Vicdani reddimi ilan ettiğim 2013 yılından bu yana, yeri geldiğinde, soran olduğunda anlatıyorum, zorunlu askerliğin bir angarya, bir tür kölelik olduğunu ve kaldırılması gerektiğini.
Geride bıraktığım yedi yılda tarih içinde zerre kadar değeri olmamakla birlikte şahsi tarihimde dört önemli gelişme yaşandı.
Halkı Askerlikten Soğutmak suçundan yargılandım 2015’te ve beraat ettim.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/askeregitmeyin-com-sitesine-askerlikten-sogutma-davasi-1371819/
Milli Savunma Bakanlığı çalıştığım işyerine bir yazı göndererek işverenime “yanında çalıştırdığın asker kaçağını ya askere gönder ya da işten çıkar” talimatı verdi. OHAL dönemindeydik ve talimat, uymayan işverenlere dava açılacağı tehdidi içeriyordu.
https://www.emekveadalet.org/alinti/bu-ne-haldir-mehmet-ali-basaran/
Türkiye, yıllar içinde, hak ve özgürlüklerin daraldığı, ifade özgürlüğünün can çekiştiği, içine çöken, kendine yazık eden bir ülke haline gelince, nihayet bir hafta içinde iki gelişme daha oldu.
İlk olarak iş hayatım için zaruri olarak kullandığım hesabıma bloke konuldu. Gerekçe, bilmem hangi GBT yoklaması sonucu imzalamak veya imzadan imtina etmek zorunda kaldığım bir evrak dolayısıyla, askerlikle ilgili bir para cezasıydı.
Nihayet bugün Akçaabat 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava neticesi Askeri Ceza Kanununa muhalefet ettiğim gerekçesiyle 5 ay hapis cezasına çarptırıldım. Neyse ki daha önce herhangi bir yasayı ihlal etmişliğim yoktu, kötü bir adama da benzemediğim için Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ile ödüllendirildim!
Hayırlı olsun!
Şahsi bir meseleden dolayı değil, bu ülkedeki milyonlarca insanı, yarınları, evlatlarımızı doğrudan ilgilendiren bir davadan dolayı ceza aldım. Bir hakkı ihlal ettiğim için değil bir hakkı talep ettiğim için ceza aldım. Hukuku çiğnemedim, bilakis hukukun uygulanmasını teklif ettim.
Askerlik, en yumuşak tabiriyle bir dayatma bu ülkede. İnsanların zor’la asker yapılması, inançlarına, değerlerine, siyasi görüşlerine bakılmaksızın militarizm fabrikasına sokulması olacak iş değil. Pespaye bir kölelik kalıntısı. Nerede insan hakları, hani insan onuru?
İşin en vahim yanı da laikliği şiar edindiğini beyan eden devletin İslam dinini bu işe alet etmekten bir türlü vazgeçmemesi. Ne dinmiş arkadaş, “harca harca” bitmedi! Ordu peygamber ocağı imiş. Hangi peygamber bu, belli değil. Kur’an’da adı geçmeyen, özellikleri ortaya konulmamış bir peygamber olmalı. Şehitlik hakeza. Başka tür bir şehitlik. Demokrasi şehidi gibi türedi bir şehitlik olmalı, Allahu alem.
“Gelin şu askerlik meselesini konuşalım” diyoruz, “şu işe adil bir çözüm bulalım.”
Askerliği putlaştıranlar değil ama insanın haklarını merkeze alanlarla oturup konuşabilir, pekâlâ bir orta yol bulabiliriz. Tamam, orta doğu çok da arkamızda değil lakin batı da uzakta sayılmaz!
Bahsini ettiğim dört hamleden sonra bizden de bir karşı hamle gelsin, böyle “oyun” olmaz!
Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edeceğiz ve hak ihlallerini tespit edip hakkı teslim etmesini bekleyeceğiz. (Çok beklersin! diyenleri duyar gibiyim.) Anayasa Mahkemesi bu ülkenin en üst, en iyi mahkemesi mi olacak yoksa sadece bir takoz olarak mı kalacak, buna kendileri karar verecekler. (Yoksa çoktan karar verdiler mi!) Kendilerine, başkaları değil yine kendileri yazık edecek.
Yanlış hesap Bağdat’tan (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden) döner.
Dönecek dönmesine de, dönmese de dert değil. Allah var.
Onlar (sivil) ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Bense ölümü hatırlatıyorum. Şu üç günlük dünyada insanları münafıklığa zorlamayın. Zorla güzellik olmaz, anlayın artık.
* Hakim, yargıya da hakim bir gelenek olan “kopyala yapıştır” işlemi sırasında “yoklama kaçağı olmak”tan yargıladığı sanığa “bakaya kalmak” cezasını verdi. Neresinden tutsan elinde kalır bir mahkeme kararı
Eposta ile Blogu; mehmetalibasarn.wordpress.com