Konu ile ilgili olarak, Vahap Coşkun, Serbestiyet.com'un sorlarını yanıtladı...
Serbestiyet: Gelecek Partisi Batman İl Başkanı Abdülbaki Polat, Rudaw’a verdiği demeçte 2015-2016 yılları arasındaki “hendek” olaylarını kast ederek, “İnanıyorum ki Başkan Ahmet Davutoğlu olmasaydı Kürt kentleri tank, top ve uçaklarla bombalanırdı. Başkan Davutoğlu silahlı bir faaliyet içerisinde olmayanların zarar görmemesi için çok yoğun çaba içerisindeydi” dedi.
Abdülbaki Polat demecinde bir de Bahçeli’nin o günlerdeki “Taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın” şeklindeki demecini hatırlattı. Bunları birlikte değerlendirirsek: Batman il başkanı, o günlerde devlet içinde biri Davutoğlu’nun öbürü Bahçeli’nin sözlerinde temsilini bulan iki çizginin varlığını mı imâ ediyor?
Vahap Coşkun: Kürt kamuoyunda Davutoğlu, en çok hendekler döneminin başbakanı olması nedeniyle eleştiriye tâbi tutuluyor. Denilebilir ki Davutoğlu algısının oluşmasında, bu dönem belirleyici bir ağırlığa sahip. Eleştiriler iki yönlü.
Bir yandan, hükümetin şehirlerde hendeklerin kazılmasına, barikatların kurulmasına ve şehirlere silahların taşınmasına engel olmadığı; halkın uyarılarına rağmen, çatışma yaratacağı besbelli bu gidişatı durduracak gerekli tedbirleri almadığı belirtiliyor. Diğer yandan da, çatışmalar başladıktan sonra güvenlik güçlerinin orantısız bir şiddet uyguladıkları, ağır insan hakları ihlallerine yol açtıkları ve şehir merkezlerini yerle yeksan ettikleri ifade ediliyor. Dönemin başbakanı olduğu için de bütün bu olan bitenden Davutoğlu sorumlu tutuluyor.
Davutoğlu, gerek partisini kurmadan önce gerek partisini kurduktan sonra birçok defa bölgeyi ziyaret etti. Her ziyaretinde bu konu tartışma masasına yatırıldı. Benim de iştirak etme imkânı bulduğum Diyarbakır’daki yüz yüze ve on-line toplantılarda, sivil toplum temsilcileri ve kanaat önderleri bu meseleyi çeşitli açılardan sorguladılar ve Davutoğlu’na oldukça sert eleştiriler yönelttiler. Verdiği cevaplardan Davutoğlu’nun bu eleştirileri iki şekilde karşıladığını söyleyebilirim.
İlki, kendisinin çok değer verdiği kamu düzenini bozan eylemlere gerekli tepkilerin verilmemesinde devlet içindeki hukuk dışı yapıların rolünü vurgulamasıdır. Bilhassa emniyet ve adliyede çöreklenmiş FETÖ unsurlarının, Kürt meselesi üzerinden ülkeyi kaotik bir ortama çekmek için her türlü enstrümana başvurduğu, hendeklere karşı tedbirlerin zamanında alınmamasının da bu çerçevede değerlendirilebileceğini belirtmesidir.
İkincisi, çatışmalar başladıktan sonra gerek hükümet içinde ve gerek muhalefet saflarında mücadelenin çok daha sert yapılması gerektiğini bildirenlere karşı, kendisinin hep meşruiyetçi bir çizgide durduğunu vurgulamasıdır. Davutoğlu’na göre meşruiyetçi çizgiyi savunmadaki ısrar ve kararlılık olmasaydı, Türkiye hendek olaylarından ötürü çok daha büyük bir fatura ödemek mecburiyetinde kalabilirdi. Kürt elitlerinin kanaatleri farklı olsa da, kendisinin bu netameli dönemde bedeli asgaride tutmak için çok büyük bir çaba harcadığının halk tarafından bilindiğini ve halkın kendisini anladığını söylüyor Davutoğlu.
Hendek olayları, Kürtler için çok karanlık bir dönemi ifade ediyor. Çok ağır bir bedel ödediklerinden, bu dönem hafızalarında önemli bir yer işgal ediyor. Dolayısıyla bu dönemin açıklığa kavuşturulması ve sırlarının çözülmesi çok değerli. Sır perdesini aralayacak en önemli isimlerden biri de Davutoğlu; dün icranın başındaki bir kişi, bugün de iddialı bir siyasi aktör olarak onun bu hususta artık daha açık konuşması gerekiyor. Zira dönemin karanlığının izale edilmesi, hem geçmişin ahlaki ve hukuki sorumluluklarının tesbiti, hem de geleceğin şekillenmesi açısından büyük bir önem taşıyor.