Tarih: 10.08.2022 18:39

Davutoğlu: Kurucu irade bir kişi tarafından oluşturulamaz

Facebook Twitter Linked-in

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, KARAR TV'de Taha Akyol ve Elif Çakır ile "Gündem Özel'' programında gündemi değerlendirdi. Davutoğlu, söze STK'lara hitaben kaleme aldığı mektup çerçevesinde bu kuruluşların, mevcut siyasi çürüme karşısındaki sorumluluklarına dikkat çekerek başladı.

AK Parti'nin kuruluşundan bu yana nasıl değiştiğinden ve Türkiye'deki korku ikliminin nasıl oluştuğundan da bahseden Gelecek Partisi lideri, korku iklimini yaratanların korku duyanlar, güçlerini kaybetmekten endişe edenler olduğunu vurguladı. AK Parti'de yer aldığı dönemde oluşmaya başlayan yozlaşmaya karşı parti içinde verdiği mücadelelerden de bahseden Davutoğlu, öz eleştiride de bulunarak devamlı kendisine sorulan "Benim adayım Erdoğan" çıkışının sebebini açıkladı. Davutoğlu, "Aman devlet zarar görmesin' duygusuyla yapmıştım. Böyle kullanılacağını bilemezdim" diye konuştu.

Erdoğan'ın cemevi ziyaretinin, seçim döneminde olmanın kaygısıyla yapılmış olmasından endişe duyduğunu belirten Gelecek Partisi lideri, yine de Alevilere ve cemevlerine yönelik provokatif saldırıların yapıldığı şu günlerde Cumhurbaşkanı tarafından verilen "Sizin yanınızdayım" mesajının önemli olduğunu ifade etti. Davutoğlu, geçmişte Alevilerin haklarına yönelik çalışmalarından ve bunların Erdoğan tarafından nasıl engellendiğinden de bahsederek Alevilerin ve Kürtlerin ülkenin vatandaşı olarak halihazırda sahip oldukları haklarının teslim edilmesi gerektiğini dile getirdi.

Davutoğlu, altılı masanın Cumhurbaşkanı adayına ilişkin tartışmalara yönelik de tekrar "önemli olanın kişi değil sistem olduğu" vurgusunu yaptı. Masanın ortak bir aday çıkaramaması durumunda dağılması gibi bir durumun yaşanacağını düşünmediğini belirten Gelecek Partisi lideri, kurucu iradenin bir kişi tarafından oluşturulamayacağının da altını çizdi.

Rusya'ya ambargo uygulamanın olası sonuçlarından bahseden Davutoğlu, savaşta tartışmasız Ukrayna'nın haklı olduğunu fakat Rusya'nın da Türkiye ile ticari ilişkileri olan bir komşu ülke olduğunu söyleyerek ilişkileri kesip atmanın doğru olmadığını savundu.

Seslerini Türkiye'ye ulaştırmaya çabalayan KHK mağdurları için de çalıştıklarını ifade eden Gelecek Partisi lideri, bu konuyu gündeme taşıyacaklarını belirtti. Ayrıca çok tartışılan 'FETÖ borsası' meselesiyle ilgili "FETÖ şirketlerine el konulacaksa, eğer suç kesinse o para Hazine'ye aktarılacak. Gidip özel bir şirkete, vakfa veremezsin" dedi.

'Soruyorum size, biz hain miyiz?'

Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"STK'lara hitap ettiğim mektubumu geçen hafta kaleme aldım. 710 STK'ya gönderdim, hemen hemen hepsini tanıyorum. Siyaset bozulduğu zaman onlara durun diyecek yapılar vardır. Batı toplumlarında vardır, bizde de bunu ayan yapardı. Şimdi de 200 yıllık bir birikimimiz var. Bir yandan köklü bir medeniyetten gelenlerin torunları Batı sömürgeciliğiyle yüzleşti, bir yandan da modernleşmeyle yüz yüze geldik.

Bakın orada bir parti liderinin değil sadece Ahmet Davutoğlu'nun imzası var. 20 yıllık iktidar döneminde öyle bir siyasal çürüme yaşandı ki... Sorumluları ikinci planda, ki bende kendi adıma engel olmak için uğraştım. Bakın Ali Bey'e de, bana da hainsiniz dendi. Soruyorum size, biz hain miyiz? Kur'an-ı Kerim'de de çok sık geçer, en önemlisi; nereye gidiyoruz? Bizim iddiamız neydi, yoksulluğun olmadığı, ifade özgürlüğünün olduğu bir toplum yaratmak. Ben de çağrıda bulundum, söylüyorum. Bu bir Erdoğan-Davutoğlu rekabeti değil. Bunu rakip hatta hasımlık haline getiren sayın Erdoğan'ın üslubu.

'Onlar kaçacaklar, ben kovalayacağım'

Bakın bu vakıflar daha önce Erbakan'a destek verdiler, Demokrat Parti'ye destek verdiler. Siyaset geçiyor. Erdoğan'da da görüyoruz. Kuruluş amacından sapılabiliyor. Ben de soruyorum, sizin amacınız neydi kurulurken? Bir açın bakın. Biliyorum, benim için 'Hoca haklı ama konuşamayız' diyenler de var. STK'lar yarın sorumluluktan kaçamaz. Ben bunu sürdüreceğim. Sadece bu mektup değil, sadece muhafazakar camia değil her kesime bu istişareleri, sorgulamaları yaymamız lazım.

Bakın 28 Şubat şartları... Noter üyeliğini sildiren vardı korkudan. Ben o dönem mütevelli heyeti üyesi oldum vakıfta, dersler verdim. Ve söylüyorum, bu sivil toplum değil artık. Ama ümidimi kesmedim, onların yüreklerinde hala insani bir öz olduğunu görüyorum ve ona sesleniyorum. Çürümeyi görsünler diye. Hz. Peygamber'in dediği gibi 'Ben uyarımı yaptım' diyebilmek mühim. Şimdi asabiyeden geldiler, alıştılar konfora ve asabiye mülke döndü. Bakın Kerbela'nın yıl dönümüydü. Şimdi her evde Hüseyin var artık, Yezid yok.

AK Parti'den bazı isimlerden de elbette beklentim var ama yolsuzluklara bulaşmış olanlardan değil. Bu mektupla ilgili görüşmek de isteyeceğim. Daha yeni verdim mektubu, geri dönüş olmadı ama sükut da bir geri dönüştür. Vazgeçmeyeceğim bu işten. Onlar oranın sahibi değiller. İlim Yayma Cemiyeti Başkanı Bilal Erdoğan diye orası ona ait değil. Orası milletin 200 yıldır ürettiği bir yapı, halka aittir. Herkesi sorgulamaya davet ediyorum. Onlar kaçacaklar ben kovalayacağım ve diyeceğim ki, o 28 Şubat sürecini yaşadık, ben hain miyim? Rasim Özdenören'in cenazesindeyim, biri seslendi bana hain diye. Kimden alıyor bu cesareti? Sivil toplum itaat etmek demek değil. Yoksa 28 Şubat'a boyun eğenlere de sivil toplum demiş oluruz.

'Korku iklimini yaratanlar elindeki gücü kaybetmekten korkanlardır'

2002'de iktidara gelenlerden kimsenin güç kontrol etme geçmişi yoktu. Muhalefet birikimi üzerinden geldi hepsi. O gün hepimiz özgürlüğü savunduk. Ama sonra aramızdan bazıları gücün tadını alınca yeni bir rant düzeninin parçası oldu. Biz o dönem bu kişilerle zıt düşerek içeride mücadele verdik. O dönem başta ben o denli hakim olamadım çünkü kendime belli bir alan seçmiştim, dış politika. Başbakan olana kadar yanlışlıkların hep tekil olduğunu düşündüm ama başbakan olunca işin değiştiğini anladım. Benim etrafımdakilerden bile bu güce kapılanlar vardı, ben de kapılabilirdim. Ama 15 Temmuz sonrası Erdoğan'ın önünde bir yol ayrımı belirdi. Ya yeni, daha özgür bir demokrasi oluşacaktı ya da otokratik sert bir yönetim. Ben ona bir öneride bulundum, daha güçlü bir demokrasi düzeni inşa edin diye. Bakın korku iklimini yaratanlar kimlerdir, biliyor musunuz? En çok kendileri korkanlar, ellerindeki gücü kaybetmekten korkanlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti sistemi ile de bu duygu güçlendi. Eski Türkiye'nin aktörleri de, Erdoğan'ın bu korkusuna güvenerek hortumlamaya başladılar tekrar.

'O konuşmanın öyle kullanılacağını bilemedim'

'Benim adayım Erdoğan açıklaması'... Ben öz eleştiri yapmaya da hazırım. AK Parti'den ayrılırken ikide bir önüme gelen o konuşmayı yapmazdım. 'Aman devlet zarar görmesin' diye yapmıştım. Böyle kullanılacağını bilemedim. Ama o günlerde parti içinde konuşan neredeyse tek kişi bendim. 'Kol kırılır yen içinde kalır' dedim ama onlar gittiler imzayı attılar. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti sistemine ilişkin bakışımı, kaygılarımı paylaşmak istedim. Bütün arkadaşlarımla beraber ben, bütün kanallara açıklama yapmak istedim. Sonra sadece Yeni Şafak 'Kaygılarım var' açıklamamı aldılar. Erdoğan beni Konya mitingine götürdü sırf 'evet' diyeyim diye. Demedim. 'Adayım Erdoğan' açıklamasını yaptığımda AK Parti milletvekiliydim ben ve doğru olanın bu olduğunu düşündüm. Bakın bir hastanız var, onun iyileşeceğini düşünüyorsunuz, yapabilirsiniz ama hasta reddediyor. Ne yaparsınız? Unutmayalım, o oylama 15 Temmuz'dan 6 ay sonra yapıldı. Yani toplumsal psikoloji o gün ülkede olabilecek herhangi bir krizi kaldırabilecek durumda değildi. Ben o zamanlar sadece ülkemin itibarını düşündüm. Sonrasında yanlış yapıldığında da zaten ben mücadele ettim.

'Kamu ihale kanunu değişecek, ihaleler şeffaf olacak'

Kamu ihale kanununu kesinlikle değiştireceğiz. İktidar olduğumuzda ne yapacağımız ve nasıl uygulayacağımız da belli. Kesinlikle söz veriyorum, ihaleler şeffaf olacak. Herkese açık olacak.

'Erdoğan cemevi ziyaretini çok önceden yapmalıydı'

Erdoğan'ın cemevi ziyaretini olumlu karşıladım. Çok önceden yapması gerekiyordu. Bakın ben Hacı Bektaş-i Veli törenlerine başbakan kimliğiyle katılan ilk kişiydim. Orada Alevi vatandaşlara ben yüreğimden gelerek konuştum. Kimse bir şey lütfetmiyor, onlar da bu ülkenin parçasıdır. Bir tarafları Ehl-i Beyt'e, bir tarafları Horasan erenlerine dayanır. Aleviliği de çok iyi bilirim. Erzincan'da, Tunceli'de cemevlerine gittim başbakanken. Dışişleri döneminde Almanya'da süryani kilisesine gittim. Ama bunlar yapılırken seçimlere endeksleniyor. Sayın Erdoğan doğru bir hamleyle Alevi çalıştaylarına başladı. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.

'Erdoğan Alevilerle ilgili çalışmalarımızı yaptırmadı'

Alevilerle ilgili çalışmaları biz hazırladık, sunduk Erdoğan'a. Sayın Hayrettin Karaman da destekledi, birlikte gittik. Açık söylüyorum, Erdoğan istemedi. Kabul etmedi. Bakın Fatma Ana Cemevi'ne gittim ben daha dün. Orada İslam'a aykırı bir şey yoktu. Zaten İslam'dır, kim neyi atfedecek? Biz bu ayrılıkları birleştireceğiz. O dönem ben Erdoğan'a söyledim, ben Alevi dedeleriyle konuştum, siz yapın. Siz yapmış olun ama artık yapılsın. Çözüm süreci de böyle bir şey. Terörle sonuna kadar mücadele eden bir başbakan olarak söylüyorum, Kürt sorunu vardır ve çözülmelidir. Ama Kürtçe'ye yabancı dil dersen olmaz.

Bakın Sivas, Hatay, Kahramanmaraş bir çok yerden geldiler, konuştuk. Vatandaşlık sahibi olan herkes hak sahibidir. Alevilere de vermek zorundasın haklarını, lütfetmiyorsun. Sordum 'biz yapsak, tepki gelir mi' diye. 'Asla gelmez' dediler. Çalıştayları başlatma şerefi ona aitti ama istemedi sonra. Aramızdaki farklardan biri buydu. Bir işe girdiğimde ben çözüm getirmeye uğraşırım. Yalnızca seçim zamanı bunu kullanmam. Çerkezce konuşan bir çocuk dövülüyor, bunun nedeni ne? Bahçeli'nin de güçlendirdiği o zihniyet. Sen insanlara eşitlikçi, onurlu davranırsan kimse çekip gitmek istemez. Şu anda seçim yaklaşıyor diye bu ziyaret yapıldıysa doğru değil ama provokasyonlara cevaben 'sizin yanınızdayım' mesajı önemli.

 

Konu ile ilgilivideonun linki: https://youtu.be/_BxRKgIaVpI

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —