Tarih: 19.04.2020 20:44

Davutoğlu: 15 Temmuz’la ilgili daha derinlemesine bir araştırmaya ihtiyaç vardır

Facebook Twitter Linked-in

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gazeteci Çağlar Cilara’nın Youtube kanalında yayınlanan Onuncu Köy isimli programında konuştu.

“Hırsı için parti kurdu” eleştirilerine cevap veren Davutoğlu, şunları söyledi: “Hırs ile azim arasında bir fark vardır. Ben hırslı değil, azimli bir insanım. Yaptığım işi hakkıyla yapar, yalnızca bir ucundan tutmam. Her işi iddialı yaparım. Eğer bir intikam hırsı ile davranmış olsaydım, 2016’da, bir seçimi büyük bir zaferle kazanıp, demokrasi tarihinin en yüksek oyunu aldıktan sonra, devlet yönetimi zaafa uğramasın diye Başbakanlığı, Genel Başkanlığı bırakmaz, kongreye aday olarak gider ve AK Parti’yi bir bölünmeyle karşı karşıya bırakabilirdim.

Eğer hırsım olsaydı, 15 Temmuz’da, ki bugün AK Partiye dost görünenlerin, saklanacak yer aradığı o anda, çıkıp hem de uluslararası televizyon kanallarında, konuşmaz, demokrasiye sahip çıkılması çağrısını yapmazdım. Pek ben ne zaman konuşmaya başladım ? 31 Mart seçimlerinden sonra. Yani, seçim gündemi bittikten sonra. Eğer hırsım olsaydı AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanına zarar vermesi için, seçimden önce konuşurdum. Ülke kötüye gidiyor, azim ile siyaset yapacağım. Hırsın kimde olduğu Şehir Üniversitesi’nin başına gelenlerden belli oldu.”

Gezi Olayları

Gezi olaylarının yaşandığı 2013 yılının hem Türkiye hem de bölge için kırılma yılı olduğunu belirten Davutoğlu, şöyle devam etti: “2013 yılında, bölgemizdeki bazı demokratikleşme hareketleri, birilerini rahatsız etti. O dönemde Türkiye’deki Gezi olayları ile Mısır’daki darbe 1 ay arayla gerçekleşti. O dönem, kendi meselelerini tartışarak çözen ve bu rüzgarı arkasına almış olan bir Türkiye vardı.

Ama bu şu demek değil ‘Gezi olaylarının çıkışı bir komplonun veya bir darbe girişiminin sebebi’ demek değil. Ben o dönem Başbakana da söyledim. Bir çevre olayı olarak görülüp, süreç yönetilebilseydi, biz o türbülansta çok rahat bir açılım yaparak yönetebilirdik. Ancak bu yapılmadı ve sonradan anlaşıldı ki, özellikle polisin içerisine yuvalanmış Fetöcüler ve bir takım tahrik eden terör unsurları, o barışçıl çevre hareketinin mahiyetini değiştirdi. Biz hükümet olarak en başında, ben Dışişleri Bakanı olarak Taksim Dayanışma Platformu Başkanı ile de konuştum. Mesele suhuletle çözülsün diye. Bütünü ile bir terör hareketi denilemez ancak ikinci aşamada terörize edilmesinden dolayı, bütünü ile de çevre hareketi denilemez.”

Tutuklu bulunan Osman Kavala hakkında da Davutoğlu, “Ben Sayın Kavala hakkında net bir hükümde bulunamam. Ama son mahkeme süreci konusunda kamu vicdanının rahatsız eden husus bir suçlamadan beraat ettikten sonra, suni bir suçlamanın yapılmasıdır. Eğer o suçlama vardıysa, daha önceden olmalıydı. Dolayısı ile insanların suçu tespit edilmeden suçlanmaması gerektiğine inan birisi olarak, Sayın Kavala’nın suçu tespit edilmeden, O’nun cezaevinde tutulmasını doğru görmedim, görmem.” dedi.

“17\25 Aralık bir darbe girişimiydi.” diyen Davutoğlu, “Hatırlatırsanız, benim odamı da dinlediler. Sayın Erdoğan, ben ve MİT Müsteşarı. Çünkü FETÖ için bu üç isim engeldi. Ama daha sonra, Sayın Erdoğan ile yollarımızın ayrıldığı nokta, ben, ‘Demokrasiye birileri darbe girişiminde bulunduysa, bunun çözümü daha fazla özgürlük ve kamu düzeni ile daha fazla demokrasidir’ derken, Sayın Erdoğan özellikle Anayasa Referandumu sonrası, ‘Daha fazla güç, daha fazla otoriterlik’ demeye başladı. Ayrıldığımız nokta bu.” diye konuştu.

17\25 Aralık ile ilgili 4 bakan meselesi hakkında ise Davutoğlu, şunları söyledi: “Burada iki uç nokta var. Bir grup, yani bu girişimde bulunan FETÖ çetesi, ‘Bir dönemin Başbakanı’ diyerek, hükümeti devirmeye çalıştılar. Milli iradeye bir darbeydi bu. Diğer grup ise ‘Türkiye’de hiç yolsuzluk yok, yolsuzluk sözünden bahseden bile FETÖCÜ’ diye ayrı bir ifrat çıktı. Benim tutumum ise hep şuydu: FETÖ’ye karşı en sert tavır, bir iddia var ise onu da şeffaf bir şekilde araştırılması.

Soruşturma komisyonu ise bahsi geçen bakanlar ile ilgili, benim değil sayın Erdoğan’ın döneminde kuruldu. Ben daha sonra Başbakan oldum. O zamanda Sayın Cumhurbaşkanı ile istişare edip, onayını alarak o bakan arkadaşlara dedim ki, ‘sizin bu ithamlardan kurtulmanızın en iyi yolu, Yüce Divana gidip aklanmanızdır’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı da benim ile aynı kanaateydi. Daha sonra bu kanaat değişti ve aramızda fikir ayrılığı doğdu.

Ortada bir yolsuzluk iddiası var ise kiminle ilgili olursa olsun… Ben dahil. Hatta Cumhurbaşkanı benim ile ilgili ‘dolandırıcılık’ ifadesini kullanınca, ben, ‘Buradayım. Ailem, üçüncü dereceden akrabalarım hepsi araştırılsın’ dedim. Tekrar söylüyorum. O günkü tavrım da kesinlikle flu değildi. FETÖ’ye karşı en sert mücadele ve yolsuzluk iddiaları karşısında da en derin soruşturma.”

Şeffaflık Yasası’nı o dönem getirmek istemesinin sebebiyle ilgili de Davutoğlu, şöyle konuştu: “O dönemde önüme yolsuzlukla ilgili dosyalar geliyordu. Bataklık var ise sinekleri kovalamak yerine, bataklığı kurutmak gerekir. Bu da şeffaflık yasası ile mümkün olacaktı. Mesela imar rantını önlemek için mücadeleye girdiğimde, beni inşaat sektörüne karşı olmak ile suçladılar. Bakın şuanda koronavirüs sebebiyle hastane binaları inşa ediliyor. Halbuki elde büyük fuar alanları var; VIP, CIP binaları var. Ne gerek var havaalanı pistlerini kırıp, inşaat yapmaya. Mesela hediye genelgesi çıkarttım. Devlet adamları hediye almayacak dedim. Mesela bana verilen yurtiçi veya yurtdışından hediyeleri, sonraki Başbakana bırakarak ayrıldım. Bu bir devlet kuralıdır. Yakınlara atama yapılmaması için mücadele ettim. Benim herhangi bir yakınımın, bir yerde özel muamele gördüğüne kimse şahit olmamıştır.”

7 Haziran- 1 Kasım

7 Haziran – 1 Kasım arasındaki terör operasyonları hakkında da Davutoğlu, o dönem HDP liderlerinin samimi bir sınav vermediğini savundu. Davutoğlu, şunları ifade etti: “Başbakan olduktan kısa bir süre sonra, çözüm süreci ile ilgili yasal bir çerçeve çıkardık Meclisten. Sayın Demirtaş ile Başbakanlıkta görüştüm. Söz verdikleri gibi bütün PKK unsurlarının, sınır dışına çıkma sözünü hatırlattım.

Bunun sözü 2013 yılında verilmişti. Ama bunun yerine 6/7 Ekim olayları başlatıldı. Bütün doğu vilayetlerimizi kan gölüne çeviren olaylar başlatıldı. O zaman arkadaşlara talimat verdim. ‘Mart ayına kadar ya silah bırakıp giderler, ya da kamu düzenini tesis etmek için gerekeni yaparız’ dedim. Ancak 7 Haziran seçimlerinden sonra, HDP’nin mecliste Milletvekili sayısı artınca küstahlaştı.

Bizim çoğunluğu alamamamızdan dolayı, ülkede bir yönetim krizi doğacağını sandılar. Bir dakika bile ülkeyi hükümetsiz bırakmayacağımıza söz verdim. 15 Temmuz 2015’te, HDP Liderleri ile binalarında görüştüm. O hafta içinde PKK ‘silahlı eyleme başladık’ şeklinde açıkla yaptı. Bu HDP liderleri 12-13 ilçede, Suriye’deki kantonlara benzer, özerklik açıklaması yaptı.

Kendi binalarında onlara dedim ki, ‘Buraya geliş sebebim hükümet kurmak değil. Fakat ne yapmak istediğinizi de görüyorum. Sakın ola ki, Davutoğlu mecliste çoğunluğu yok tedbir alamaz diye düşünür ve böyle devam ederseniz, hiç görülmemiş bir terörle mücadele başlatırım’ dedim. O tarihten sonra, devam eden olaylar sonrası ise 23 Temmuz’da bu mücadelenin talimatlarını verdim.”

15 Temmuz

15 Temmuz 2016 yılında yaşanan hain darbe girişimi hakkında ise Davutoğlu, şunları söyledi: “O dönem ben Başbakan değildim. Herhangi bir görevim de yoktu. Bir spekülasyonda bulunmam. 15 Temmuz ile ilgili daha derinlemesine bir araştırmaya ihtiyaç vardır.

Şimdi geriye dönüp yorumda bulunuyorum. Bu FETÖ unsurlarının, benim Başbakanlıktan ayrılma sürecimde de etkileri vardı. Çünkü önce Türkiye’de bir hükümet krizi çıkarmak istediler. Ancak hesaplayamadıkları şey, benim fedakarlık yapıp, ayrılacağımdı. İşte bundan yola çıkarak darbe girişimini tercih ettiler. Malum darbe komisyonu kuruldu Mecliste. İşlerin ciddiye alınması lazım.

Bizim Genel Başkan Yardımcımız Selçuk Özdağ, komisyon Başkan Yardımcısıydı. Bana sorular geldi ve ben titizlikle oturup, 80 sayfalık rapor yazdım. Bunu daha sonra da kitaplaştırdım. Şuanda bunu meclis iradesine saygı gereği söylüyorum, o komisyona benim dışımda, sorulara cevap veren üst düzey devlet yetkilisi yoktur. Yalnızca bildiğim Sayın Gül, tek sayfalık bir cevap verdi. Ne Bakan, ne Başbakan, ne de Cumhurbaşkanı bu komisyona cevap vermedi. Meclisin üstünde otorite yoktur. Ama hala ihtiyaç var ise meclis bir komisyon kurar, herkesi çağırır ve konuşur.”

Reklam




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —