Darbecilerle Kol Kola Muhafazakar Bir Psikiyatrist

Kamil Ergenç Yazdı;

Darbecilerle Kol Kola Muhafazakar Bir Psikiyatrist

Prof. Dr. Ayhan Songar (1926-1997). Psikiyatrist. Cerrahpaşa Psikoloji Ana Bilim Dalı’nın kurucusu. Yaklaşık otuz dört yıl bu kürsünün başkanlığını yapmış. Aydınlar Ocağı’nın mimarlarından…1982-1984 yılları arasında (vekaleten) Ocağın başkanlığını yürütmüş. Merhum Necip Fazıl’ın yakınında bulunmuş, güvenini kazanmış ve hatta iltifatına mazhar olmuş… Sağ/milliyetçi/muhafazakar çizginin saygın ağabeylerinden biri… Bir dönem Yeşilay’ın başkanlığını da deruhte etmiş. 12 eylül darbe konseyi tarafından TRT yönetimine atanmış. Öldüğünde Taha Akyol “Songar’a Saygı “ başlıklı bir yazı kaleme almış.(1)

Ayhan Songar’ın pek bilinmeyen yönüyse onun 12 eylül darbe konseyiyle yaptığı işbirliği… Başında bulunduğu psikoloji kliniğinde, darbecilerin cezaevlerine doldurduğu sağcı ve solcu gençler üzerinde psikolojik ve farmakolojik deneyler yapmış…”Solcu” luğun patolojik bir hal olduğuna dair bilimsel(!) tespitlerde bulunarak, tedavi edilmesi yönünde kanaat serdetmiş. Bu hizmetinde yalnız da değil… Darbe konseyi tarafından görevlendirilen psikiyatrist Prof. Dr. Turan İtil’le birlikte çalışmış. Turan İtil, Songar’a göre daha az popüler ve fakat konseyin nazarında oldukça muteber biri. 1971 de kurduğu Hatice Zahit İtil Vakfı 12 eylül öncesinde de anarşik olayların psiko-patolojisi üzerine araştırmalar yapmış… İhtilalden hemen sonra İtil, darbeciler tarafından sağ ve sol ideolojiye mensup gençlerin ruh hallerinin deşifre edilmesi amacıyla görevlendirilmiş. Kurucusu olduğu vakıfta Ayhan Songar’la birlikte çalışmışlar.İtil-Songar ikilisinin mahkumlar üzerinde yaptıkları deneylerin sonuçları yıllarca kamuoyundan gizlenmiş. Döneme tanıklık edenlerin ısrarlı takipleri sonucunda psikolog Nevzat Tarhan bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş.(2) Açıklamaya göre Ayhan Songar yıllar sonra katıldığı “özel” bir toplantıda darbeciler için yaptıkları incelemenin(deneyin) sonucuyla ilgili şu kısa cümleyi kuruyor.” Sağcılar geri zekalı, solcular ise anti-sosyal ve psikopat çıktı.” Songar ve İtil’in mahkumlar üzerinde yaptığı deneyler ağırlıklı olarak Metris, Mamak ve Erzurum Askeri Cezaevlerini kapsıyor. Deneylerin sonucunda yetkililere yapılan öneriler doğrultusunda Mamak cezaevinde koğuş sisteminden hücre sistemine geçildiği ve sağcılarla solcuların aynı hücreye koyulduğu dönemin tanıkları tarafından ifade ediliyor. O dönemde Mamak cezaevinde kalan Recep Küçükizsiz (ki merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun yakın arkadaşıdır), sekiz yıl hapis ve on bir yıl sürgünden sonra ülkeye döndüğünde İtil’den davacı oluyor, fakat sonuç alamıyor. Küçükizsiz’e göre Turan İtil nazi toplama kamplarında mahkumlar üzerinde akılalmaz deneyler yapan Josef Mengele’den farksızdı.(3) O dönemde Mamak cezaevi işkenceleriyle ünlenmişti. Diyarbakır cezaevinde yapılanların benzeri Mamak’ta da yapılmıştı. Bu cezaevinde yirmi altı gün aralıksız işkenceye maruz kalan Muhsin Yazıcıoğlu şöyle bir anı paylaşır: “Cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için idareye onlarca kez dilekçe yazmamıza rağmen cevap alamazdık. Bir gün Avrupa’dan bir heyet cezaevini denetlemeye geldi. Birlikte kaldığımız arkadaşlardan biri iyi derece Faransızca biliyordu. Heyet, hücremizin önünden geçerken onlara Fransızca olarak cezaevi koşullarının(özellikle C-5 koğuşunun) berbatlığından bahsetti. Heyetin incelemesi bittikten bir saat sonra ilgili koğuş kapatıldı ve şartlarımız nispeten iyileştirildi. Defalarca müracaat etmemize rağmen cevap alamadığımız cezaevi idaresi Avrupalı heyetin bir sözüyle olaya müdahil olmuştu. Bu durum devlete bakışımızı sorgulamamıza yol açtı.” (4)

Onto Dergisi psikolojinin kötüye kullanımıyla alakalı olarak 12 eylül sürecine işaret ediyor ve hem Songar’ın hem de İtil’in adını anıyor.(5) Hatta bu dergiye göre Songar ve İtil ABD’de henüz piyasaya çıkmamış bazı ilaçları mahkumlar üzerinde deniyorlardı. Turan İtil, yaptığı deneylerin sonucunu NATO toplantılarında paylaşarak o dönem global düzeyde cari olan anti-komünist mücadeleye bilimsel(!) katkı sunuyordu. “Solculuk psikolojik bir hastalıktır” iddiasını bilimsel olarak ispatlamaya çalışan NATO, Turan İtil’in çalışmalarını takdirle karşılıyordu.

Sağ/muhafazakar geleneğe mensubiyetiyle maruf olan kimi simaların geçmişte darbecilerle kurduğu bu yakın temas bugünün anlaşılması için önem arz ediyor. Bu geleneğin bir başka önemli siması Rasim Cinisli hatıratında 27 mayıs ihtilalini gerçekleştiren milli birlik komitesinin üyeleri Muzaffer Özdağ (Ümit Özdağ’ın babası) ,Numan Esin ve Ahmet Er’le Ayhan Songar’ın İstanbul Aksaray’daki muayenehanesinde görüştüğünü söyler. Ayrıca Çemberlitaş’taki Milliyetçiler Derneği’nde icra edilen fikir ve kültür toplantılarının da hocaları arasındadır Songar. (6) Aydınlar Ocağı’nın 12 Eylül konseyiyle yakın temas kurduğu ve anayasa yapım sürecinde rol aldığı, üstat Necip Fazıl’ın (bile) ihtilale güzelleme yaptığı hatırlandığında (7), sağ/muhafazakar geleneğin gücü mutlaklaştıran karakterinin teşrih masasına yatırılması gerektiği gerçeği daha da belirginleşir. Aydınlar Ocağı, darbe konseyiyle kurduğu yakın temasın ödülünü bürokraside pek çok önemli makamı işgal ederek alacaktır. Sağ/muhafazakar çizginin bugün hangi hizmetler karşılığında kimlerle ne tür işbirlikleri yaptığına dair farkındalık ve teyakkuz sahibi olmak hassaten ilmi/entelektüel sorumluluk sahibi olanların üzerine vazifedir.  

Sol/cu geleneğin jakoben, pozitivist ve riyakar ikliminde serpilip büyüyen sağ/muhafazakar çizgi, her dönemde olduğu gibi bugün de ufkumuzu ve bilincimizi kadavralaştırmak için azami gayret sarf ediyor. Gayretinin meyvelerini de fazlasıyla topluyor. Trajik olan şu ki bu gelenek kendisini İslam’la telif ed(ebil)iyor… Allah(c.c)’ın aziz ve mükerrem dini, katolik-protestan kavgasının sonucu olan sağ/muhafazakar ideolojiyle yan yana anılıyor. Kendisini İslam’a nispet eden herkesi rahatsız etmesi gereken bu durum ne yazık ki kanıksanıyor, normalleşiyor. Oysa ki aynı delikten bir daha ısırılmamak için muhafazakar/sağ geleneğin utanç verici bagajıyla, aklı donduran doğasıyla, uzlaşmacı kültürüyle, hamaset ve popülizme teşne zihin kodlarıyla, güce tapıcılığı ve pragmatizmiyle cesaretle yüzleşmek gerekiyor. Hele ki İslamcılıkla muhafazakarlığın birbirinin muadili(ymiş) gibi anlaşıldığı bugünlerde…   

Kamil Ergenç

Yararlanılan Kaynaklar

1- https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/songara-saygi-5392402

2-https://www.nevzattarhan.com/prof-tarhan-sagcilar-geri-zekali-solcular-antisosyal-ve-psikopat-cikti.html

3-http://www.radikal.com.tr/turkiye/o-mamakin-mengelesiydi-1069333/

4-Selçuk Küpçük /Mito-Politik Söylemden Ağıdı Yakılmamış Çocuklara/Granada Yay. /Syf. 274-276)/I.Baskı/İst.2012

5-http://www.ontodergisi.com/vicdani-ret-olgusunda-psikoloji-ve-psikiyatrinin-kotuye-kullanimi/

6- Rasim Cinisli/ Bir Devrin Hafızası/ Doğan Kitap/Syf.71-102/ III.Baskı/İst.2017

7-Hamza Türkmen/Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştiri/ Ekin Yay./Syf.62-63/II.Baskı/İst.2008

Daha fazla bilgi için bkz.Ertuğrul Mavioğlu/ Asılmayıp Beslenenler/İthaki Yay. (Songar’ın bir gurup solcu gençle Cerrahpaşa kliniğinde yaşadıkları bu kitapta yer alıyor)

&Yüksel Taşkın /Milliyetçi-Muhafazakar Entelijansiya/İletişim Yay.(Aydınlar Ocağı havzasının entelektüel perspektifine dair ayrıntılı bilgi bu kitapta yer alıyor)

& Psikolojinin kötü niyetli kullanımına küresel ölçekte örnekler için bkz. Naomi Klain/Şok Doktrini/Agora Yay.

 

Kaynak: farklı bakış