Tarih: 10.04.2021 20:20

Darbe Kültürü ve Muhalefetin Tutarsızlığı

Facebook Twitter Linked-in

unutmayın” diyerek tarihsel reflekslerini hatırlattı. Kendilerini büyük ölçüde Ulusalcı Kemalist subaylar olarak tanıtan emekli askerler, içimizde “baş edemediğimiz bir darbe ve sivil siyasete müdahale tutkusu var” dediler ve kendilerini tekrar hatırlattılar. İktidara gelmek için seçim yolu açık olsa da siyasal partiler de az ya da çok, askeri yönetim biçimine dair totaliter uygulamalar denemektedirler. Bu da darbe kültürünün ürünü olan otoriter yönetim tarzının sadece askerlere ait olmayıp sivil siyasette ve toplumsal alanda da etkili olduğunu göstermektedir. 

Öte yandan, son darbe tartışmaları, Türkiye’de darbeyi destekleyen ve sayıları hiç azımsanmayacak bir kitlenin var olduğunu gösteriyor. Demek ki, darbeyi meşru gören bir siyasal akıl var. Öncelikle darbeyi meşru gören siyasal akılla mücadele etmek gerekir. Türk/İslam tarihinde darbe geleneğinin kurumlaşmış bir tarihi var. İlk ve en büyük darbe, siyasal anlamda sonuçları hala bizi etkileyen Muaviye’nin darbesidir. Emevileri iktidara taşıyan bu darbe, Nebevi siyasete vurulmuş bir darbedir. Bu geleneğin izleri son bildiride de karşımıza çıkmaktadır. 

Askeri bildiriler konusunda CHP, bildiğimiz yerde duruyor. Meral Akşener ise kendi partisinden bazı isimlerle ters düşen bir açıklama yaptı. Meral Akşener, yaptığı açıklama ile, bu girişim karşısında muhalefette en sağlıklı duruşu gerçekleştirmiştir. Muhalefetin yapması gereken hem darbeyi, hem de Ak Partinin soruna yaklaşımını eleştirmekti. Ne yazık ki, bazı muhalefet partileri bu yaklaşımı sergileyemediler. Özellikle CHP, tam da Ak Partinin muhalefeti itmek istediği pozisyonda kaldı. İktidarın otoriterliğini eleştirirken, emekli askerlerin bildirileri karşısında takınılan tavır bir tezat oluşturdu. 

Türkiye’de askeri darbe ve bildirilere karşı duracak ilkesel ve sivil bir duruş yok maalesef. Bu darbelerin geçmişten beri siyasal iktidarları devirecek meşru bir yol olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca her darbenin arkasında az ya da çok sivil bir desteğin varlığı da bilinmektedir. 

Diğer yandan, sürekli darbe yapan ve darbe girişiminde bulunan bir ordunun demokrasiye bağlı olduğu iddiası, temelden yanlış bir iddiadır. Doğrusu şu: Ordu içinde demokrasiye bağlı bir asker grubu da vardır. Ancak bunların sayısı oldukça azdır. Askeri darbeler bu gerçeği bize açıkça göstermektedir. Bu açıdan, askerin demokrasiye bağlı olduğu görüşü, temelinden yanlıştır. 27 Mayıs darbesinden 15 Temmuz darbe girişimine kadar Türk ordusunda darbe geleneğinin canlı ve diri olduğunu görülmektedir. Demek ki, Türk ordusu darbe yapma anlayışının diri olduğu bir ordudur.

Askerin sivil siyasete müdahalesini meşru hale getiren sebeplerden biri de Türk modernleşmesinde izlenen yöntemle ilgilidir. Özellikle Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yapılmak istenen değişimlere karşı çıkan isyanlar ve bu isyanların bastırılmasında ordunun öne çıkan konumu, orduyu rejimi koruma ve kollama konusunda merkezi ve stratejik bir kuruma dönüştürmüştür. Öyle görülüyor ki, askeri darbeler Türkiye’de hala demokratik bir kültürün yerleşmediğini göstermektedir. 

Emekli askerlerin hem maddi hem de konum yönünden ayrıcalıklı durumu, rejim içindeki rolünden dolayıdır. Bundan dolayı konumlarını sarsacak her tür demokratik değişime ve uygulamaya direnmektedirler.

Muhalefetin iktidara muhalif olmak adına darbeyi önemsememesi veya darbeyi gerçek gündemi örten bir olay olarak görmeleri doğru ve ilkesel değildir. Hem darbelere karşı çıkmak hem de Ak Partiye muhalefet etmek mümkündür.

Askeri darbe konusu önemli ölçüde toplumsal zemin ile ilgilidir. Toplumsal zeminde darbeyi meşru gören bir zihniyet oldukça yaygındır. Bu da Türk siyasal aklını oluşturan kültürel zeminle ilgilidir. 

Darbe konusunda önemli bir felsefi soru da şu: “İyi darbe olur mu, yoksa darbe ontolojik olarak kötü müdür?” Örneğin diktatörlükle yönetilen bir ülkede darbe, diktatörlüğü ortadan kaldırıp demokratik bir yönetim modeli getirse, bu darbe meşru görülebilir mi? Bu noktada Aliya İzzetbegoviç’in görüşünü hatırlamakta fayda var. Aliya’ya göre demokrasi kötü sonuçlar verse de diktatörlükten iyidir. Tersine iyi bir diktatörlük yine de kötü işleyen bir demokrasiden kötüdür. Çünkü Aliya’ya göre diktatörlük iyi olsa da özgürlüğe dayanmaz. Burada bir olayı iyi ve kötü yapan özgürlüktür.

Türkiye’de sosyalizm, sol, muhafazakarlık, sağcılık, İslamcılık, Kemalizm gibi düşünce akımları aynı toplumsal zeminden beslendikleri için darbe fikrine kökten reddedici bir şekilde karşı çıkamazlar. Bundan dolayı her ideolojinin karşı çıktığı ve yakın durduğu darbeler vardır. Sol/Kemalistlerin 27 Mayıs ve 28 Şubatı destekleyip, 12 Eylül’e karşı çıkmalarının kökeninde bu ilkesizlik vardır. Sağ/Kemalist, muhafazakar ve milliyetçilerin 12 Eylül desteği de aynı bağlamda okunmalıdır.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —