Tarih: 16.07.2021 11:41

DARBE İNSANLIK SUÇUDUR

Facebook Twitter Linked-in

Ramazan Beyhan yazdı;

(Melike) : "Şüphesiz hükümdarlar/Zorbalar bir şehre/ülkeye girdikleri(dehale) zaman orayı ifsad ederler ve şerefli halkını zelil kırarlar" dedi. " Evet böyle yaparlar"(Neml;27/34)

Sebe suresinin 34. ayeti darbecilerin karakterleri gereği, müdahale ettikleri ülkede neler yaptıklarını  en güzel şekilde özetlemektedir:

1—Ülkeyi ifsad ederler. O ülkede ki düzenin dine dayalı olup olmaması fark etmez.

2—Oranın onurlu halkını, güç ve onur sahiplerini zelil / onursuz kılarlar.

Ayette geçen ‘’ ifsad" kavramı son derece geniş muhtevaya sahiptir: Kısaca fıtri/tabii olan her şeyi, maddi ve manevi değerleri çürütmek ve dengeleri altüst etmek, barışı/uyumu bozmaktır. "Melik" ise siyasete hükmeden herkes için kullanılır.

Ayette geçen "Dehale" fiili ile ilgili olarak ayrıntılı açıklamalardan sonra Rağıb; kelimenin ‘’Fesattan, kin gibi gizli düşmanlıktan ve (ait olmadığı halde) bir yere mensup olma iddiasından mecazdır" der.

 

Mevdudi'ye göre bu ayette emperyalizmin bir tenkidi vardır: Özetle emperyalistler bir toplumu işgal ettiklerinde o toplumun direnç noktalarını imha ederler, kaynaklarına el koyarlar, saygınlık ve bağımsızlığını yok ederler, halkı kedi içinde birbirlerine ihanet etmeye ve jurnallemeye zorlayarak ahlaken çürütürler. Böylece oranın onurlu halkı emperyalistler karşısında komplekse kapılırlar ve onların kültürlerine hayranlık duyarlar. Darbeciler de her ne kadar içerden müdahale etseler de halkına karşı yabancı güçlerden destek aldıkları için aynı şeyleri yaparlar.

Müfessirlerin bir kısmına göre ayetin bu son cümlesi ;"Evet böyle yaparlar" Melike'ye aittir, bir kısmına göre ise Allah'a aittir. Her iki durumda da Allah Teala Melike'nin söylediğine şahitlik ediyor ve onu doğruluyor.

Kurtubi tefsirinde ;İbn Abbas(ra) der ki: Bu, Yüce Allah'ın Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ve onun ümmetine bu hususu bildirmek ve onlara haber vermek için bir buyruğudur.

Cumhuriyet Türkiye'sinin tarihine baktığımızda yılın yarısını oluşturan aylarda ( 28 Şubat, 12 Mart ,27 Nisan, 27 Mayıs, 15 Temmuz, 12 Eylül) askeri darbe ve muhtıraları idrak ediyoruz.

Aslında darbeleri tarihlediğimiz günler düdüğün çalındığı günlerdir. Bütün darbelerin önemli bir hazırlık aşaması vardır. Bu hazırlık aşamasında darbenin altyapısı hazırlanır. Kısa bir süre darbelerin sıcaklığını sonra da yıllarca yıkıcı sonuçlarını yaşarız ta ki yeni bir darbeye uyanıncaya kadar. Bunun en güzel örneği darbe ürünü anayasalardır. İktidar ve muhalefet darbe anayasalarını eleştirmenlerine rağmen el ele verip sivil ve toplumun her kesimini kucaklayan bir anayasa yapamamışlardır. Siyasi iktidarlar anayasayı parça parça değiştirseler de asıl sıkıntıyı oluşturan  anayasanın ideolojik özüne dokunamamaktadırlar.

Darbe yıldönümlerinde darbelerin bütün süreçlerini ve bileşenlerini etraflıca tartışıp müzakere etmeden darbe yıldönümlerini anmak sadece anmaktan ibaret kalmaktadır.

Başka bir iddiaya göre her darbe (üzerinde etraflıca düşünülüp-tefekkür edilmediği sürece)bir önceki darbenin ürünüdür.

Toplumlarda yönetim acilen karşılanması gereken bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçları karşılamak üzere iş başına geçen iktidarlar meşruiyetlerini halkın rızasından alırlar, İktidar ve muhalefet aynı şartlarda seçime girip kim halkı projelerine daha çok ikna ederse o iktidara gelir. Darbeyi bir yöntem olarak seçen darbeciler ise: ne proje ve program yapma ne de halkı ikna etme zahmetine katlanmadan kısa yoldan devletin verdiği imkanları da kötüye kullanarak zorbalıkla iktidarı ele geçiren muhterislerdir. Bu sadece hükümeti devirmek değil aynı zamanda iktidarı halktan çalmak ve gasp etmektir.

Darbelerde askerlerin ismi öne çıksa da ekonomiyi elinde tutan iş dünyası, medya, bürokrasi gibi iktidar seçkinleri de bu işin bileşenleridir.  Allah'a şükür ki, askerlerin durumdan vazife çıkardığı anayasanın 35. maddesi değiştirilmiş, yoksa bugün 15 Temmuz Darbecileri yargılanamazdı.

Darbe aslında anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmektir. Açıkça devlete karşı suç  ve aynı zamanda insanlık suçu işledikleri için de yargılanmalıdırlar.

Darbeler siyasi çözüm değil tam tersine toplumsal krizlerin müsebbibidirler. Toplumda ayrımcılığın, ötekileştirmenin, çatışmaların, red- inkar ve asimilasyonun özneleridirler.

Darbeciler ülkemizin etnik, dini ve kültürel zenginliklerini çatışma unsuru haline getirmişlerdir. Alevi - sünni, laik-gerici, sağ-sol, milliyetçi - bölücü, müslim - gayrimüslim şeklinde ayrıştırmış, her birini birbiriyle çatıştırıp istediğine yardım edip diğer tarafı sindirdikten sonra maçı bitiren hakem gibi oyunu bitirip daha sonra yeni bir oyun kurup bu yeni oyununu başka oyuncularla sürdürmüşlerdir.

Sonuç olarak darbelere karşı olmak, darbe zihniyeti ile mücadele etmek inancımızın bir gereğidir. Darbecilerin bütün bileşenleri ile hukuk önüne çıkarılmalıdır. Darbecilerin mağdur ettikleri insanların hakları iade edilmelidir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —