Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" adlı kitabı çıktı.
ODA TV’den Sami Menteş’in haberine göre; Sabah ve A Haber'in de içinde bulunduğu yayın grubuna bağlı Turkuvaz Kitap'tan çıkan kitapta Erdoğan'ın uluslararası arenadaki kuruluşlara yönelik eleştirileri yer aldı.
Erdoğan kitabında, Birleşmiş Milletler (BM) ekseninde ABD ve Avrupa Birliği'ne sert eleştiriler yöneltti.
Avrupa'nın kendi fikirlerine ve ilkelerine sahip çıkamadığını savunan Erdoğan, NATO'ya yönelik eleştirilerini de dillendirdi.
Batı dünyasına yönelik sert bölümlerin yer aldığı ve BM Güvenlik Konseyi'nin yapısının değiştirilmesi gerektiğinin savunulduğu kitapta, Konseyin Daimi üyeleri olan Rusya ve Çin'e yönelik kayda değer bir eleştiri yer almadı.
Kitapta Rusya ifadesi altı kere geçerken, tek eleştiri Rusya'nın ismi verilmeden Kırım üzerinden yapıldı.
Erdoğan, dünyadaki sorunlarının bir kısmının da ekonomik ağırlık merkezinin Asya Pasifik Bölgesi'ne kayması nedeniyle dengelerin henüz oturmamasından kaynaklandığını kaydetti.
Savaş uyarısı yapan Erdoğan, “Yükselen toplumsal tepkisellik, dışlayıcı milliyetçilik ve korumacılık kendi döngüsünü tamamlamak üzeredir. İnsanlık koşar adım savaşa gidiyor. Bugün çözüm bulunmazsa yarın çok geç olabilir.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan'ın kitabı, dış politikada önümüzdeki dönemde Batı ittifaklarına yönelik mesafeli politikalar izleyeceği izlenimi doğurdu.
Kitabın önsözünde, Suriyeli sığınmacılara değinen Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
" Türkiye yıllardır, 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacıyı, tüm ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle kendi topraklarında barındırmaktadır. Bir o kadar Suriyelinin ihtiyaçlarını da sınırımıza yakın yerler başta olmak üzere, kontrol altında tuttuğumuz bölgelerde, yerinde karşılıyoruz. Bütün bu faaliyetleri, uluslararası toplumdan ve kuruluşlardan kayda değer bir destek almadan, kendi imkanlarımızla ve halkımızın desteğiyle yürütüyoruz."
Suriyeli sığınmacılar durumunun bir ülkenin tek başına kendi kaynaklarıyla çözebileceğinin çok üstünde bir sorun halini olduğunu kaydeden Erdoğan, "Batılı ülkeler sığınmacılar konusunda bunca laf etmelerine rağmen doğru düzgün tek bir çözüm önerisi üretmiyorlar. Bu sorunu ortadan kaldırmak için Suriye meselesinin çözülmesi gerektiğinin farkında değiller" dedi.
Avrupa ülkelerine 15 Temmuz darbe girişimini yapan FETÖ üyelerini korudukları için eleştiren Erdoğan, “Avrupalı müttefiklerimiz varil bombalarından, kimyasal silahlardan kaçan mültecileri ülkelerine almazken, bir gecede 251 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan teröristleri kendi bünyelerine kabul ederek onlara koruma sağladılar. Bugün teröre karşı savaş ilan ettiğini ifade eden 'dostlarımız', yanı başımızda bir terör örgütüyle mücadele etmek için başka bir terör örgütünü desteklemekten çekinmedi. Bu tavırlarından hala vazgeçmiş değiller” diye yazdı.
"Mülteciler için taahhüt edilen ekonomik yardımlar gerçekleştirilmiyor" diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Yıllardır bu masum insanları korumak için sınırımızda bir güvenli bölge kurulması gerektiğini dile getiriyoruz. Ancak bu teklifimize kulak tıkayanlar şimdi mülteci dalgasını önlemek için olmadık yöntemlerin peşinde koşuyor. Bunun çözümü sınırları kapatmak, tel örgüler ve çitler çekmek değildir. Asıl çözüm, bu insanların kendi ülkelerinde huzur içinde yaşamalarını sağlamaktan geçiyor. Böylesi bir çözümün tek adresi ise BM'dir.
Zorunlu göç, bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlardan sadece bir tanesidir. Bir başka açıdan bakıldığında, uluslararası sistem bir güvenlik kriziyle karşı karşıyadır. Soğuk Savaş sonrasında ABD'nin önderliğinde ortaya çıkan düzen istikrar sağlayamamıştır. Tam tersine, dünyanın birçok bölgesinde kriz üretmiştir. Bu krizlerin en önemlisi 11 Eylül 2001 yılından bu yana yaşadığımız güvenlik krizidir. Güvenlik krizi kendisini birçok şekilde göstermektedir. Bu anlamda terörizm günümüzün en önemli güvenlik krizlerinden biridir."
Erdoğan, sığınmacılarla ilgili kendisine gelen önerileri ise şöyle aktardı:
“Uluslararası toplum yıllardır Akdeniz'in ve Ege'nin karanlık sularında yitip giden on binlerce insan için bir damla gözyaşı dökmedi. Avrupa'ya ulaşmış olup da her türlü zillete, her türlü incitici tavra, her türlü istismara maruz kalan göçmenler için harekete geçmeyenler, Türkiye söz konusu olunca adeta aslan kesildi. Kendi durumlarından zerre kadar hicap duymadan, Türkiye'ye karşı akıl almadık benzetmeler yapıyorlar. Hatta daha da ileri gidip, hiç yüzleri kızarmadan, 'Siyasi sığınmacı adı altında kim gelirse bağırlarına basacaklarını' ifade ediyorlar. Ama bu insanları Avrupa'ya sokmamanın yollarını aramakla meşguller. Sınırlarını kapatmanın derdindeler. Birçok Batı ülkesi Suriye kaynaklı düzensiz göç meselesine, sadece güvenlik ve ulusal çıkar penceresinden bakmayı tercih etti. Dikenli tel örgütlerinin Avrupa'yı mülteci akınından koruyacağı gibi son derece yanlış bir düşünceye prim verildi. Hatta çözüm yolu olarak Akdeniz'deki mülteci botlarının batırılması dahil ileride utançla hatırlanacak önerilerle karşılaştık, mültecileri geri itme politikasını onların hayatları pahasına uyguladılar ve o insanlar Akdeniz'in sularına terk ettiler."
Erdoğan, kitabının giriş bölümünde BM Güvenlik Konseyi'yle ilgili reform önerisini şöyle anlattı:
"Güvenlik Konseyi'ndeki daimi üye sayısının 5 yerine, 20 olmasını teklif ediyoruz. Genel Kurul'un yetkilerinin arttırıldığı, Güvenlik Konseyi'nin tek belirleyici olmadığı ve Genel Kurul'a hesap verebildiği bir yapıya kavuşturularak denge sağlanması gerektiğini ileri sürüyoruz. Konsey'de yer alacak 20 ülkenin Genel Kurul'dan seçilmesi de alternatif çözüm olarak öne sürülebilir. Böylece, dünyadaki tüm ülkelerin bu önemli karar mekanizmasında yer alması/alabilmesi temin edilmiş olacaktır.”
BM'ye yönelik sert eleştirilerin yer aldığı kitapta, Erdoğan yine de BM'ye açık kapı bıraktı. Küresel sorunlara küresel çözümler üretmek zorunda olduklarını kaydeden Erdoğan, "BM'den umudu kesemeyiz" dedi.
Erdoğan güvenlik konseyinin yapısına dair inanç temelli üyelik modelinin getirilebileceğini şu ifadeler önerdi:
“Ayrıca, inanç gruplarına baktığınız zaman BM içerisinde de temsil sorunu var. Küresel karar alma ve uygulama mekanizmalarındaki temsil adaletsizliği de Müslüman arasında önemli bir rahatsızlık sebebidir. Örneğin BM Güvenlik Konseyi'nde, dünya nüfusunun önemli bir kısmını teşkil eden Müslümanların tek bir daimi temsilcisi bulunmamaktadır. İran, Irak, Filistin, özellikle Suriye'yle ilgili karar alınacağı zaman, bu kararı İslam ülkeleri değil, BM'nin beş daimi üyesi alıyor. Bu beş üyeden biri alınacak doğru kararları veto edip süreci durdurabiliyor.
Karar mekanizmasında Müslüman, Hıristiyan, Musevi ve Budist hepsi olması daha adil kararların alınmasını sağlayabilir. Bu yapıda dini temsil noktasında bir adalet söz konusu değildir. Mevcut yapıyı on beş ülke, yirmi ülkeden müteşekkil hale getirmek BM'nin daha kapsayıcı bir kurum haline dönüşmesini sağlayabilir. Bu üye ülkeler iki yılda veya yılda bir değişebilir olmalı. Sürekli değişmek suretiyle, şu anda 193 üyesi bulunan BM'de tüm ülkeler Güvenlik Konseyi üyeliği hakkına sahip olmalıdır. Her bir ülke, dünyayı yönetmede söz söyleyebilme hakkına kavuşmalıdır."
Uluslararası siyasette çiftte standardın olduğunu söyleyen Erdoğan, "Uluslararası terörizmle ilgili bir diğer önemli sorun ise ülkeler arasında yaşanmaktadır. Ülkeler terörü birbirlerine karşı bir araç olarak kullanıyorlar. Ortak hareket etme noktasında hassas davranmıyorlar. Bu durum en tehlikeli olanıdır. Uluslararası terörizme karşı ortak bir anlayış, ortak bir mekanizma ve birlikte oluşturulmuş bir eylem tarzı hayata geçirmeden uluslararası terörizmin yenilmesi mümkün değildir." diye yazdı.
ABD'nin öncülük ettiği uluslararası kurumları terk ettiğini vurgulayan Erdoğan, "İkinci Dünya Savaşı sonrası öncülük ettiği uluslararası kurumları da terk etti ve yeniden geri dönmeye çalışıyor. Birinci terk edişinde ne olduğunu hep beraber gördük. İkinci kez aynı hataya düşmek normal mi" diye sordu.
Erdoğan ayrıca şunları kaydetti:
"Soğuk Savaş'ın hemen sonrasında yeni dünya düzeni iddiasında bulunan bir ABD artık yok. Yeni bir dünya ortaya çıkıyor. O dönem, ABD uluslararası sistemin demokratik bir biçimde dönüşeceği yönünde bir beklentinin doğmasına neden olmuştu. Bu anlayışa göre, demokratik ülkelerin sayısında yaşanacak artış küresel barışın ve istikrarın yerleşmesini sağlayacaktı. Fakat bugünden baktığımızda tam tersi oldu. Çünkü demokrasiyi bir sopa gibi kullandılar. Doğal yollarla değil gayrimeşru yollarla demokrasiyi getireceklerini sandılar."
ABD'nin Irak işgalini ve sonrasında yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, Irak'ın benzerinin Suriye'de de yaşandığını kaydetti:
"Önce demokratikleşmeye destek verileceği söylendi. Tunus'tan Libya'ya Mısır'dan Suriye'ye kadar birçok Arap ülkesinde 'Arap Baharı' fitili ateşlendiğinde insanlar demokrasi ve özgürlük arayışıyla sokaklara döküldü. Ancak en kritik noktada bu insanlar terk edildi. Libya bölündü, Mısır darbecilere teslim edildi. Yemen ve Suriye iç savaşa süreklendi. Suriye terör örgütlerinin cirit attığı bir ülkeye dönüştü. Tüm bu olup bitene BM sağır ve dilsiz kaldı. ABD Suriye'deki iç savaşta adil ve sorumlu bir rol oynamak yerine teröre karşı terörü destekleme yoluna gitti. Bugün DEAŞ'la mücadele ediyoruz adı altında ABD terör örgütü PYD'ye ve onun silahlı kolu olan YPG'ye eğitim ve silah vermekten çekinmiyor. İlkesel bir tutum maalesef sergilenmedi. Ne Suriyeliler ne de Iraklılar kendi başlatmadıkları çatışmaların trajedilerini yaşarken, büyük güçler sadece kendilerini ilgilendiren terör ve göçü sorun olarak gördü. Bu iki ülkede sarsılan devlet otoritesi sonucu ortaya çıkan DEAŞ en çok bu ülkelerin vatandaşlarına zarar verdi. Ancak yine Batılı ülkeler onlardan çok daha fazla şikayetçi oldu. Bu ülkeler terör örgütleri arasında hesaplaşma alanına dönüştürüldü. Vekalet savaşları bu toplumları teslim adlı. Kendilerinin seçimi olmayan bir hesaplaşmanın ortasında kaldılar. Dünya bu zulme kayıtsız. BM kendisinden beklenenlerin hiçbirini yerine getiremez halde."
Avrupa Birliği’ne yönelik eleştirileri de dillendiren Recep Tayyip Erdoğan, “Tarihin en büyük işkence iddiaları karşısında Batı dünyası suskun kalmayı tercih etti. Guantanamo'da olanları, diğer cezaevlerinde, hapishanelerde yaşananları tüm dünya izledi. Mazlumlar ve zalimler değişse de zulmü tribünden seyredenler değişmedi, değişmiyor. Avrupa Bosna'da ölmüş, Suriye'de gömülmüştür" diye yazdı.
Erdoğan, kitabında dünyadaki sorunlara, vekalet savaşlarına değindi. "Bölgelere göre zaman zaman bazı konular fazla ön plana çıksa da günümüzde tüm ülkelerin karşı karşıya olduğu çok önemli ortak meseleler bulunuyor" diye Erdoğan şöyle devam etti:
"Bu sınamaların bir kısmı, dünyada Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından başlayan dönüşüm sürecinin henüz tamamlanamamasından, bir kısmı da ekonomik ağırlık merkezinin Asya Pasifik Bölgesi'ne kayması nedeniyle dengelerin henüz oturmamasından kaynaklanıyor."
NATO'nun açık kapı politikasını ve caydırıcılığını önemsediklerini belirten Erdoğan, "Ancak maalesef NATO'nun üye ülkeler arasındaki iş birliği eksikliği nedeniyle zayıfladığını üzüntüyle görüyoruz. Öte yandan NATO içindeki tartışmalara baktığımızda, güvenlik sorunlarının adil bir şekilde çözülmesi pek mümkün görünmüyor. Bazı üye ülkeler NATO'yu kıyasıya eleştiriyor, bazı üyeler de bir başka NATO üyesini açıkça tehdit ediyor" diye yazdı.
Avrupa fikrinin yıkıma doğru sürüklendiğini kaydeden Erdoğan, "AB, bugün büyük bir sınamayla karşı karşıyadır. Yıllarca savunduğunu iddia ettiği değerleri görmezden gelen AB; terörle mücadele, mülteci sorunu gibi birçok ana başlıkta iyi bir sınav veremiyor. 90'lı yıllardan veya 2000'li yılların başındaki havadan eser yok. AB, savunduğunu iddia ettiği değerlere ne sahip çıkabiliyor ne de sahip çıkmak istiyor. Birlik üyesi ülkeler ve vatandaşları, AB hakkında artık yüksek beklentilere sahip değil. Brexit örneğinde de görüldüğü gibi şikayetler çok daha açık biçimde ortaya çıktı. Yenim dönemde ülkeler arası gerginliklerin artışına dahi şahitlik ediyoruz. Avrupa fikri yıkıma doğru sürükleniyor. Hiçbir konuda yeterince inisiyatif almıyor, alamıyor. Tepkisel milliyetçiliğe ve yabancı düşmanlığına teslim oluyor. Irkçılık ve İslamofobi Avrupa Birliği'nin geleceğini tehdit eder hale geldi." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, insanlığın savaşa doğru gittiğini ileri sürdüğü kitabında şunları kaydetti:
“Terör, göç, iklim koşulları, küresel ısınma, açlık, kuraklık, adaletsizlik, sürdürülebilir büyüme sorunları, başarısız devletler gibi meseleler hala ortadadır. Ancak maalesef artık bunlara devletler arası çatışma ihtimali de eklendi. Yükselen toplumsal tepkisellik, dışlayıcı milliyetçilik ve korumacılık kendi döngüsünü tamamlamak üzeredir. İnsanlık koşar adım savaşa gidiyor. Bugün çözüm bulunmazsa yarın çok geç olabilir. Savaş küresel bir sorundur. Engellemek de ancak küresel çabalarla mümkün olur. İnsanlığın elinden bulunan tek araç tüm sorunlarına rağmen hala BM zeminidir. BM kesinlikle ve acilen reform edilmelidir.”