Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Corona Virüsü, Tekâlifi milliye ve Yeni Af Tasarısına dair

Haber Azad Sitesi'nden Sedat Doğan'ın Yazısı;

Corona Virüsü, Tekâlifi milliye ve Yeni Af Tasarısına dair

Corona Virüsü

Corona virüsü, benzer pek çok virüs gibi insan vücuduna yerleşen ve vücudun direncini çökertip, zayıf bünyelerde ölümlere yol açan bir virüstür.

  1. temas ve teneffüs yolu ile bulaşıyor. Bulaşıcıdır. Bu yüzden çok çabuk yayılma ve herkese bulaşabilme özelliğine sahiptir.

Tarihte buna benzer felaketler mutlaka yaşanmıştır. Kara Ölüm-Veba (Taûn),Kolera, Cüzam, Tifüs… Gibi. Bunların her biri çıktıkları toplumlarda bir miktar ölüm ve yıkıma yol açmıştır. Ancak hiç birisi Corona gibi bütün dünyayı, bütün insanlığı, toplumun bütün katmanlarını bu kadar geniş çaplı etkilememiş, bu kadar korkutucu bir felakete yol açmamıştır, diyebiliyoruz

Bu virüs insanlar ve toplum katmanları arasında hiçbir ayırım yapmıyor.

Hiç kimsenin bu felaketten net bir korunma garantisi yok İster çok korunaklı saraylarda, ister basit çadırlarda yaşayınız, bu virüs uygun yolu bulduğunda mutlaka size bulaşır. Belki de Dünyanın Siyaset, ekonomi ve ticaret erbabının asıl panik ve korkuları bu yüzdendir. Bu nedenle bu Virüs herkesi çok ciddi bir sorumluluğa davet ediyor.

Burada sorun sadece bir kişinin bireysel sağlığı ve ölümü değildir. Kendinizi korurken başkalarını da korumuş oluyorsunuz. Ancak bunu yaparken mümkün mertebe akıl ve vicdan çerçevesinde hareket ederek hayatı cehenneme çevirmemek gerekir. Bu olayda her birimiz kendimizi korumaya çalışırken aslında farkında olmadan başkalarının da hayatlarını korumuş oluyoruz. Çünkü hiç birimiz başkalarının hayatını riske etme hakkına sahip değiliz.

Bu virüs, Dünyanın egemen bütün sistemlerinin, güçlü/zayıf bütün devletlerinin çok büyük bir açığını çok net olarak ortaya çıkardı. Hepimiz biliyoruz ki, insanoğlu doğaya tutunmaya başladığı günden beri, önceleri vahşi hayvanlara karşı kendilerini korumak, yaşamını sürdürmek için avlanmış, bunun için de silaha ihtiyaç duymuştur. Zamanla bu silahlarla birbirlerine hükmetye başlamıştır. Bunun için de silaha büyük yatırım yapmıştır.

Dünün silahları pek bir maliyeti olmayan, büyük paralar ve yatırımlar gerektirmeyen basit, sivriltilmiş bir taş, bir ip ve iki tahta parçasından oluşmuş bir Ok ve Yay, Balta… Gibi basit aletler idi. Sonraları gün geçtikçe bu silahlar hem gelişti hem çeşitlilik gösterdi.

Son yüz yılda dünya ticari ve zenginlik kaynaklarının, ekonomisinin, kazanılan paraların yarısından fazlası silaha, Savaş sanayiine yatırıldı. Ve bu yatırım sadece daha fazla insan öldürmekten başka bir işe yaramadı. Oysa bu paranın yarısı veya çeyreği bütün insanların sağlığını korumak, Refah ve yaşam kalitesini adil bir şekilde arttırmak için harcansaydı, insanlık bu gün Suçüstü yakalanmış bir hırsızın panik havasını yaşamamış olurdu.

Bundan hareketle diyebiliriz ki yeryüzünde insanoğlunun çok uzun vecan yıkıcı bir savaş deneyimi olmasaydı, bu gün bütün insanlığı esir almış bir Corona gibi virüsü felaketi yaşamıyor olabilirdik. Ama ne yazık ki bu gün dünyanın hiç bir yerinde, hiç kimse kendini güvende hissetmiyor...

Bu da gösterdi ki en gelişmiş silah sistemleri bile gözle görünmeyen Corona karşısında pes etti. Umarız ki dünyaya yön verenler bu durumdan insanlığın lehine bir ders çıkarırlar...

Bu Corona virüsü, dünyada bütün devletlerin dengesini değiştirecek. En çok da hükümranlık iddiaları büyük olan devletlerin dengesini değiştirecek. Bu kesin. Öyle ki tarihin miladı bile bu Corona salgını dolayısı ile muhtemelen Corona öncesi ve Sonrası diye değişecektir.

Bu felaket neden insanlığın başına geldi? Kimileri kader, ilahî takdir. Allah’ın bir cezalandırması… der. Ben şahsen Allah’ın yarattığı kullarına karşı, hele günahsız çocuk, Sabi ve temizlere karşı bu kadar zalim ve acımasız bir ceza uygulayacağına inanmıyorum. Böylesi bir ceza onun ilahi, külli, sonsuz merhamet sıfatına aykırı düşer.

Böyle bir yakıştırma, insanlıktan yeterince nasiplenmemiş. Ruh, Beyin ve vicdanları bir takım saplantı ve hele sözüm ona din adına sapkın hurafelerle, kin, şiddet ve ateşle dolmuş zavallıların kusuntu ve kuruntularıdır. Xwedâ, insanlığı asıl bu hastalıklardan kurusun.

Eğer bu tür felaketlerde illa da metafizik veya teolojik bir hikmet arayacaksak yaşanan olay şudur: İnsanoğlu Dünyayı, Doğayı, eşyayı, parayı çok hor ve bencilce kullanıyor. Sınırlı dünya kaynakları, azmış insan çoğunluğunun bencilliğine yetmiyor.

Her şey kirleniyor. Hava, Su, Toprak, Nehirler, Denizler, Okyanuslar kirleniyor. Kaynaklar artık felaket alarmı veriyor. Güç ve hükümranlığı eline geçiren doymak bilmeyen bencil, hastalıklı kodamanlar sırf özel zevklerinin tatmini için ihtiyacı, hakkı olan milyonların ekmeklerini ve diğer doğal haklarını çalıp gasp ediyorlar.

Bir yandan böyle hastalıklı bir kişi, milyonlar, yüz milyonlar, belki milyarlarca kişinin rızkını, yaşam hakkını çalıp keyifle yiyebiliyor, sırf özel zevkleri için haddi hesabı olmayan paralar harcar. Öbür yandan ise milyonlarca insan yavrusu yaşamın temel ihtiyacı olan süt, ekmek, temiz bir su, ilaç bulamadığı için ölüyor.

Ve en acı olanı da bu mazlumlar, çaresizler bu olan biteni kırık bir kalb ile sadece uzun uzun seyretmek zorunda kalıyorlar.,.

Aslında bu kadar dengesiz bir insanlık olgusu için, böylesi bir zülüm için bu Corona bile az gelir. Belki de yaşamı çekip çeviren kozmoz bu bencil ve hastalıklı insan sapmasından acı bir intikam alıyor. Ama bize çelişkili gelen bu intikamın herkesten alınıyor olmasıdır…

Temiz ve dengeli bir dünya için bu Corona’nın tek taraflı gelişmesi gerekirdi. Sadece Doyumsuz bencil, Zalim, gasıp ve milyonları, milyarları kandıran sermaye ve güç hırsızlarını temizlemesi gerekiyordu. Esamesi bile okunmayan zulümlerin durması gerekiyordu.

İnsanların bu halini bir yana bırakalım, insan denen doyumsuz canavar, yeryüzünde sadece yaşamlarını sürdüren, hiç kimseye bir zararları dokunmayan, tam tersine doğal dengenin devamı için çok gerekli olan canlı çeşitliliği, Kuş, Kelebek, börtü böcek, saylangoz, solucan bırakmadı...

Yaşadığımız dünyada şu anda Corona'dan kat be kat daha tehlikeli virüsler yaşıyor ne yazık ki. Üstelik yüzlerce yıldır yaşıyor... Ama insanlık farkında bile değil. Irkçılık, Faşizm, Adaletsizlik ve Yoksulluk... Kürdistan’da, Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da… hasılı kelam dünyanın hemen her yerinde milyonlarca insan bu virüslerin pençesinde inim inim inliyor. Ama kimsenin umurunda bile değil.Bir hesaplayın bakalım, bu ırkçı sapma özellikle yaşadığımız yüz yılda kaç milyon insanın ölümüne, kaç milyonun hapislerde, kaç milyonunun talan, sömürü ve gasp sonucu çok acı trajik sefaletlerine yol açmıştır..?.

Bu nedenle insanlığın silkinmesi gerekiyor. Eğer bu Corona da ruhlarımıza bulaşmış kurumları temizleyip, bütün insanlara hiçbir Din, Mezhep, Dil, Irk ve Cinsiyet ayrımı yapmadan, insanca bakmamızı ve onlara insanca yaşama hakkını tanımamızı öğretemezse kurtuluşumuz çok zor...

Bu Corona virüsü, dünyanın bütün hükümdarlarına, yeryüzündeki bütün sorunlarının şiddet, silah ve kan olmadan da çözülebileceğini, Zenginlere ise bu kadar para ve bencilliğin hiç bir işe yaramadığını, iyiliği, imkânları ve güzelliği paylaşmanın insanı tedavi edebildiğini anlatabilirse insanlığın en büyük kazanımı bu olacak...

Sinekten yağ çıkarmayı düşünecek kadar her şeyi fırsata çevirmek isteyen vicdansızlar Corona’dan çok daha tehlikelidirler. İnsanlığa asıl bunu anlatmak gerekir...

Bu Corona, yılların dürüst ve mahir manavı gibi özellikle siyasetin bütün çürük elmalarını,
domates ve patateslerinin hepsini ortaya çıkaracak galiba. Bu net...

Peki, bu virüsten kurtulmak mümkün müdür? Tıp otoritelerince aktarılan bilgi ve verilere göre kurtulmak mümkün. Ama bunun için herkes üzerine düşeni çok net olarak yapacak.

Bu virüs kendisiyle oyun oynamayı kaldırmıyor. Herkes görevini yapacak. Corona’dan kurtulmanın kilit öncelliği akıl ve ruh sağlığımızı korumaktır.

Bu nedenle:
1.Birey tam bir samimiyet ile kendini ve yakın çevresini korumaya çalışacak.

2.Belediyeler sağlık ekipleri eşliğinde topluma ait her yeri dezenfekte edecek. İçecek ve Gıda güvenliğini sağlayacak.

3.Devlet, vatandaşın zaruri bütün ihtiyaçlarını karşılayarak evinde koruyacak. Sağlık ekipleri sokak Sokak, ev ev güvenilir testler yapacak. Virüslü kişileri sağlıklı olanlardan izole edip tedaviye başlayacak. Böylece hem ölümü, hem bulaşmayı önlemiş olacaklar. Olay bu kadar basit. Milletin ödü koptu. Toplum artık psikolojik vakalardan gidecek. Oysa herkes üzerine düşeni yaparsa olayı önlemek çok basit.

Yaşamak için bireyin bütün temel gereksinimlerini karşılayacaksın. Tam donanımlı sağlık ekiplerin onun evine gidip bütün test ve kontrollerini yaptıracaksın. Ardından herkesin sağlığı için Evde kal, diyeceksiniz. O vakit bu yönde sar edilen sözler kabul görür ve herkes ona uyar.

Çünkü dünya böyle yapıyor... Dünyanın gelişmiş ülkeleri bu salgını en az kayıpla atlatabilmek için vatandaşları için çok büyük paralar ortaya koydu. Ama bizim devletlû ne yapıyor? Dünyanın hemen her yerinde yüzbinlerce vaka, on binlerce ölü sayısı gün be gün yayınlanırken, bu kriz bu ülkede patlama yapacak noktaya gelene kadar bizde ne hasta ne de ölü hiçbir vaka yok, dedi. Ne zaman ki dünya sağlık örgütü virüsün yaşandığı ülkelere mali yardım yapacağını duyurdu. Sağlık Bakanı gece yarısında hasta ve ölü sayılarını açıklamaya başladı. Bu da kafalarda çok büyük soru işaretlerine yol açtı.

Aradan bir iki gün geçmedi. İnsanlık, Corona'yı önleme ve onunla baş etme derdinde iken. Bizim devletlû ve hükümetlu zevat ise sanki Corona Virüsünü Kürt Belediyeleri üretmiş, Kürtlerin kendileri bir virüs imiş gibi takviye bir güç olarak Kayyımlar yolu ile Kürtleri asimile etme, yönetme, onları hizaya çekme derdine düşmüştü. Apar topar bir hız ile eş zamanlı olarak Ergani, Eğil, Batman ve birkaç Belediyeye daha kayyım atadı. Böylece Kürt illerindeki Corona virüslerini kökten temizlemiş oldu. Ama vakalar hiç hız kesmedi. Hemen her il ve ilçeden gelmeye devam etti.

Sonra başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere CHP’li belediyelerin bu virüsten dolayı işsiz kalan ve diğer muhtaç aile ve kişilere yönelik başlatmış oldukları yardıma el koydu. İzin vermedi.

Ardından bütün dünyada zaten durmuş vaziyette olan uçak biletlerinden kdv’yi kaldırdı. Onun peşi sıra Okulları, Camileri ve bütün toplu mekânları kapattı. Bu belki de en yerinde ve doğru bir karardı. Her ne kadar fetva ve yasağa rağmen politik kalibresi yüksek bir camide uzak aralara serpilmiş insan figürleri eşliğinde Vip Cumalar kılma seremonileri düzenlenip traji komik cemaatsiz mesafeli namaz görüntüleri çıksa da.

Sonra 65 yaş üstü. Ardından 20 yaş altı dışarı çıkma yasağı çıktı. Nerden baksan tutarsızlık. Kişilik bir ailedeki fertlerden hiç biri bu yaş kategorilerine girmiyorsa bu aile happı yuttu demek kim.ya da 15-20 kişilik geniş bir ailede 3 kişi bu yaş kategorilerine girmiyorsa o aile de hapı yuttu demek ki.

Bu arada maske, Eldiven arınık ürünleri, kolonya ürünlerine tam mafya vari bir karaborsa hâkim oldu. Her birisinin fiyatı yüzde iki yüz, üç yüz katlandı. Mesela 5-10 liraya alınan bir kolonya şişesi 50-60 liraya yükseldi. Maske, eldiven ve dezenfekteler hakeza… Bu arada bir maskenin maliyeti 25 Kuruş imiş. Hadi 50 Kuruş olsun.

Sonra Sayın Reisi Cumhur büyük bir gurur ve Cesaretle sadece maskeye el koydu. Parayla satılmayacak dedi. Her ne kadar şu ana kadar Diyarbakır gibi büyük bir şehirde hiçbir yerde ücretsiz dağıtılan maske görmediysek Ve bu maskelere kavuşmamışsak da.

Bu arada en son Corona rakamları, medyanın aktarımı ile 10.04.2020 günü Toplam Vaka 42.282.İyileşen 2.142. Ölü 908 kişi olmuştu.

Ve Büyük Reis, bu Corona Virüsü dolayısı ile yeniliklerine devam ediyordu. Deyim yerinde ise ve zaman zaman kullandığı ifadeleri ile krizi fırsata çeviriyordu.

Bizbizeyeteriztürkiye Kampanyası eşliğinde bu toplumu tam 80 yıl önce gündeme getirilmiş ve artık çok gerilerde kalmış çok özlemli eski-yeni karışımı bir şey ile tanıştırıyordu. Tekâlifi milliye Kanunu. Hükümet de ondan geri kalmıyordu. Bu salgın dolayısı ile yeni bir Af Tasarısı üzerinde çalıyordu. Bütün bunlar bu ülkenin büyüklüğünü, hiçbir krize boyun eğmeyeceğini ve baş edeceğini gösteriyordu. Şimdi biraz da onlara bakalım…

Tekâlifi milliye:

Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler ya da Ulusal Vergiler)

Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir. 7 Ağustos 1921'de yayınlanmış olup toplamı on maddedir.

Tekalif-i milliye emirleri nelerdir?

Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak. Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek. Her aile bir askeri giydirecek. Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.

Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek. Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.

Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.

Sahipsiz bütün mallara el konacak. Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak. Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.

Tekâlif-i Milliye Emirleri, 7 ve 8 Ağustos 1921 günleri yayımlanmıştır ve on emirden oluşmaktadır. "Tekâlif-i Milliye Emirleri" çok kapsamlı olup bir taraftan aynı vergi mahiyetindeki uygulamayı içermekte, diğer taraftan da hizmet vergisi mahiyetindeki uygulamayı öngörmektedir. Her ilçede kaymakamın başkanlığında malmüdürü ve ilçenin en büyük askeri amiri ile idare meclisi, belediye ve ticaret odalarının seçtikleri üyelerden oluşan Tekâlif-i Milliye Komisyonları (Milli Yükümlülükler Komisyonları) Kurulacaktır. Bu komisyonlara o yörenin Müdafaa-i Hukuk Dernekleri merkez kurulundan iki üye ile köylerde imamlar ve muhtarlar tabii üye olarak katılacaklardır.

Tekâlif-i Milliye Komisyonları derhal toplantılara başlayacak ve hiçbir komisyon üyesine hizmetleri karşılığı ücret ödenmeyecektir. Ayrıca her komisyon iki ay süre ile askeri hizmetleri ertelenmek üzere altı memur çalıştıracaktır.(*)

Şimdi bu kanun, son demlerini yaşarken yıkılmış bir imparatorluk sonrası, yıllarca savaştan savaşa, cepheden cepheye koşmuş, pek çok devletin fiili işgal ve saldırılarına maruz kalmış bir millet ve devletin mecbur kalarak çıkarmak zorunda kaldığı, kendi şart ve koşullarına göre belki de çıkarılması zaruri, doğru olan bir kanundu diyebiliriz.

Ama bu gün bu ülke ve bu millet kaç tane savaş a girip çıktı? Kimler bu ülkeyi işgale kalktı? Bu ülkenin kaynakları, Bütçesi, sermayesi ne kadar? Bu ülkedeki temel sıkıntı nedir? Bütün bunların masaya yatırılması gerekir. Yapılması gereken savaş halleri kanunlarını mı çıkarmak? Yoksa bu ülkede tarım, sanayi ve ticarette sağlıklı bir üretim, Dengeli bir bölüşüm, adaletli yasalar ile yaşanabilir, sürdürülebilir bir gelir adaleti dağılımını sağlamak mıdır? Bunu toplumun bütün kesimlerinin özgür bir ortamda hep birlikte tartışarak birlikte karar vermesi gerekir.

Bir iki örnek vermek gerekirse Bankalar, Holdingler, Avm’ler çok müthiş karlar elde edebiliyorlar. Yüksek Bürokraside maaşlar 15.000 TL’lerden başlayıp 100.000 TL’lerin sınırına dayanıyor. Bu katmanlardaki yüksek rakamlı gizli rüşvet yollu hediyeleşmeler, avantalar, özel avantajlar, sağlanan imkânlar da eklenince insanın adeta nutku tutuluyor.

Ama çiftçi, hayvan üreticisi, küçük esnaf, küçük üretici, asgari ücretli işçi, emekli cidden kan ağlıyor. Çünkü bu iki kesim arasında telafisi çok zor ciddi, uçuk bir kazanç ve gelir dağılımı söz konusu.

Zira bir asgari ücretli 2,300 TL, bir Sgk Emeklisi 1,500 TL maaşla çocuk büyütüyor. Aile geçindiriyor. Bu durumda yapılması gereken nedir acaba?

Bu arada bu virüs boş bir hamaset ve efeliği hiç kaldıramıyor. Gereksiz yasaklar ve bezdirmeleri de hiç sevmiyor. Ama Matematiği çok seviyor. Büyük Reis, her şeyi bize toz pembe gösterip, Devletin büyüklüğüne ve zatı alilerinin ihtişamına sığınıp her şeye o gözlükten bakmamızı çok sevip istiyor ama bu muzip Corona buna hiç izin vermiyor. Karşı çıkıyor.

Misal Sağlık bakanı daha dün ekranlarda dedi ki biz günde 20 bin test yapıyoruz… Türkiye’nin ülkenin 83 milyon imiş. Buna göre çok basit bir dört işlem yaptık.

20 bin Test × 365 Gün (1Yıl)= 7 milyon 300 bin kişi. 83 milyon÷ 7milyon 300 bin= 11 küsur yıl. Yani bu demektir ki, bu hızla bu 83 milyonun hepsine Corona testi taraması yapabilmek için 11 Küsur yıl gibi bir zaman gerekiyor.

Eğer bu virüs devam ederse bu da demektirki biz 11 yıl boyunca bu virüsle yaşamak zorundayız. Bu durumda ya ben hêç Türkçe bilmirem: Çünkü ben, ez Kürdem. Ya da birileri bizi çok kıskaniya Sayın Reisi Cumhurumuz…

Şimdi bizim Devlet, eğer Tekâlif-i Milliye kanunu çerçevesinde vatandaştan yardım isteyecek ise o zaman bu kadar çok ve çeşitli vergiyi ne diye alıyor?
Peki, vatandaş sormayacak mı, benden aldığın vergileri ne yaptın, nerelerde harcadın. Hele sen önce bana bunun hesabını ver diye?

Vatandaş derki, Sen bunca vergi ve zamma rağmen bir sente muhtaç mağdurun, evde ekmeksiz yatan yetimin Gemiler dolusu rızkını çar çur et. Sonra kalk vatandaştan yardım iste. Bunun için de maaşımın çeyreğini bağışlıyorum, diye hayır hahlık yap. Teey...

Vatandaş, lisanı hali ile diyor ki, bize 50 bin tl maaş verin. Bunun yarısını bir yıl boyunca muhtaçlara dağıtmazsak namerdiz. Noter huzurunda mukavele imzalamaya hazırız,der. Bu arada vatandaşa bir nasihatta bulunmak gerek.

Sevgili vatandaş, sen sen ol, sakın açlıktan ölsen bile âleni olarak ben açlıktan öldüm deme. Senin sonun haberde görüldüğü gibi olur. Bir adam ben TIR’cıyım. Çalışmasam acım, ölürüm dedi. Ve gözaltına alındı.

Tam da bir Çiçek Abbas filmi repliği.-Bana Şakir diyemezsin lân.-Ne diyim? Mesela Muhittin mi diyeyim Şakiiirrr...

Başka bir vatandaş: Sadece corona var, evden çıkmayın dediler. Evde ne yiyecen, ne içecen? Onca çocukla ne halt edecen? Hiç bahsini etmediler be köylüm. Ne... yiyecez şimdi? der.

Bu corona dolayısı ile evde kalmak istemeyen bir anne ise “Çocuklarım aç, evde nasıl kalayım?" diye feryad edince " git geber" diyebilen devlet yetkililerini de gördü bizim neslimiz.(**).

Corona bize ne yapabilir ki?

Af yasası

Corona tehlikesine karşı son günlerde Devlet ve Hükümetin Gündeminde bir af söylemi var. Çünkü Corona’nın hapisteki herkese bulaşma riski var. Bu durumda devletin görevi ve ona düşen hapishanelerde tuttuğu bütün tutukluları bundan korumak olmalı. İnsana, vicdana, adalete yakışan duruş bu... O vatandaşların hayatlarını riske etme. Çünkü edersen bu vaziyette onların tümünü adeta idam etmiş olursun.

Ancak anlaşılan Devlet ve hükümetin asıl niyeti, Siyasileri içerde tutup, Adi suçluları bırakmak. Kaldı ki siyasi suçlar sadece devlete karşı işlenmiştir. Öbür suçlar ise bireylere karşı işlenmiştir. Devlet diyor ki ben, bana karşı işlenen suçu affetmiyorum. Bunu anladık. Garip olan da şu ki vatandaşa da diyor ki senin affetmek istemediğini ben affediyorum. Yapa bileceğin bir şey varsa söyle. Oysa bu hem geçerli hukuka hem Anayasa, hem vatandaşların eşitlik ilkesine aykırı bir tasarruftur.

Bu durumda vatandaş adeta şunu diyor: Ben şimdi yerimden kalkıp, ömrümde hiç yapmadığım bir şeyler yapacağım. Millet/Devlet malına yönelik çok yüklü bir hırsızlık yapacağım. Yöntemi, meslek sırrıdır, söylemem. Üzerine bir miktar uyuşturucu satışı ekleyeceğim. Yüz kızartıcı işler nasıl yapılır onu da tez elden öğrenip yapacağım. Kendi başıma gidip bir banka da soyacağım.
Topladığım paraları sağlama aldıktan sonra karakola teslim olmaya gideceğim.
Eh sicilim çok sağlam. Çünkü hiç siyasi, fikirsel suçum yok. Yarın, yerin ve göğün tek temsilcisi, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan büyük Devletimiz kullarına bir lütuf olarak Af çıkarıyor...
Üç gün sonra gözlerden ırak sakin bir sahil köşesinde, Orman yeşili ve Deniz mavisinin buluştuğu, güneşi ve gölgesi bol, kuş cıvıltıları arasında, Rakısı, manitası bol(Gerçi rakı nasıl içilir, manita nasıl tavlanır onu da bilmeyiz, hoş bu yaştan sonra da zor öğreniriz galiba ama) bir yerde hayatımı yaşayacağım.

Sonra yaşasın Adalet diye siyasi olmayan bir slogan bile atacağım. Fakat yüce Devletimizi kızdıran tek adımlık bir siyasi iş bile yapmam. Ben manyak mıyım ki devleti kızdıran bir siyaset ile uğraşayım abi. Haksız mıyım yani?

Hasılı kelam gün gelecek hepimiz öleceğiz. Bu net. Ama Kimileri haksız yere zindanlarda, kimileri de saraylarda ölürler. Hep merak etmişimdir, Azrail kimden yanadır acaba?

Son sözlerimiz. Rabbim bütün insanlığı, bizleri, sevdiklerimizi, sevenlerimizi salgınlardan, Afetlerden, büyük zülüm ve Adaletsizliklerden korusun.

Yazımızı sonsuz bir Adalet ve merhamet sahibi, kullarına asla zülm etmeyen yüce Allah’ın bir iki Ayeti ( sözü) ve onun elçisi ve resulü sevgi ve merhametin, güzel ahlakın tamamlayıcısı Hz. Peygamberin bir, iki hadisi ile noktalayalım:

" insan, başıboş bırakıldığını mı sanıyor".(Kıyamet Suresi-36Ayet )

Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.(İbrahim Suresi-42 Ayet)

 

Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.(Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.)

"Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe mükemmel bir şekilde îman etmiş olmaz."

(İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi) (***)

10.04.2020/diyarbakır

-------------------------------

(*) https://www.milliyet.com.tr/gundem/tekalif-i-milliye-emirleri-nelerdir-

(**) https://www.evrensel.net/haber/401722/bakanlik-burokratindan-cocuklarim-ac-nasil-evde-kalayim-diyen-roman-kadina-geber

(***) https://sorularlaislamiyet.com/kendisi-icin-istedigini-mumin-kardesi-icinde-istemek-konulu-hadisi-nasil-anlamak-lazim-zira-bir-cok

Kaynak: Corona Virüsü, Tekâlifi milliye ve Yeni Af Tasarısına dair - Sedat Doğan



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER