Siyasette 24 saatin bile uzun bir süre olduğunu Süleyman Demirel söylediği ve sözün doğruluğu bir çok kez ispat edildiği için biliyoruz. Bu gerçeğin hesaba katılmadığı ortamlarda yanlış beklentilere kapılanların hayal kırıklıkları yaşadığına sayısız kere tanık olundu.
Evet siyasette 24 saat bile uzun bir süredir ama doğmamış çocuğa don biçilemeyeciği de yine Süleyman Demirel hatırlatmasıdır.
Doğru siyasi tavır, taşı gediğine zamanında koymaktır.
Peki öyleyse şu sıralarda yaşananlar ne anlama geliyor?
Neler oluyor hayatta
Türk lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi gerçeğine iktidarın müdahale tarzına yakından bakalım:
Bütün göstergeler, piyasamızda varlıkları hissedilen hatırı sayılır sayıda bıyıksız oyuncunun, ekonomimize doğrudan veya dolaylı yatırımda bulunmuş yabancıların paralarını alıp kaçma eğiliminin bunda en büyük payı bulunduğuna işaret ediyor.
Yapılması gereken, bu gerçek üzerine bina edilen bir politika, ülkeyi ve ekonomisini paralı yabancılara yeniden cazip hale getirecek adımlar atmak değil midir?
Oysa bunun tam tersi yapılıyor. Kaçmak isteyen yabancı daha ucuza dolar alabilsin diye piyasaya parasal müdahaleler yapılıyor.
Parasal müdahaleler yüzünden Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin dibi görünmeye başladı.
Rezervleri artırmak için dış piyasalardan borçlanmaya kalkıldığında, ekonomiye yanlış müdahalenin ceremesi, karşımıza, başkalarından çok daha yüksek faizli krediyle borçlanma olarak çıkıyor.
Bu yanlışlık üzerinde neden ısrarcı olunuyor?
Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılması, çok eski tarihli olmayan açıklamalar bunu talep edenlere had bildirme biçiminde görülmüşken, neden şimdi yapıldı?
İçeride bu gelişme yaşanırken, Suriye, Irak ve Libya’ya ek olarak Yunanistan’la savaşın eşiğine gelinmesi, Avrupa Birliği ülkeleriyle sürdürülen ağız dalaşlarının da zamanlama açısından bir sebebi olması gerekir herhalde.
Mutlaka her şeyin bir sebebi vardır. İktidar cephesi, seçimler öncesinde görüldüğünde yadırganmayacak bu politik çıkışları, en erken seçim 2023 yılında yapılacağına göre, bu denli acul davranmak zorunda olmamalı.
Öyle değil mi?
İktidar safları sıklaştırırken muhalefet dağınıklığa itiliyor
İktidarın döşemeye başladığı taşların sonuncusu, cephe genişletmek arayışında da kendini belli ediyor.
Meral Akşener’in şahsında, büyük çoğunluğu MHP’den tard edilmiş siyasetçilerden oluşan İYİ Parti’ye “Eve dönün” çağrısı sözgelimi. Gazetelere yansımış “O kadın” diye başlayan olumsuz cümlelerin mürekkebi henüz kurumamışken hem de.
Ne oldu da üç beş günlük bir hevesin sahibi gözüyle bakılan ve ‘bölücü’ ithamına maruz bırakılan, bunu vurgulamak için de adıyla sanıyla muhatap alınmayan Meral Akşener, bu taktiği şimdiye kadar uygulamış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından birdenbire ‘yerli ve milli’ sıfatını hak eder bir hüviyete kavuşturuldu.
Gerçekten ne oluyor?
Muhalefet saflarında da birdenbire dağınıklık alametleri belirmeye başladı.
Henüz cumhurbaşkanlığı için yapılacak seçime üç yıla yakın bir zaman varken, CHP’nin bir önceki seçimde aday gösterdiği Muharrem İnce, her haliyle gelecek seçimde de adaylığını şimdiden belirleme amaçlı “Bir siyasi hareket başlatıyorum, ama parti de kurabilirim” çıkışında bulundu.
Dün, bunlara bakıp “Cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolun taşları döşeniyor” diye yazdım.
Bırak dağınık kalsın mı?
“Siyasette 24 saat uzundur” ile “Doğmamış çocuğa don biçilmez” özlü deyişleri aklımızdayken, içeriye ve dışarıya dönük iktidar manevralarını ve muhalefet cephesinden gelen dağınıklık görüntüsünü belli bir şablona oturtmak mümkün görünmüyor.
Bu tür gelişmeleri biz yalnızca seçim öncelerinde yaşamaya alışkınız.
İktidar cephesi saflarını sıkılaştırmaya yarayacak girişimlerde bulunurken muhalif cepheyi dağıtacak hamleler de yapar.
Yapar da, bunu ancak seçimlere beş kala yapar.
Üç yıl önceye taşımaz bu tür girişimleri.
Taşırsa, zamanı şaşırmış bu tarz-ı siyasetin getirisi olmayacağını bilir.
Aklıma, bir tek, “Acaba seçimin üç yıl sonra yapılması kararlaştırılmış iken, tarihin öne çekilmesi mi planlandı; çocuk doğmak üzere de onun için don biçilmeye mi başlandı; yoksa son 24 saate mi giriliyor?” gibi sorular geliyor.
Yanlış veya yanlışlığı bir süre sonra ortaya çıkacak politikalar, buna imkan vermeyecek bir zaman aralığına sıkıştırılarak, yani seçim tarihi erkene alınarak, iktidar lehine bir duruma getirilebilir.
Hazır yeni partiler de kendilerini tanıtabilecek imkanı tam bulamamışken…
Korona tehdidi devam ediyorken…
“Trump’sız bir dünya” ve onun Türkiye için bilinmezlikleri ile tanışılmamışken…
İktidar kalemleri, “Seçim erkene alınmayacak” diye yazıyor olsalar da, beliren bütün alametler farklı yöne işaret ediyor.
Ne diyeyim? Belki de Süleyman Demirel’in özdeyişe dönüşen tespitleri doğru değildir ve seçim zamanında yapılacaktır.
O zaman “Siyasiler şaka yapmayı da seviyormuş” diyeceğim.