ÇOCUKLAR TRİBÜNDE SEYİRCİ DEĞİL SAHADA OYUNCU OLMALI

Yaşamlarından aile sevgisini alıp yerine kariyer zirvesini koyan ebeveynler, çocuklarını tam donanımlı birer robot gibi yetiştiriyorlar. Prof. Dr. Erol Göka, Prof. Dr. Kemal Sayar, psikolog Cihan Çelik ve pedagog Ertuğrul Şahin; çocukları yetiştirirken eb

ÇOCUKLAR TRİBÜNDE SEYİRCİ DEĞİL SAHADA OYUNCU OLMALI

Yaşamlarından aile sevgisini alıp yerine kariyer zirvesini koyan ebeveynler, çocuklarını tam donanımlı birer robot gibi yetiştiriyorlar. "Bir dakikası bile boş geçmesin" diye o özel eğitimden bu özel eğitime koşturan çocuklar, insanî vasıflarını kaybedip android´e dönüşüyorlar. Çocukların ´anlamlı´ yaşayabilmesi, her türlü sertifikadan, yabancı dilden ve marka giyimden üstündür. Anlam keşifle bulunur, eğitimle değil. Çocuk; Allah´ın emanetidir, sürekli geliştirilmesi gereken bir işletim sistemi değildir. Ona verilecek en güzel şey de vakittir, sevgidir.

Batıda yapılan araştırmalarda çocuklar, özellikle de ailesi dağılmış çocuklar, teknolojiye annelerinden-babalarından daha çok güveniyorlar. Aileler çocuklarını dijital dadılara (televizyon, bilgisayar) emanet ediyorlar. Sokaktan çok teknolojinin güvenilir olduğuna inanıyorlar. Araştırmalarda aile-çocuk arasındaki güvensizlikte "tehlike" olarak görünen unsurlar şunlar: Pazarlamacılar, reklamcılar, teknoloji, doğa(sızlık).

Diğer taraftan, çocukları üzerinde baskı kurarak onları geliştireceğini zanneden ebeveynler de son derece fazla. ?Onu yapma, bunu yapma? diyerek sürekli engellenen bir çocuğun varacağı yer, kendi işini bile yapamayan, faydasız bir insan olmaktır. Oysa bu durum yaradılışına aykırıdır. Bir dönem özgür mahalledeki vakti kısıtlanan çocuklar şimdi ellerindeki tabletle eve hapsolmuştur. İşin tuhaflaştığını gören ebeveynler, çocuklarını güvenlikli sitelerde zorla sokağa çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa çocukların oyun oynayabileceği bir yer kalmamıştır; beton zeminler ve arabaların egzoz dumanlarıyla dolan asfalt sokaklar dışında. Özellikle işini gücünü hayatında en ön sıraya koyan ebeveynler, çocuklarındaki denetimin ölçüsünü kaçırıp analığı-babalığı polisliğe çevirmişlerdir. Ne ana-baba polistir ne de çocuklar hırsız. Bugün artık çocukların sevgisiz büyümesinin tek sorumlusu ilgisiz anneler ve babalar olmuştur. Yakın zaman önce "Geliştiren Aile" adlı önemli bir kitabı neşrolunan Doğan Cüceloğlu hocanın bir sözü şöyle: "İzin verin, çocuğunuz yaşamını tribünlerde seyirci olarak değil, sahada oyuncu olarak geçirsin."

Güncelin peşinde koştururken maalesef çocukların nasıl yetiştiklerini ve teknolojinin onlar üzerindeki hâkimiyetini düşünmüyoruz. Düşünmekten uzak durduğumuz için çözümler de bizi ilgilendirmiyor. Oysa bu konuda birçok Avrupa ülkesi ağır kararlar almış durumda. Çocukların doğal beslenmeleri için okul çevresinde fast-food satışını yasaklayan ülkeler de var, okullara akıllı telefon ve tablet sokmayan şehirler de. Biz şimdilik sadece çocuk edebiyatını ve çocuk filmlerini konuşuyoruz. Hangi kitap daha güzel, hangi çizgi film daha öğretici? Bilmemiz gereken şu ki çocukların üzerinde daha kritik bir tehlike bulunuyor.

Bu tehlikeleri düşünerek alanının uzmanı olmuş isimlerle konuşmak istedim. Aldığım cevaplarla birlikte yazı fazlasıyla uzun olacağından erkek ve hanım uzmanların cevaplarını ayrı ayrı düzenlemeyi tercih ettim. Sorularımı yönelttiğim ve bu yazıda cevaplarını okuyacağınız isimler: Prof. Dr. Erol Göka, Prof. Dr. Kemal Sayar, psikolog Cihan Çelik ve pedagog Ertuğrul Şahin.

Onlara şu iki soruyu yönelttim:

1. Ebeveynlerle çocukları arasına her geçen gün daha fazla dijital dünya giriyor. Artık çocukların en büyük ihtiyacı olan şefkatin, merhametin ve ilginin yerini 3T (televizyon, telefon, tablet) dolduruyor. Bunun açtığı sorunlar, hastalıklar kalıcı ve tehlikeli olabiliyor. Ebeveynler nere(ler)de hata yapıyor? 

2. Çocukların duygu dünyasını geliştirmek ve onları modern zamanların sıkıntılarından, dijital ürünlerin işgalinden korumak için evde ya da okulda neler yapılması çözümler arasında sıralanabilir?

Erol Göka hocamızın konuyla ilgili yorumları şöyle:

1. Psikolojimizi, mekân ve iletişim biçimlerinin kavramlarıyla anlatmaya kalkarsak baltayı çok taşa vururuz. Modern zamanlarda yol, postane, raylı ve motorlu taşıtlar ve uçak, havaalanı ne kadar önemliyse ve ne işlev görüyorlarsa, şimdi onların yerini bilişim sistemleri almış durumda? Bu değişikliğe bir de inanılmaz hız beklentisi eşlik ediyor. Kimliğimiz, elbette mekân ve iletişim zemininde şekilleniyor ama psikolojimizin ihtiyaçlar hiyerarşisi öyle kolay değişmiyor. Maslow´un ihtiyaçlar hiyerarşisinin kendisini ve sıralamayı tartışabiliriz ama ihtiyaç hiyerarşimiz dün nasılsa bugün de öyle? Dün, evimize gelen konuklara mutlu anılarımızın yer aldığı albümleri gösteriyorduk, aile büyüklerimizin resimlerini asıyorduk. Şimdi yeni bilişim teknolojileri sayesinde selfie imkânı yakaladık, bu fırsatı değerlendiriyoruz. Ama ihtiyaç ve isteklerimiz hep aynı: Güven, sevilmek, sayılmak? 

Çocuklarımızı yaşadığımız zamana göre hazırlamaya mecburuz. İsterseniz yetiştirmeyin; bir süre sonra çocukların oyuncağı olur çıkarsınız, ileride sizi ciddiye bile almazlar. 10 yıl önce çocuklarına yasaklar koyan aileler vardı. Televizyona, bilgisayara yasaklar getiriyorlar. Çocukları bilgisayarla, internetle çok ilgilenmesin, diğer zamanları da geleneksel iletişime kalsın diyen aileler vardı ama hepsi hüsrana uğradı, hayat kazandı. Evet, aslında teknoloji kazandı ama artık hayat teknoloji kılığında...

2. Böyle yasaklar koymak, katı kuralcı olmak yerine, çocuklarının bilgisayar başında ne yaptığına bakmak daha doğru. Siz istediğiniz kadar bilgisayara yasak koyun, teknokratlar geldi, bilgisayarı cep telefonuna koyuverdi. Bu nedenle yasaklamalar yerine öğrenmek ve rehberlik etmek çok daha uygun bir yöntem. Yeni bir dünyada yaşıyoruz, yeni bir iletişim ağının içindeyiz ve artık yeni bir denizin balıklarıyız. Biliyormuş gibi yapmanın, yasakçı davranmanın anlamı yok. Ne olup bittiğini anlamak ve ona göre de olabilecek olumsuzlukları tespit etmek gerekiyor.

Türkiye´de de aileler değişecek, bu duruma hazır olmalıyız. Bakın, artık anne olma yaşı giderek ilerliyor, daha da ilerleyecek. Aynı şekilde boşanma oranlarımız da artıyor artacak. Biz de sık evlenen, sık boşanan Batılı toplumlara benzemeye başlıyoruz. Eskiden, yirmi otuz yıl önce de televizyonu çocuğumuz nasıl seyretsin diye tartışıyorduk değil mi? Aynı öneriyi o zaman yapıyorduk.

Televizyonsuzluğu tam olarak sağlayamazsın, ama program içeriklerini öğrenerek rehberlik edebilirsin. Bu noktayı çok iyi anlatabilmeliyiz. Zira söylediğim bu şeyler, sanki ben, bırakın çocukları sabah akşam bilgisayarla oynasınlar demişim gibi algılanmaya müsait. Elbette öyle değil? Ben bir şeye işaret etmeye çalışıyorum; insanları neofobiye, yani yenilik korkusuna düşmeden düşünmeye, konuşmaya, davranmaya davet ediyorum sadece. ?Rehberlik edeceksen gereğini yapacaksın, ben bilmiyorum çocuğum içine doğuyor, o zaman ben de öğrenmeliyim diyeceksin.? Söylediğim bu.

Doğum günü kutlamalarını önemseyen biri olmamakla beraber, o gündeki anlam´ı keşfetmek ve yaşamak adına tefekkürle, tebessümle geçirilmiş bir doğum gününü tercih etmişimdir. Bu yıl tek farkı, evde, doğum günümün aynı tarihe denk düştüğü birinin daha olmasıydı; oğlum Ömer Asaf. Özel sektörde çalışan biri olarak bugünü iş yerinde geçirmek hiç istemedim. Oğluma vakit ayırmak, o henüz konuşamasa da gülüşlerine, yüzünün şekillerine anlam vermek ve dışarı çıkarak yaşamı onunla teneffüs etmek istedim. "Varoluşun en yüksek mahkemesi, yaşama kendi verdiğimiz anlam´dır, insan ancak kendisi önünde verir hayatının hesabını" diyor Wilhelm Schmid, Sakin Olmak adlı kitabında. Ben de hesabı oğlumla tutmak istedim. Bunun için de mecburen yıllık izin kullandım.

Modern çağın babaları, çocuklarının gelişim evrelerini yakalayabilmek için yıllık izin kullanmaya muhtaç kalmıştır. Çocuğun yürümeye başlaması, yeni kelimelerle tanışması, oturuşundaki kalkışındaki yatışındaki sevimlilik, annesine ve çevresine bakışı karşısında bütün kariyer planları ve iş güç hikâyedir. İnsanın serveti çocuğudur. Hayatın anlamı dahi çocuktaki bir gülüşte saklıdır. Babalar tüm bunları yaşayabilmek için yıllık izin kullanmak zorunda bırakılmıştır. Modern çağ ve iş koşullarında aileye yer yoktur. Yeri biz açmak zorundayız. Vakit, nakitten üstündür.

İşte doğum günümde bana yazdığı "Her oğul babasının gölgesidir" mesajıyla gönlümü genişleten Kemal Sayar hocamın sorularıma verdiği cevaplar şöyle:

1. Ailelerin yaptığı en büyük hatalardan biri, kendileri bir işle meşgul olurken, çocuklar oyalansın ve uslu dursun diye ellerine teknolojik aletler verilmesidir. Daha sonra da cezalandırırken veya uslu durması istenirken çocuğa karşı kullanılan en büyük tehdit, teknolojik aletlerin ellerinden alınması oluyor. Öncelikli olarak ailenin çocuğu cezalandırmak veya bilgisayarı elinden almak yerine, oyunların ve teknolojinin yerine gelebilecek alternatif şeyler üretmeleri gerekmektedir. Bilgisayar oyunlarına bu kadar bağımlı olan çocukların genel olarak sosyal ve duygusal gelişimlerinde bir sorun olabilir. Çocukların bu alanlardaki becerilerini güçlendirmek, onların oyunlara duyduğu ihtiyacı azaltır. Sosyal olarak yetenekli olduğunu hisseden çocuk, utangaçlığını üstünden atar ve dışa döner. Aynı şekilde duygusal olarak derin bir ilişki kurabilen çocuk, insanlarla iletişim sırasında dışa vuramadığı duyguları oyun yoluyla dışa vurmak zorunda kalmaz. Çocuklar kendi hayatının sıkıcı olduğunu düşündüğü için bu renkli sanal dünyaya yönelirler. Bu yüzden çocukların hayatını renklendirmek, bir spora veya fiziksel bir aktiviteye yönlendirmek iyi bir fikir olabilir.

Ebeveynlerin yaptığı en büyük yanlışlardan biri, çocuğa sanatsal veya fiziksel aktivite üretmemek, yeni oyun fikirleri ve oyun yöntemleri öğretmemek, kendi işiyle çok meşgul olup çocuğun gelişimi için gerekli olan aktivitelere zaman harcamamak ve çocuğu buralara götürmek için çaba harcamamak. Ailelerin özellikle yapması gereken şey çocukları gözlemlemek, çocuğunun farkında olmak. Maalesef çocuğumuzun nasıl vakit geçirdiğini ve bu vakit sırasındaki ruhsal durumunu çok gözlemlemiyoruz. Çocuk neyden kaçmak için bu kadar çok oyun oynuyor? Ona teknolojik aletlerde kişisel olarak çekici gelen şey nedir? Hoşuna giden şey gerçek hayatta ne ile yer değiştirilebilir? Bilgisayar saatini kısıtlamak veya bilgisayarı elinden almak gibi ceza yöntemlerinden çok, çocuğu anlamak önemlidir. Eğer neden oyunlara bu kadar çok yönelme ihtiyacı hissettiğini anlarsak, daha iyi çözüm bulabiliriz. 

2. Çocuğun eksik olan alanlarını pekiştirmek için aileler aktivite yaratabilir. Aile içi iletişim azsa, ailenin tüm fertleri iletişimi arttırmak için uğraşabilir. Babanın manevi olarak eksik olduğu ailelerde, çocukların bilgisayar oyunlarına daha da düşkün olduğunu görüyoruz. Bu yüzden de ailenin bütün fertlerinin manevi olarak ?var olması? çok önemlidir. Çocuk sokakta oynamıyorsa, spor yapmıyorsa, aile bunun için uğraşabilir. Çocuk sosyal olarak reddedilmekten korktuğu için oyunlara bu kadar yönleniyorsa, çocuğun sosyal yeteneklerini geliştirmeye uğraşılabilir. Yani bilgisayarın yerine bir şey koymadıkça, bilgisayarı aldığınızda çocuk ne yapacağını bilmeyecektir ve boşluğa düşecektir. O yüzden o boşluk, mutlaka ilgi çekici bir aktiviteyle doldurulmalıdır.

Çocuğun bir sanat veya spor aktivitesi ile ilgilenmesi çok faydalıdır. Bu tarz bir alanda iyi olan çocuğun hem güveni yerine gelir, hem fiziksel olarak gelişir ve sağlıklı olur, hem de sanatla hayal gücü ve beyin fonksiyonları gelişir. Bu tarz aktivite ve kurslarda akranlarıyla daha çok vakit geçiren çocuğun sosyal becerileri de gelişir. Aile içinde yapılacak ve iletişimi artıracak oyunlar oynanması ve beraber vakit geçirilmesi de elzemdir. Çocuğun kitap okumaya özendirilmesi, ailenin ve okulun kitap okumayı daha ilginç ve çekici bir hale getirmesi de yapılacak şeyler arasındadır. Okulda çocukların bahçeye veya dışarıya çıkarılması, fiziksel hareketin/sporun öneminin altının çizilmesi, sanata özendirilmesi, çocuklar arasındaki iletişimi artırmak adına derslere önem verildiği kadar tiyatro, münazara, dünya ve çevreyle ilgili konulara da önem verilmesi, günümüz çocuklarının çok yönlü ve entelektüel bireyler olarak yetişmesine yardımcı olacaktır.

Özel bir eğitim merkezinde ve bir anaokulunda hem kurucu hem de psikolog olarak görev yapan sevgili Cihan Çelik´le de bu konuyu tartıştık. Çocuk psikolojisinin yanı sıra otizm üzerine önemli çalışmalar yapıyor ve çocuk-aile danışmanlığı görevlerini de yürütüyor kendisi. Sorularıma verdiği cevaplar şöyle oldu:

1. Günümüz anne ve babaları çocuk yetiştirmek için tüm kitabi bilgilere sahipler. Çocuk doğduktan sonra ne yapılacak, bir yaşında nerede kontrol edilecek, iki yaşında ne testi uygulanacak, üç yaşında hangi okula gidecek gibi uzunca bir liste. Fakat uygulama kısmı? O kısımda büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Ekonomik standartların yükselmesinden dolayı anne ve babanın tamamen iş hayatına yönelmesi; çocuğun olmasıyla özel hayatının kısıtlandığını hisseden ebeveynlerin, hayatlarına çocukları olmamışçasına devam etme isteği; eşler arasındaki çocuk yetiştirme farklılığı ve buna benzer sebeplerden dolayı çocuk yetiştirme kısmında büyük sıkıntılar görülmektedir.

Çocuğun ihtiyacı olan tek şey, aslında, anne ve babasının ona koşulsuz sevgi göstermesi. Çocuğa biricik olduğunun hissettirilmesi, ona şefkat gösterilmesi. Çocuk sadece bunu ister; bu nedenledir ki, anne ve babasıyla saatlerce oyun oynayan çocuk sıkılmaz, daha fazla oyun oynamak ister. Çünkü aradığı sevgi, ilgi oradadır. Oradaki bire bir yaşanan ilişki çocuk için muazzam bir zaman dilimidir. Fakat son dönemde bunlar unutulmuş durumda. Anne ve babalar çocuklarını televizyon, tablet ve telefon batağının içinde yetiştirmektedirler.

0-3 yaş arasında çocuklar televizyon, tablet ve telefon ile göz göze gelmeyecekler. Bunun esnekliği yok. Bunu kesin bir dille belirteyim. Hızlı ve yoğun sahne geçişlerinin olduğu bu teknolojik aletler ile çocukların bilişsel kontrol becerilerini olumsuz etkiliyoruz. Çocukların planlama yapabilme, dikkatlerini kontrol edebilme, iletişim kurabilme süreçlerini sekteye uğratıyoruz. Bunun yanında otizm vakası görülen ailelerin öykülerinin hepsinde ama istisnasız hepsinde televizyon ve tablet-telefon izleme görülmektedir. Nörolojik olarak çocuklarda büyük hasara sebep olmaktadır bu durum. ?Benim küçük çocuğum izledi, bir şey olmadı; benim arkadaşımın çocuğu izledi, bir şey olmadı? gibi durumlar, bu teknolojik aletler ile ilgili asla savunmanız olmamalı. Her 54 çocuktan 1´i otizm tanısı ile yaşamaya başlamıştır günümüzde. Ve geçmişe baktığımızda, çok gerilere gitmiyoruz, çocuklar hipnotik bir düzleme geçip kendilerini hayattan soyutlamaya başladılar. Sürekli çizgi film izleyen, sürekli telefonla oyun oynayan, sürekli tabletle film izleyen çocukların okulöncesi dönemden başlamak üzere, ilkokul dönemlerinin başında da sürekli belirli şikayetleri ile anne, babalar yaşamaktadır. Çocuğunuzun dikkati dağınık, çocuğunuz sanki sınıf içinde yokmuş gibi, çocuğunuz iletişim başlatma ve sürdürmede sıkıntı yaşıyor, çocuğunuz göz teması kurmuyor, çocuğunuzun el becerileri zayıf gibi uzunca bir liste ile karşılaşmaktadır anne ve babalar.

Peki, hiç mi olmayacak çocuğun hayatında bu teknolojik aletler? Ebeveynler nerede hata yapıyor? 0-3 yaş aralığında hiç olmayacağını belirtmiştik, sonrasında ise minimum düzeyde çocuk maruz bırakılabilir. Hayatın akışında çocuğun bir şekilde karşılaşacağı gerçeğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle 3 yaştan sonra kısa süreli olarak çocuk bu aletlerle iletişim içinde olabilir. Kontrol altında olmak kaydıyla. Ebeveynler olarak öncelikle kendimiz bu teknolojik aletlerin bağımlısı olmuş durumdayız. Sürekli elimizde telefon varken, sürekli televizyon izlerken, sürekli tabletle dizi izlerken çocuğumuza nasıl ?sen yapma? diyeceğiz? Çocuklar söylediklerimizi değil, gördüklerini yaparlar. Ki bu anne ve babasıysa özellikle. O nedenle anne ve babalar önce kendilerini kontrol edecekler.

Bu aletler olmadan inanılmaz sabırsız olmaya başladı anne ve babalar. Ebeveyn olmak demek, ciddi anlamda sabırlı olmak demek başlı başına. Eğer bu teknolojik aletleri bir kaçış olarak görürsek, çocuk bunu hemen öğrenir. Bir süre sonra sizle konuşmayan çocuğa sahip olursunuz.

Özetlersem, televizyon, tablet ve telefon direkt olarak zeka geriliğine sebep olur, otizm´e sebep olur, dikkat eksikliğine sebep olur, iletişim eksikliğine sebep olur diyemeyiz. Tek neden bu değildir. Fakat bu saydığım durumlarla karşılaşan çocukların hepsinin öyküsünde bu üç teknolojik alet var diyebilirim. Özellikle çocuk yatkınsa bu tür durumlara, o zaman direkt olarak etkileri çok büyük diyebilirim. Anne ve baba olmak zor ama çocuklarımız çok değerli.

2. Anne ve babalar çalışıyorlarsa akşam eve geldiklerinde bu aletleri bir kaçış olarak kullanmayacaklar. Çocuklar talep edebilir, çocukların bu teknolojik aletlerle oynamak hoşlarına gidebilir fakat anne ve baba rol model olacak, çocuk ihtiyaç duymayacak. Çocuklar yaratılış itibari ile sınır konulmaya muhtaç olarak dünyaya gelirler. Bir konuda sınır koymanın, kural koymanın o çocuğu mutsuz etmeyle hiçbir alakası yoktur. Aksine sınırlarını bilen çocuklar, her zaman kendini daha güvende hisseden çocuklar olmuşlardır.

Evde anne baba çocuklarıyla oyun oynamalı. Evet, işten akşam 7´de ve yorgun olarak gelmiş olabilir anne, baba. Ama çocuk oyun ister, çocuk kucağa alınmak ister, çocuk göz teması ister, çocuk vakit geçirmek ister. Eğer ebeveynler bu şekilde çocuğa yaklaşırsa, çocuğun başka bir şey talep etmeyeceğini zaten görecektirler. Parka gitmek, bahçede oynamak, sahilde gezmek, piknik yapmak, bisiklete binmek, yürüyüş yapmak, lunaparka gitmek gibi uzunca bir liste var elimizde. Çocuk için bunların herhangi birini anne ve babasıyla yapmış olmak yetecektir. Onun istediği zaten o, başka bir şey değil. Ve bu durumda yaşayan çocuğun aklına ne televizyon ne tablet ne de telefon gelecektir. Çocuğu oraya iten yine ebeveynlerdir.

Okul çağına gelmiş çocuklarımızın ailelerinin en büyük problemi maalesef bu aletlere olan bağımlılıktır. Okul çağındaki çocuklar için sosyal aktiviteler, meşguliyetler gereklidir. Fakat burada çok ince bir çizgi var; zamanında kontrol sağlanmadıysa, çocuk için 9-10´lu yaşlardan sonra iş ciddi anlamda zorlaşmaya başlıyor. Bu sebepledir ki, küçük yaşta sınır/kontrol olayı her zaman işi daha kolaylaştıracaktır. Burada en zor durum, çocuğun okulda, sınıfında diğer çocukları örnek alması. Burada aile çocuğunu karşısına alıp, her ailenin farklı olduğunu, kendilerinin bu şekilde kuralları olduğunu konuşmaları gerekmektedir. İletişim her zaman en büyük anahtardır.

Özetle, sürecin başlatanı ve devam ettireni aslında çocuk gibi görünse de, anne ve babadır. Anne ve baba bu konuda ne kadar örnek olurlarsa, çocukları için süreç o kadar olumlu ilerleyecektir.

Adalet Bakanlığı´nda pedagog olarak görev yapan Ertuğrul Şahin, ebeveynlerin oldukça kritik hatalarına değinerek zengin çözüm önerileriyle cevapladı sorularımı.

1. Ebeveynler kendi ulaşamadıkları imkânları çocuklarına sınırsızca sunuyorlar. Bir süre sonra da teknoloji kullanımını zeka göstergesi olarak algılayıp çevrelerine çocuklarını över hâle geliyorlar. Çocuklarına teknolojik eşyalar alarak iyilik yaptığını zanneden anne ve babalar, bu tavırlarla sosyal statü yarışı yapıyorlar ve gösteriş merakına tutuluyorlar. Tüm bu duyguları yaşarken de, aldıkları teknolojik aletlerin kullanım sınırlarını önemsemiyorlar. Her yeni çıkan gelişmeyi ´ihtiyaç´ olarak algılayan anneler ve babaların bu tutumları, yaşadığımız çağda teknolojiyi çocuklarla gereğinden çok daha erken yaşlarda tanıştırıyor ve eline cihaz tutuşturulan çocukların susmaları, oyalanmaları bekleniyor.

2. Çözüm için faaliyet dünyasının kapıları sonuna kadar açık. Evvela bireyin sosyal bir canlı olduğu hatırlanmalı ve bu, uygulamalarla vurgulanmalı. Aile yemeklerine önem verilmeli ve muhakkak birlikte yemek yemeli. Teknoloji aletlerinin doğru kullanımıyla ilgili örnekler oluşturmalı. Aile birlikteliğini artıracak oyunlar (kutu oyunları, körebe, sessiz sinema vb.) oynanmalı. Çocuklara annelerinin ve babalarının dışında aile büyükleriyle de nitelikli bir iletişim geçirebilmeleri için olanaklar (dede, nine, amca, hala, teyze ziyaretleri, onlarla vakit geçirmek vb.) sağlanmalı. Böylece yakın akraba ve akran gruplarıyla da bir araya gelip yepyeni faaliyetler de geliştirilebilir.

Teknolojik aletler her çocuk için çekicidir ve özendiricidir. Bu durumda aileler sosyal faaliyetleri daha çekici hâle getirmek, özendirmek zorundadır. Mesela çocuklarını spora yönlendirebilirler. Okullarda ve toplumda "çık dışarı oynayalım" tarzında kamu spotları oluşturulması için katkı sağlayabilirler. Bu durumda okul ortamında da ´dışarıda oynamak´ özendirici bir hâle getirilebilir.

Son zamanlarda bir görünüp bir kaybolan eski Türk oyunları da gün yüzüne çıkarılabilir. Mangala, çelik çomak, mendil kapmaca, birdirbir, seksek gibi geleneksel oyunlarımız için okullar arası turnuvalar düzenlenebilir. Aile bireylerinin eğitimiyle çocuk eğitiminin önemli olduğu bir toplum yapısının oluşturulması için gereken her şey yapılmalı. Yani çocukların eline telefon veya tablet verip ´kurtulmak´ yerine, birlikte vakit geçirilecek faaliyetler ve ailece nitelikli birliktelikler sağlamak bizim elimizde.

Son olarak, internette oynanan online oyunlardan çocukları olabildiğince uzak tutmanın hayatî bir konu olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Oyunların en güzel olanları tabletler veya bilgisayarlar gibi cihazların dışında beş duyu organıyla algılanarak oynanan oyunlardır. Çocukların bu tip oyunlarla vakit geçirmeleri sağlanmalıdır.

 

Dünyabizim