Tarih: 20.07.2019 14:42

Çipras gitti, İmamoğlu ´kalıcı´ olabilir mi?

Facebook Twitter Linked-in

Sait Alioğlu´nun "konu ile ilgili" analizi...

Agos gazetesinden Evren Dede´nin yerinde tespitiyle Syriza´ya bakalım; ?Yunanistan´da yıllardır hiç kimsenin itibar etmediği aşırı radikal sağ veya sol partilerin sadece iki ay içerisindeki ani yükselişleri ve radikal sol SYRIZA´nın neredeyse iktidara oynar duruma gelmesi, benim açımdan ilginç bir gözlem sürecine dönüştü..? diyor.

Daha sonra ise, kendisinin itibar ettiğini belirttiği AB kriterlerini önemseyen, ama ?sol adına´ radikallerin zafer(!) elde etmeye başladığında ise, bu kriterlerden eser barındırmadan radikalliğe soyunan insanların hareketlerinden yola çıkarak şunları dile getiriyor; ?Soruyorum kendime, 17 Haziran´daki seçimden galip ayrılan merkez sağ ND partisini destekliyor muyum diye, veya 30 yıldır Yunanistan´ı ND ile yöneten merkez sol PASOK partisini? Sonra fark ediyorum yaptığım hatayı: Acaba ne olursa olsun desteklemem gerekiyor mu bir partiyi; hatalarına rağmen gönülden bağlanmalı, körüne körüne desteklemeli miyim illa? Ve rahatlıyorum, PASOK iktidarda iken hata yaptığında PASOK´u, ND iktidarda iken hata yaptığında ND´yi ve diğer partileri eleştirdim bunca yıl. Doğru bildiğim yol, Avrupa demokrasisi ve Avrupa değerleri oldu. Hangisi AB yolundan ayrılmaya, AB değerlerinden sapmaya veya bu değerlere dinamit yerleştirmeye kalksa, eleştirdim?

Bizde de bunun örneklerini, 12 Eylül öncesi sözde sistem karşıtı olan, ama bal gibi hem de Kemalist sistemden beslenen, bununla birlikte kendi devrimci hedeflerini Kemalizm´le birleştirdiği bilinen sol tayfaya mensup birçok kişinin naçar ihtilal sonrası dönemde, kapitalizmin olmazsa olmaz ritüellerinden olan reklamcılık kanalıyla türüne özgü bir liberaklizme kaydıklarını,ama hem Refahyol iktidarına ve hem de on küsur yıllık ?muhafazakâr´ Ak parti iktidarına karşı şahinleşmeye çalıştıklarını kendi namı hesaplarına görmekteyiz?

Gerçi, bu radikalizmlerinin bizde hiçbir etkisi olmayacaktır. Bununla birlikte, Evren Dede bundan tam üç yıl önce, yani 2012 Haziranında Syriza´nın Yunannistan´da yapılan seçimlerde gösterdiği başarı üzerine ?Düşünüyorum da, ?kapitalist sömürü´ye (!) karşı seferber olan 12´lik radikal SYRIZA tabanı, iktidara gelene kadar, ekonomik kriz yüzünden barut fıçısına dönmüş kesimleri tekrar galeyana getirerek yeni direnişlerle, devasa sokak gösterileriyle Yunanistan´ı bir daha kaosa, işlemez duruma sokar mı acaba?? diye sormuştu.(Agos 24.06.2012)

Şimdi ise Syriza iktidarda, ama bunca tehditlere rağmen başını Almanya´nın çektiği Troykaya karşı süngüsünü düşürmüş görünüyor. Bununla birlikte, iktidarının daha ilk günlerinde, Syriza´nın normalde içerisinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan bıktığı apaçık ortada olan geniş halk yığınlarının ?şimdilik´ sessiz duruşlarına rağmen, Syriza´nın iktidar yolculuğunda ?solun geleceği adına´ aşırı beklentiler içe.risine girdiği gözlemlenen radikal solcuların, troyka yenilgisinin ilk raundunda, gelecek umutları kalmamış olacak ki ani reflekslerle hareket edip iktidar partisinin binalarını işgale kalkışmışlardı.

Bunlar seçim kazanmalarını bir avantaj olarak görmemiş olacaklar ki hemen harekete geçmişler, bizde ise, solun yegâne temsilcisi CHP´nin her seçim başarısızlığında, kalkıp Ak parti´yi ve ona destek veren muhafazakâr tabanı suçluyorlar. Buda aradaki önemli bir fark olsa gerek?

Yunanistan´daki seçimleri nasıl okumalıydık?

Sol açısından Yunanistan seçimlerini, belki yarım devrim olacakmış gibi, büyük bir şevk ved heyecan içerisinde, -yerine göre- derinlemesine girmeden, salt zafer bağlamında olduğu üzere, bir sebep, sonuç ilişkisini ya pek önemli bulmayan, bulsa bile, temelini kendi gerçekliğinde arama sevdasında bulmaya azimli bir ruh haliyle izah edilirdi!

Ki bunu hem Syriza´dan çok şey bekleyen Yunan solu ile birlikte, içeride umutları tamamen tükenen, yok olan Türk, ya da Kürt solunun medyaya yansıyan ?birazcıkta hayali ve aceleci-yaklaşımlarında buylabiliyorduk.

Bize göre ise, Syriza´nın başarısı, son on yılların değişen konseptinde dünya geneli açısından solun zafere eriştiremeyeceği bir vasata işaret ediyor olsa da, Yunanistan özelinde bir yandan troykanın Yunan halkına reva gördüğü uygulamalara koşut olarak, Yunanistan´ın Avrupalı bir zeminde bulunmasının, onun birçok iç ve dış sebepten ötürü, kendini onarmasının vermiş olduğu ruh haline uygun sıçrayışlar içerisinde olmasının mevzi bir zaferi ve belki de bir daha tekrarlanma imkânı bulunmayacak olan bir yönü bulunmaktaydı!

Gel de bunu bizimkilere anlat! Syriza ve Çipras anlayacak olsa bile, bizimkiler cümbür cemaat toplansalardı dahi bir Syriza oluşturamayacaklardı. Ki boşuna demişlerdi; ?Hayaller Syriza, Gerçekler Kılışdaroğlu!? diye?

Yine de umutlu olmak, umutta kalmak ne güzeldi?

İnternet ortamında yayın yapan Genç Gazete yazarlarından İbrahim Kurban, işi biraz daha ileriye taşıyarak şu tespitlerde bulunmaktadır. ?Sol açısından, SYRIZA´nın galibiyeti olumludur. Dünya´nın birçok ülkesinde, geniş kitleler sola bakmaya başlamıştır. Solcular ise geniş kitleleri örgütleyip, kendi safına katma olanağını elde etmiştir. Türkiye solu da Yunanistan´ın seçimlerine bu çerçevede yaklaşmalı, Yunanistan´ın seçimlerine Yunanistan ölçeğinden değil Dünya ölçeğinden bakmalıdır.?

İbrahim Kurban bu tespitinden sonra, Syriza´yı KKE açısından değerlendirip Syriza´yı onun mevcut yapısı açısından sağda bulmakta belirtip ?KKE´nin seçilmesi tüm solcuların istediği, arzuladığı bir durum olsa da KKE bunu başaramamıştır?  dedikten sonra, işe birde dünya ölçeğinden bakmayı önermekte ??ve bu Dünya ölçeğinde yaklaşıldığında ise, öyle ya da böyle sol bir özne iktidara gelmiştir. Bu durum diğer sol öznelere alan açacak, ideolojik olarak meşruiyet sağlayacaktır. Sol bu olanağı değerlendirmek zorundadır. Ortaya çıkan bu olanak, Dünya´daki sol özneler açısından olumludur. Devrimciler tarafından değerlendirilip, daha devrimci koşullar yaratılmak zorundadır, Dünya solu açısından olumsuzdur.? İfadesini öne çıkarmaktadır.(Genç Gazete, 26.01.2015)

Sonuçta bize göre ise, bu durum çok rahatlıkla yukarıda da belirtmeye çalıştığımız üzere; Yunanistan´ın Avrupalı bir zeminde bulunmasının, onun birçok iç ve dış sebepten ötürü, kendini onarmasının vermiş olduğu ruh haline uygun sıçrayışlar içerisinde olmasının mevzi bir zafer olarak okunabilirdi. Ve umut edilirdi ki Syriza eğer troykanın elini zayıflatıp Yunan halkına kısa ve uzun vadede nefes aldıracaksa başarılı olsundu!

Eğer bu istek doğrultusunda Syriza´nın olası zaferinin tekrarı ise Türkiye´de hiç olmayacaktı. Türk solu açısından baş sıkıntı da buydu zaten. Zaten, yanlışı doğrusuyla Ak Parti iktidarı toplumu ile barışan, onun değerlerine saygı temelli bir yaklaşım sergileyen ve bugüne kadar olmadığı oranda sosyal devleti inşa etme çabası, solun önünde bundan böyle doğal bir engel oluşturacaktı. Yalnızca, Ak Parti belirgin bir yanlış yapmazsa ve birtakım kırılmalara mahal vermez ise?

Sriza Türkiye´de hangi partiye benziyordu?

Türk medyasında, özelikle de sol cenahta Syriza ve lideri Çipras ile ilgili ilk günlerde birçok haber yayımlanmış, onunla ilgili birçok da yorum yapılmıştı. Yıllardır PASOK gibi sol yelpazenin sosyal demokrat tarafında bulunan ve uzun bir dönem iktidarda bulunan partilerin, sözde halktan yana halkçı politikaları bile çözüm olmamış ki, Ortodoks bir dinî geleneğe sahip bir ülkede, liderinin ateist olduğu ve birçok ?radikal sol partinin çatı hareketi olan Syriza, verdiği sözlere binaen halkın oylarıyla iktidara gelmişti.

Nasıl bir politika (iç ve dış) uygulayacak ve nasıl bir yol takip edecekti ve nasıl başarılı olacaktı? Hareketin başında bulunan ?ör.Çipras- siyasetçilerin ilk ifadelerine göre troykaya karşı duracaklardı, onlara Yunanistan ile ilgili geri adım attıracaklardı. Ama troyka daha ilk günden itibaren işleyişlerinden ?asla´ taviz vermeyeceklerini dünyaya ilan ediyorlardı.

Gerek Çipras´ın ve ilgili siyasetçilerinin sıcağı sıcağına ve bir radikalizmden mülhem ?külyutmaz´ tavır ve söylemlerine bakılacak olsa Syriza değil Yunanlılar için, tün dünyaya ve hatta Türk solunu temelsiz bir umuda garkeden beklentisine bakılacak olsa idi, bu Çiprasi politikaların bir rüzgâr gibi ?onların ifadesiyle- AKP´yi, yani Ak Parti´yi korkutması gerekiyordu! Ama öyle olmayacağı o zamandan bile belliydi; o da Türkiye kendi baharını uzun bir döneme yayılan mücadele pratiğinde Ak Parti iktidarında yaşamıştı ve bu bahar havası devam ediyordu.

Şimdi Syriza´yı da Türk solunun o iflah olmaz ?millet düşmanlığı´ kalıbında değerlendirme bedbahtlığına düştüğümüzde onun Türkiye´deki partnerinin, prototipinin sol anlayışı açısından CHP´ye benzetebilirdik, ama kendi ontolojisine ve halkının kimliğine bakmadan, sadece Yunan halkının başta huzuru, mutluluğu ve ?maddi´ refahını önceleyici politikalar ön görüyorsa ki öyle olacağı belli-Syriyaz´yı uyguladığı orijinal politikaları üzerinden Ak Parti ile kıyaslayabilirdik.

Nihayetinde duayen gazeteci Fehmi Koru Syriza´nın Türkiye´de Ak Parti´ye tekabül ettiğini söylüyordu.

Fehmi Koru ?Neden Kılıçdaroğlu  Tsiprsa(Çipras) olamıyor?? sorusunu yöneltiyor ve cevaben de şöyle diyordu; ?Esas sorulması gereken, İtalya ve İspanya´dan sonra Yunanistan´da yaşanan solun yeniden politika sahnesine dönüşü olayının Türkiye´deki izdüşümü sorgulanırken, neden CHP´nin akla gelmediği sorusu değil midir?

Neden CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu SYRIZA ve Alexis Tsipras olamıyor? Avrupa´nın neredeyse bütün ülkelerinde ılımlısından radikaline sol yükseliş halindeyken, neden CHP Türkiye´de iktidar adayı haline gelemiyor??

Devamında da, ?Demirtaş´ın Tsipras, HDP´nin SYRIZA olabileceği akla geliyor da, neden sol Kılıçdaroğlu ve CHP´den medet ummuyor? CHP´liler bu soruyu kendilerine sormalılar...? tespitinde bulunuyordu.

Anlaşıldığı kadarıyla Fehmi Koru CHP´nin Syriza´nın şartlar olgunlaştığında Ak Parti´nin uyguladığı politikalara benzer politikaları takip ettiği oranda şanslı olabileceğini öngörüyor ve bu şansın CHP´de ise bulunmadığını adeta ortaya koyuyordu.

Gerçi Türk solunun birkaç aylık Syriza olabilme hevesi ve beklentisi eğer gerçekleştirilecek olsa, bunun HDP, şayet ?Türkiye partisi olursa´ benzeyebileceğinin altını çiziyordu. "HDP ve Selahattin Demirtaş ile SYRIZA ve Tsipras arasında benzerlikler kuranlar çıkıyor. Kendisini tek bir bölgenin partisi ve tek bir sorunun davacısı olmaktan çıkarabilir, daha doğrusu bunu yapabilecek potansiyele sahip olduğu görüntüsü veren Demirtaş´a HDP´yi bütün Türkiye´nin partisi haline dönüştürme kolaylığı sağlanabilir ise neden olmasın??(Fehni KoruHabertürk)

 Bizde millet adına hayırlı olacaksa evet diyebilirdik, ama solun o ontolojisinden kaynaklanan ideolojik handikapları olduğu, yerinde durduğu sürece bunun da tam takır bir hayal olduğunu ön görebilirdik. Zira millet oy vereceği partini, hareketin kendi dinine, inancına, manevi ve toplumsal değerlerine, rol icabı değil, samimiyetle değer verecek kadrolara sıcak bakabilirdi ancak!

Bunun da şimdilik bir sol karşılığı yoktu maalesef. Birkaç uyduruk söylemi ve görüntüyü dikkate almazsak eğer?

Türk solu Yunanistan´daki seçimlere neden sevinmişti?

Uzun zamandır ekonomik krizlerle boğuşan Yunanistan´da sol parti Syriza´nın önde olması Türkiye´de kendini solcu sayan kesimi heyecanlandırmıştı. Özellikle de bu zafere(!9 en çok da Kemalistler sevinmişti. Gerçi,her ne kadar, kendini radikal sol olarak tanımlayan örgüt grup varsa da, çoğu kez bunların tamamına yakınının Kemalizm´le birlikte oldukları görülür. Zira Türkiye´nin kendine özgü şartları söz konusu edilecek olsa, Kemalizm Türk solu için ehvendi?

Açıklanan ilk sonuçlara göre sol parti Syriza´nınnın adayı Alexis Çipras´ın önde olması dünya basınında yankı bulmuştu. Sonuçların açıklanmasının ardında dünyada olduğu üzere, ilk elden bu sonuçlara Kemalistlerin sevindiğini görüyoruz. Herhalde, CHP bu sonuçlardan hareketle AKP(!) iktidarına karşı olası bir zafer için ilham alıyor ve moral depoluyordu!

---

Syriza Avrupa´ya kafa tutuyordu, ama

Seçimlerin favorisi radikal sol koalisyon Syriza, Yunanistan´ın borçlarının silinmesini ve kesintilerin de kaldırılmasını istiyor. Son anketlere göre oy oranını yüzde 36´lara taşıdığı görülen Syriza´nın bu yaklaşımı para piyasalarını endişelendiriyor ve Yunanistan´ın Euro bölgesinden çıkacağı korkusu yaratıyordu.

Syriza´nın troyka karşısında ona kafa tutmasının yanında başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, bu koroya parlamento içinde bulunan, ya da dışında kalan solun önemli bir kısmının Amerika´yı çarşı yolu ettiklerini ve Erdoğan´la birlikte Ak Parti iktidarını ta oralara şikâyet ettiklerini görünce, hayaller Syriza, ama gerçeklerin de Kılıçdaroğlu, ya da ona bağlılık içerisinde yandaş sol olduğu görülecekti.

Syriza´nın ?bize göre- mevzi başarısını Türkiye solunun da başarısı olarak okunmasını öngörücü düşüncelere bakıldığında, oluşan bu umuttan Kılıçdaroğlu´nun yanında Yunanistan´daki değişimden HDP´ye pay çıkarmaya çalışan küçük bir grubunda ortalarda popülist söylemlerle algı oluşturma peşinde olduğunu da görmek gerekirdi.(Şok Haber)

Syriza Türkiye´de neye tekabül ederdi, sahi?

Bugün herkesin birbirine sorduğu ?Nedir bu Syriza?? sorusuna Türkiye´de ki karşılığına bakarak anlatmak gerekirse; Syriza = CHP?nin sol kanadı (Ulusalcı olmayan) + HDK (Halkların Demokratik Kongresi) + BHH (Birleşik Haziran Hareketi ) + TKP?den kalanlar olarak tanımlanabilir(di.) Yunanistan´ın ?Genç Parti?si benzetmeleri ile ?sol yükselişe geçiyor? şeklinde yorumlar da yapılıyor. Genç  Parti benzetmesi, Syriza´nın sağlam zeminler üzerine oturtulmadan, niyet odaklı vaatlerinden geliyor(du.) (Şok Haber)

Dimitris Avramopulos kötü sinyal veriyordu

Diplomatikgozlem.com´un bildirdiğine göre; ?Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos´un yaptığı açıklamalar Türk-Yunan ilişkilerinin bugün olduğundan daha iyi bir noktaya ulaşmasının kolay olmayacağını ortaya koydu. Belki gelecek için daima iyimser olmak lazım, ama söz konusu Türk-Yunan ilişkileri olunca ve bugünkü şartlara bakınca, muhtemelen o iyimserliği ?temkin? ile desteklemek lazım. Çünkü Dimitris Avramopulos´un açıklamaları, Atina´da ?tutarsızlık? ve ?akıl karışıklığı? olduğunu gösteriyor.?

Normalde solun, gerek iktidarda bulunduğu,ya da iktidara gelmek istediği ülkelerde, onun kendi gerçekliği üzerinden çizmeye çalıştığı profiline bakıldığında, birazda, onun uğraşılarını medyal yollardan yaymaya çalışan mahfillere bakıldığında, etk umudun o olduğu görülür.

Bununla da kalınmaz tabii ki, bir defa eğer iktidarlarda hasbelkader sağcı partiler varsa, onlara karşıtlık açısından solun sınır tanımayan evrensel, hümanist bir yapısı olduğunun altı kalın çizgilerle çizilir ve öyle lanse edilir. Hatta, bir ülkenin solu, aralarında tarihi, toplumsal, dinsel uyuşmazlıklar varsa bile, o ülkeye ?iyi gözle´ bakıldığı telkin edilip durur.

Ama gerçekten böyle mi? Biz, bunun böyle olmadığının şimdilerde de Syriza hükmetinin Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos´un yaptığı açıklamalardan anlıyoruz. Gerçi, işin hünhüne vakıftık, ama bu da yeni bir tecrübe oluyordu bizler için. ?Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos´un yaptığı açıklamalar Türk-Yunan ilişkilerinin bugün olduğundan daha iyi bir noktaya ulaşmasının kolay olmayacağını ortaya koydu. Belki gelecek için daima iyimser olmak lazım, ama söz konusu Türk-Yunan ilişkileri olunca ve bugünkü şartlara bakınca, muhtemelen o iyimserliği ?temkin? ile desteklemek lazım. Çünkü Dimitris Avramopulos´un açıklamaları, Atina´da ?tutarsızlık? ve ?akıl karışıklığı? olduğunu gösteriyor.? (www.diplomatikgozlem.com)

Sonuçta; Avramopulos´un bu sözleri için bunun dışındaki diğer sözleri ve değerlendirmeleri için de, yine ona ait olan şu ifadeyi asla göz ardı etmemek lazım; ?Diplomasi ve dürüstlüğün iki çelişkili kavram olduğunu söyleyebilirdik?

Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos´un bu ifadeleriyle paralellik arzeden ve Türkiye ile ilişkilerinde, belki temeli ta Bizans´a kadar uzanan ilişkiler yumağı çerçevesinde bir açıklamayı da Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Konstandinos Kutras yapmıştı. Kutras, BM´nin ve uluslararası toplumun Kıbrıs´ta devlet olarak sadece "Kıbrıs cumhuriyetini" tanıdığını ileri sürerek, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu´nun buna uyması gerektiğini belirtmişti. Kutras, gazetecilerin, Cumhurbaşkanı Eroğlu´nun, "Çipras, Kıbrıs´ta Rumlar kadar egemen bir Kıbrıs Türk halkı bulunduğunu kabul etmelidir" şeklindeki açıklamasıyla ilgili sorularını yanıtlamıştı.

Bu konuda; Kıbrıs´ta, "tek vatandaşlıklı, tek egemenliği olan ve Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkler olmak üzere iki toplumdan oluşan tek bir devlet olduğunu ve bunu Türkiye´nin  dışında herkesin tanıdığını" iddia eden Kutras, "Kıbrıs´ta devlet olarak sadece Kıbrıs Cumhuriyeti var. Sayın Eroğlu, artık uluslararası yasal düzene uysa ve Kıbrıs Türk toplumuna iyi hizmetlerini sunarak Kıbrıs sorununun çözümüne katkı sağlasa iyi olacak" ifadesini kullanmayı yeğlemişti.

Şimdi sormak gerekir, Türk solu içerisinde Yunanistan ve Kıbrıs konusu ile ilgili, böyle açıkça görüş beyan edebilecek birileri var mı? Olması pek mümkün görünmüyor oysa. Zira, bir defa Türk solunun oluşumunda, onun düşünsel bağlamda ?katkı sağlayan? insan kaynaklarının içerisinde Osmanlı dönemi gayr-i Müslim azınlıkları içerisinde Rum/Yunan solcuları önemli yer tutardı. Bu bir. İkincisi ise, her ne kadar Mustafa Kemalin´ dillendirdiği Yurtta sulh, cihanda sulh? ilkesi? lafzen böyle algılanıyor olsa da doksan yıllık pratik tercümesi; ?Yurtta sulh(!) cihanda ?ise´ sus!? idi?

 Gel gelelim troykanın durumuna?

Seçimin kazanmasının akabinde ayağının tozu ile iktidarı devralan Syriza hükümetinin, sadelik ve belki de kendi   tabanına yönelik olarak yaptığı bir iki  göz boyama kabilinden işlerden sonra, oklarının hedefini troyka ve hasetsen de Merkelli Almanya´ya doğru yönelten Çipras ve ekibinin ?troyka´ya teslim olmayacağız!? kabilinden, zahiren kararlılık belirtisi sayılabilecek söylemlere her gün bir yenisi ekleniyordu. Önceleri troykaya ihtiyacımız yok açıklaması, sonra ise, troyka Yunanistan´ın borçlarını silsin/silecek beyanlar ve daha sonra, ilk raundundan sonuç alınamayacak olsa da, anlaşılan o ki, tüm rauntları troykanın kazanacağı görüşmeler Çipras hükümetine geri adım attıracaktı.

Ama bundan önceki gelişmelere baktığımızda,  SYRIZA´nın iktidarı hem Avrupa´da hem de Ortadoğu´da büyük yankı uyandırmıştı. Buna paralel olarak AB, SYRIZA´ya ekonomik açıdan bakıyor, Ortadoğu´da ise İsrail´in SYRIZA endişeleri vardı. Peki SYRIZA, Avrupa ve Ortadoğu´da nasıl bir etki bırakmıştı?

AB, Syriza iktidarına nasıl bakıyor?

Ekonomik pencereden bakıyorlar. Çünkü borçların ödenmeme ihtimali ya da yeniden yapılandırılması hatta Yunanistan´ın Euro bölgesinden çıkması gibi ihtimaller var. Yeni Başbakan Çipras´ın IMF´ye borçları ödememe gibi açıklamaları oldu bu durum borçların bir kısmının silinmesi geri kalanının da yeniden yapılandırılmasını içeriyor. Troyka bu işe ne der bilinmiyor.

AB, Yunanistan nedeniyle dağılma yaşar mıydı?

Yunanistan´ın Euro bölgesinden çıkması gibi ihtimallerin konuşulması şu durumda pek de gerçekçi değil. Zira Çipras, ?AB´den ayrılma? tehdidinde değil borçları ödememe gibi bir ihtimalden bahsetti. Böyle net bir söylem yok. Ama SYRIZA´nın varlığı ve bundan sonraki süreçteki icraatları AB için daha belirleyici sonuçlar doğurabilir.

Syriza  AB´de sarsıntıya neden olur muydu?

Yunanistan Euro Bölgesinden çıkmayabilir ama SYRIZA gibi solun solu bir partinin iktidar olması, Avrupa´da hem aşırı sol hem de aşırı sağa kaymalara neden olabilir. Zaten Yunanistan´la birlikte bu ihtimal en çok yine bir ekonomik krizle boğuşan ülke olan İspanya için konuşuluyor. Aşırı çizgilerin iktidar olması ya da iktidarı tehdit eder olmaları Avrupa için pek de istenen gelişmeler değil.

AB şimdi ne yapacaktı?

AB ve IMF, SYRIZA iktidarıyla yeni bir müzakere sürecine girecek. Bu süreçte hem eski borçların ödenmesi hem de yeni kredi diliminin müzakeresi var. Tabi yeni Başbakan Çipras, elinde bir takım tehdit unsurlarıyla masaya oturacaktır ve AB´yi biraz zorlamaya çalışacaktır, yeni bir müzakere süreciyle ortadaki krizin aşılması planlanacaktır.(Sabah, 28.01.2015)

Syriza sahi b ir sol parti miydi?

AB ile Syriza iktidarı arasında bu tür soruları sormak mümkündü elbette, ama ?Seçim sürecinde Avrupa ve ABD kaynaklı bazı yayın organlarında ABD´li yatırımcı George Soros´un SYRIZA´ya finansal destek sağladığı yönünde iddialar yer aldı. Bunu daha da ileri götürenler SYRIZA´nın aslında aşırı sol falan olmadığını aksine ABD düzenine hizmet ettiğini savundu. Bu tezi konuşanların en büyük gerekçesi/nin ise faiz lobisi olarak adlandırılan bu sistemin, Yunanistan´ı gerçekten de aşırı sol bir iktidara uremanet edemeyecek kadar dikkatli bir yapı olması? na bağlayabilirdik. Bir efsane konusu olarak radikal Avrupa solu dilemmasıyla karşı karşıya olsak dahi, bunu, kendi bütünleşme sürecini tamamlayan ve tarafını küresel liberalizmden yana koyan Avrupa´nın radikal sola müsaade etmeyeceği gerçeği son dönem Almanya´sında kendi soluna karşı kırıcılığında belirginlik kazanmaktadır.

---

Maksat ve ideoloji açısından değil elbet, aman ?işlevsellik´ açısından meseleye bakıldığında, AK Parti´nin son iki yıllık süreci bir tarafa bırakıldığında, AK Parti´nin ?en büyük Kürt partisi? etiketi ile birlikte, ?en büyük sol parti? olarak da düşünülmesinin, Türkiyeli sol cenahta kızgınlıkla karşılandığı bir dönemde, komşuda radikal sol olarak bilinen Syriza´nın iktidara gelmesi, onlar için bir umut olmuştu.

?En büyük? ve işlevsel sol partinin sosyal politikalarda, sol partilere adeta hiçbir şey bırakmaması, solu rahatsız etmişti. Bu sebeple le de ?ufukta beklenen devrim´den önce, Syriza, onlar için bir umut olmuştu. Ama onun, yukarıda da belirtildiği üzere Soros tarafından finanse edilme söylentisi ?doğru da olabilirdi- borçları ödeme dışında kürsel kapitalizmin merkezinde bulunan Avrupa üzerin den AB ile ilişkileri ve bu sebepten dolayı başta ?esip gürleyen, ama hiçbir etki oluşturmayan sert ve radikal söylemliliği onu iktidarda rahat bırakmamış ve yerini, ?tekrardan? Yunan sağına bırakmıştı.

Yunanistan´da böyle olurken, bizdeki ?en büyük sol parti?nin, irtifa kaydetmesi ile,merkezi iktidar yerli yerinde durduğu halde, ?orayı alan Türkiye´yi alır´ öngörüsüne uygun bir şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Kemalist sol bir partolan CHP tarafından kazanılmıştı.

Yerleşik olan şu idi; öteden beri, sol partilerle birlikte(Ör. PASOK) iktidarda sağ partilerin de egemen olduğu Yunanistan´da, sağ tekrardan iktidarın sahibi oldu. Türkiye´de de solun merkezi iktidarda değil de, birçok metropol şehirde belediyeleri almasının yanında, muhtemeldir ki at değiştirildiği, değiştirileceği gerçeğine bakıldığında, İslami tonu az ya da çok olsun, ya da hiç olmasın, sağ ve ?muhafazakâr´ iktidarlar büyük bir ihtimalle devam edecektir. Ki AK Parti dışında kurulacağı düşünülen parti/lerin izleyecekleri rotanın bu çerçevede olması akla daha uygun gibi düşüyordu.

Syriza hayaldi, ?yıkıcı´ hayalet oldu, İmamoğlu´da belediye´de ?kendisi bir defacık gülen´ şansa, başka türlü yaklaşır, birçok ideolojik sebeplerle toplumsal çerçeveyi zedelemeye çalışırsa, o da Syriza gibi ?yıkıcı´ hayalete dönebilirdi. Kionun da Çipras gibi hayalleri vardı, sonuçta?

Kaynak: 20 Mart 2015, Aylık Dünya Gündemi Gazetesi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —