ÇKP lideri Şi Cinping, berâberindeki kalabalık bir heyet ile Suudî Arabistan’a geldi. Son zamanların en mühim hâdiselerinden birisiydi bu. Cinping, bu vesileyle Kuveyt ve BAE başta olmak üzere KİÖ’nün diğer aktörleriyle de buluştu. Ticâret ve enerji alanında düzinelerce yatırım anlaşması imzâlandı. Son senelerde Çin ile Suudlar arasındaki ticâret hacminin zâten %200’lük bir artış sağlamış olduğu dikkate alınırsa, bu yeni anlaşmaların bu hacmi nerelere taşıyacağını tahmin etmek zor olmasa gerekir. Çin bununla da kalmadı. Benzer anlaşmaları Suudların can düşmanı olan İran ile de yaptı.
Bu gidişât en başta ABD’nin canını sıkmış olmalıdır. Biden’ın son derecede sönük geçen Suudî Arabistan ziyâreti ile mukayese edildiğinde manzara berraklaşıyor. ABD’den gelen açıklamalar hayli yumuşak olsa da bu gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu kestirebiliriz. ABD’nin Afganistan’ı apar topar terk etmesinden ve İran ile yumuşama sinyalleri vermeye başlamasından sonra Suudî Arabistan-ABD ilişkilerinin artık eskisi gibi seyretmediği ortadadır. Buna bir de Biden’ın seçim kampanyası esnâsında Kaşıkçı cinâyetini gündeme getirmesi ve Veliaht Prensi doğrudan suçlaması iki devlet arasındaki ilişkileri iyice sarsmıştı. Anlaşıldığı kadarıyla Suudlar parayı devreye sokarak ABD’deki muhtemel soruşturmaların önünü aldı. Ama Biden idâresine karşı alabildiğine bilendi. Rusya-Ukrayna savaşında yürürlüğe konulan yaptırımlara uzak durdu. OPEC üzerinden Rusya ile berâber hareket etti ve ABD ve Avrupa’dan gelen ısrarlı çağrıların hilâfına petrol üretimini arttırmadı. Çin ile büyüyen ticârî ilişkilerini arttırdı. Dahası, artık ödemeler rejimin ABD Dolar’ı üzerinden değil, Çin Yuan’ı üzerinden yapılabilmesine yeşil ışık yaktı.
Çin-Körfez Arapları arasındaki ilişkilerin henüz stratejik bir muhteva kazanmış olduğu söylenemez. Suudlar ve BAE hâlâ başta ABD olmak üzere Batı devletlerinden ve şirketlerinden silâh alımını devâm ettiriyor. Bu da Batı-Körfez devletleri arasındaki çevrimlerin can damarını oluşturuyor. Ama istikbâlde ne olur, bilinmez. Eğer Çin-Körfez ilişkileri stratejik bir derinlik kazanırsa her şey alt üst olacaktır.
Çin her ne kadar ekonomik olarak bir kapanma sürecine girdiyse de dünyâ açılımını gözden çıkarmış değil. Bâzı değerlendirmelere göre –meselâ bizim Akıl Odası’nda Doç. Dr. Fahri Erenel’in dile getirdiği üzere– bu adım Çin’in Avrupa ve Afrika açılımını daha güneye kaydırdığına işâret ediyor. Yâni Asya’da planladığı, Türkiye’yi de içine alan Rusya, Türkistan, Hazar hatlarını hafif tertip dışarıda bırakan bir karar bu. Elbette bunun bir açıklaması var. Bir defâ bu hatlar, hem içindeki sayısız bölgesel çatışma potansiyelleri hem de her türlü müdahaleye açık olması itibârıyla siyâseten hayli netameli görünüyor. Rusya-Ukrayna savaşının Çin’in Avrupa ile olan bağlantısını zora soktuğu ortada. Türkistan hattı, Çin’e Uygur meselesinde çok güvenilir gelmiyor. Çin’in bu coğrafyadaki yerleşik Rusya ve gelişen Türkiye tesirinden rahatsız olduğu âşikâr. Eğer Türkler ve Ruslar Türkistan’da anlaşarak işbirliği geliştirirlerse, bu Çin’in işine gelmeyecektir. Türkmenistan ve Kazakistan ile Çin arasında döşenmiş ve işlerlikte olan doğal gaz boru hatları Çin’in işini görüyor. Çin bununla yetinmek istiyor. Yâni Asya’daki Tek Yol hatlarını sâdece enerji akışı için değerlendiriyor. Körfez ve İran hamlesi ise bundan farklı. Devâsa yatırımları ihtivâ ediyor.
Pakistan, İran ve Körfezi içine alan hat artık Çin’in yeni gözdesi. Lojistik seviyede eş anlı olarak Çin’i hem Afrika hem de Avrupa’ya yakın tutan en isâbetli tercih görünüyor. Burada kritik olan İsrâil-Çin ilişkilerinin nasıl seyredeceği.
Çin’in kuvvetlendirdiği bu hat, onu Sûriye ve Irak’ta da faal olmaya zorluyor. Burada İran ve Rusya ile işbirliği yapacağının da hayli âşikâr olduğu söylenebilir. Hâsılı, Çin’in artık Sûriye ve Irak’ta tesirini arttıracağını kestirebiliriz. Çin’in Rusya ve İran ile berâber Esad rejiminin arkasında güçlü bir şekilde yer alması da şaşırtıcı olmayacaktır. Sûriye’nin yeniden Arap Birliği’ne kabûl edilme gayretlerini dikkate almamız gerekiyor. Bu da Çin’in Arap milliyetçiliği temelli bu rüzgârı da arkasına alacağını gösteriyor. Tabiî ki Türkiye açısından en mühim olan husus Çin’in PYD ile geliştireceği ilişkilerin mâhiyeti olacaktır. Son olarak Çin’in Türkiye’nin Sûriye’deki kara harekâtını engellemeye mâtuf çıkışlarını unutmamak gerekiyor.
Türkiye bunlara mukâbil Türkistan’da tesirini arttırmaya gayret ediyor. Kazak ve Türkmen enerji hatlarının Hazar-Ceyhan üzerinden Avrupa ile buluşmasına gayret ediyor. Yâni Batı üzerindeki ehemmiyetini arttırmaya çalışıyor. Körfez ile ilişkilerini istikrarlı kılmaya çaba harcıyor. Ama her hâl ve kârda artık bizim için en kritik olan Sûriye ve Kafkasya’daki denklemlere artık Çin’in pek de hoş olmayan şekillerde dâhil olması.