ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ SOYKIRIMI DEVAM EDERKEN BM’DE BİLDİRİ SAVAŞLARI VE TÜRKİYE

Doğu Türküstandaki son gelişmelere ilişkin TÜRKİSTANDER Genel Başkanı Burhan Kavuncu konuya dair değerlendirmelerde bulundu.

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ SOYKIRIMI DEVAM EDERKEN BM’DE BİLDİRİ SAVAŞLARI VE TÜRKİYE

Geçtiğimiz günlerrde, çoğunluğunu Batılı ülkelerinin oluşturduğu 39 ülke, Çin yönetimine ortak bir mektup göndererek Doğu Türkistan'daki toplama kamplarında zorla tutulan Uygurların derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Mektupta ise Türkiye'nin imzası yer almadı.

Konuya ilişkin ve Doğu Türküstandaki son gelişmelere ilişkin TÜRKİSTANDER Genel Başkanı Burhan KAVUNCU Hertaraf Haber'e değerlendirmelerde bulundu:

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ SOYKIRIMI DEVAM EDERKEN BM’DE BİLDİRİ SAVAŞLARI VE TÜRKİYE-Burhan KAVUNCU

Geçtiğimiz günlerde BM Genel Kurulu’nun 3. Komitesi’nde Çin devletinin yaptığı hak ihlalleri tartışıldı. Komite, 39 ülke tarafından imzalan yazılı bir metinle Çin’e “İnsan haklarına saygı göster, özellikle Tibet ve Sincan’daki etnik ve dini azınlıkların haklarına saygılı ol” çağrısı yaptı (06.10.2020). Akabinde, özellikle müslüman ülkelerde, mektubu imzalayan 39 ülke arasında yer alan ve almayan devletler tartışılmaya başlandı. Türkiye’de de “neden bu mektuba imza konulmadığı” sorgulanıyor. Geçen sene Çin’i “insan haklarını ihlalden vazgeçmeye” çağıran 22 imzalı bildiriyi nüfus çoğunluğu müslüman olan bir tek ülke imzalamazken, bu sene yayınlanan benzer içerikteki 39 imzalı bildiride iki müslüman ülkenin ismi de bulunuyordu: Bosna-Hersek ve Arnavutluk.

 

BM Genel Kurulu 3.Komitesi’nde açıklanan ve Çin’i “Tibet, Sincan Uygur ÖB ve Honkong’da hak ihlallerini durdurmaya çağıran” çağıran bildiriyi imzalayan ülkeler (06.10.2020)

Çin Anayasası’nda tanımlanan beş özerk bölgeden* ikisinde (Tibet ve Sincan Uygur Özerk Bölgeleri) yaşayan halklara yönelik çok ağır hak ihlallerinin devam ettiği, 39 ülkenin imzaladığı çağrı metninde vurgulanıyor.

Başta toplama kampları, aydınların ve din adamlarının uzun süreli hapis ve işkence altında tutulması, hapiste ve eğitim (toplama) kamplarında meydana gelen ölümler, ana dilin kullanımına getirilen kısıtlamalar ve dini ibadet/ eğitimin engellenmesi, zorla kısırlaştırma, çalışma kampları, “kardeş aile projesi” adı altında erkek görevlilerin evlerde kalması gibi… Bunlar, Çin yönetimi tarafından (dolaylı olarak da olsa) dünyaya meydan okurcasına kabul edilmiş durumda.

1949’dan beri her türlü baskı ve asimilasyon uygulamalarının devam ettiği bu özerk bölgelerde Çin yönetimi 21. yy’ın başından itibaren “yok etme- imha” safhasına geçmişti. Kendilerinin “Çinlileştirme” olarak adlandırdığı bu uygulamalar tek kelimeyle “imha siyaseti” olarak kabul edilmelidir. İlk olarak özerk bölgelerin en küçüğü olan Tibet’i ağır bir şekilde ezen Çin Komünist Partisi yönetimi, “zor lokma” olan Doğu Türkistan’ı (Sincan Uygur ÖB)  ikinci sırada ama daha korkunç bir şekilde hedefe koydu. 2016’dan itibaren, yaklaşık dört yıldan beri milyonlarca insan toplama kamplarında ağır işkenceler altında ‘eğitiliyor’.

 

İlk iki ÖB’deki (Tibet ve Doğu Türkistan) direnişin kırıldığı düşüncesiyle diğer iki ÖB’de yani Ningksia Hui ÖB  (Çinli Hui müslümanların yoğunlaştığı bölge)  ve İç Moğolistan’da da toplama kampları eşliğinde Çinlileştirmeye hız verildi. Özerk bölgelerde hem etnik hem de dinî temizlik yapılmaktadır. Tibet, İç Moğolistan ve Doğu Türkistan’da yaşayan Budist ve Müslümanların dini inançları ve uygulamaları kısıtlanır, tarihi camiiler ve mezarlıklar yok edilirken ana dillerinin  resmi işlemlerde ve eğitimde kullanılması da yasaklanmıştır. Çince konuşan ama İslam dinine mensup olan  Ningksia Hui ÖB halkı (müslüman Çinliler) ise dinî baskı altında “tüm dinlerin Çinlileştirilmesi” projesi kapsamında işkence görmektedir.

Uluslararası medyada daha çok Tibet ve Doğu Türkistan (Sican Uygur ÖB) gündemde yer aldığı için, diğer iki Özerk Bölge’de yaşananlar fazlaca bilinmemektedir. Bunlardan başka, ÖB’lerin dışında yaşayan çok sayıda Hui (Çinli) müslüman da aynı baskılara maruz kalıyor. BM çatısı altındaki çeşitli organlarda  zaman zaman “Tibet sorunu” ve “Uygur sorunu” başlıkları tartışılmakta ise de, Hui ve Moğolların yaşadığı sıkıntıları gündeme getiren yok maalesef.

İLK BİLDİRİ/ MEKTUP

İlk olarak 2019 yılının Temmuz ayında BM İnsan Hakları Konseyi, 22 ülkenin imzasıyla bir “mektup metni” açıkladı. Mektup’ta “Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türkleri ve diğer müslüman azınlıklara yönelik muamelesi” eleştiriliyor ve “kitlesel gözaltıların durdurulması” isteniyordu.

Metinde şu ifadeler de yer aldı: “Çin’i yasalara uymaya, uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye, Sincan ve Çin genelinde din ve inanç özgürlükleri de dahil olmak üzere insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı göstermeye çağırıyoruz. Çin’i Sincan’daki Uygur Türkleri ve diğer müslüman topluluklara mensup azınlıkları keyfi gözaltılardan, serbest dolaşım haklarını ellerinden almaktan uzak durmaya davet ediyoruz”.

Mektubu 22 ülkenin BM Daimi Temsilcileri imzalayarak İnsan Hakları Konseyi’ne göndermişti. İmzacı ülkeler Yeni Zelanda, Avustralya, Japonya ve Kanada’nın dışında 18 Avrupa ülkesiydi. Türkiye dahil hiç bir müslüman ülkenin bu metni imzalamaması özellikle Türkiye’de Doğu Türkistan konusunda hassas olan kamuoyunda büyük bir tepkiye neden oldu. Anadolu Ajansı (Türkiye’nin resmi haber ajansı) bir kaç gün sonra “bildirinin sadece BM İnsan Hakları Konseyi üyelerince imzalanarak yayınlandığını” duyurdu (11.07.2019). Bu açıklama tepkileri kısa bir süre yatıştırsa da, devletin resmi ajansının verdiği bilginin doğru olmadığı, bildiriyi imzalayan 22 ülkeden sadece 7’sinin BM İHK üyesi olduğu ortaya çıktı.

Kaynak: hertaraf.com