Doğu Türkistan Uluslararası STK'lar Birliği tarafından Sarıyer'de bulunan Çin'in İstanbul başkonlosluğu önünde düzenlenen protesto gösterisine çok sayıda STK, siyasi parti temsilcisi ve yüzlerce Doğu Türkistanlı katıldı. Protesto gösterisine katılanlar, ellerinde Doğu Türkistan bayraklarıyla Çin aleyhine sloganlar attı.
Doğu Türkistan Uluslararası STK'lar Birliği adına basın açıklamasını okuyan Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan, ülkelerinde yürütülen işgal ve asimilasyon politikasına dikkat çekerek İslam dünyası ve uluslararası kuruluşlara kendilerine sahip çıkmaya davet etti.
"Doğu Türkistanlı Müslümanlar 72 yıldır zulüm altında"
Oğuzhan, "Hâkimiyet kurduğu topraklar üzerinde yaşayan 100 milyonlarca insanı katlederek soykırımcı temeller üzerine inşa edilen Çin; işgal ettiği Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğol bölgelerini kuruluşundan bu yana asimilasyon ve soykırım politikalarına maruz bırakmaktadır. Bu sebeple bugünkü kuruluş yıl dönümü 72 yıldır zulüm politikalarına uğrayan halklar için karanlık bir dönemin başlangıç yıl dönümüdür. 1 Ekim 1949’da Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan, 1955 yılında sözde Sincan (Xinjiang) Uygur Özerk Bölgesi adı altında Çin tarzı bir özerk bölgeye çevrilmiştir. Sözde özerk bölge kisvesiyle Çin terörü altında yaşam mücadelesi veren Müslüman Türk halkı, 72 yıldır işgalci Çin’in bitmek bilmeyen işkence, zulüm, soykırım ve asimilasyon uygulamalarının hedefi olmaktadır." dedi.
Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan
"Milyonlarca çocuk Çin kültürüyle eğitiliyor"
Süregelen zulüm uygulamalarının insanlık dışı Nazi yöntemlerini aratmadığını belirten Oğuzhan, "Uygulamalar neticesinde Doğu Türkistan’daki kutsal öneme sahip 16 bin cami yıkılarak barlara ve eğlence merkezlerine çevrilmiştir. Dini âlimler, cemaat önderleri, ünlüler, gazeteciler, yazarlar ve zengin iş adamları hapse atılmış, şehit edilmiş ve türlü işkencelere maruz bırakılmıştır. Melek Yuvası adı verilen utanç kamplarında hapsedilen milyonlarca Doğu Türkistanlı çocuk, Çin kültürü ve diliyle yetiştirilmeye, dinsizleştirilmeye zorlanmıştır. Bölgede yaşayan insanların kendi kimlikleriyle yaşama, ailelerin evlatlarını eğitme özgürlükleri elinden alınmıştır. Çin'in Doğu Türkistan’daki yöntemleri, 2'inci Dünya Savaşı'ndan bu yana etnik ve dini kimlikleri nedeniyle en fazla kişinin tutuklandığı, şiddet gördüğü ve öldürüldüğü uygulamalar olarak tarihteki yerini almıştır." diye konuştu.
"Çin, dünya için bir tehdit haline geldi"
Çin terörünün yalnızca işgal ettiği topraklarda değil uluslararası boyutta bir tehdit hâline geldiğini hatırlatan Oğuzhan, "Ürettiği ucuz mallar ve teknolojik ürünlerin yanında dünyaya emperyalist politikalarını da ihraç etmektedir. Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları İzleme örgütü, Dünya Bankası gibi uluslararası dengeyi ve ortak insanlık değerlerini korumak amacıyla kurulan kurumları istila etmiş ve kendi menfaatine hizmet ettirmeye çalışmıştır. Afrika ve Orta Asya devletlerinin düşürüldüğü borç tuzağı neticesinde bu bölgelerdeki ülkelerin kendi topraklarındaki egemenlik haklarına tecavüz edilmiştir. Limanlar ve otoyollar gibi stratejik öneme sahip yerlere el koyan emperyalist Çin, bu yerleri kendi ticari projeleri için sömürgeci bir anlayışla kullanmaktadır. Adalet, barış, eşitlik ve antiemperyalizm söylemlerini dillendiren işgalci Çin, söyleminin tam zıttı bir karaktere sahiptir. Çin terörü, 2017'den itibaren 8 milyondan fazla Doğu Türkistan Türkü’nü sözde eğitim kamplarında tutsak olarak tutmuştur." şeklinde konuştu.
Doğu Türkistanlıların 2017’den beri aileleri ile iletişim kuramadığını ve uluslararası kuruluşların Doğu Türkistan'da sürdürdüğü hukuk dışı uygulamaları sebebiyle Çin hakkında bazı yaptırımlara başvurduğunu vurgulayan Oğuzhan, ülkelerinde yaşananlar ve İslam dünyasından beklentileri ile ilgili de şu ifadeleri kullandı:
Bugün soykırıma maruz kalan Doğu Türkistan’da; İnsanlar ceza evlerine, gözaltı merkezlerine, toplama kamplarına mahkûm bırakılmaktadır. Toplama kamplarında tutulan 8 milyon insan işkence, organ çalma, sistematik tecavüz ve yasa dışı tıbbi deneylere maruz kalmaktadır. İnsanlar Çinli şirketlerde köle işçi olarak çalıştırılmaktadır. Yaşlılar ve hastalar sağlık imkânlarından yoksun bırakılmaktadır. Genel kısırlaştırma yöntemleri uygulanmaktadır. Dinî ibadet ve eğitim yasaklanmıştır. 30 bini aşkın cami ve kutsal mekân tahrip edilmiştir. Doğu Türkistanlılara yurt içi ve yurt dışı seyahat kısıtlamaları uygulanmaktadır. İş insanları ve varlıklı bireylerin mallarına el koyulmaktadır. İnsanlar Çin’in iç bölgelerine sürgün edilmekte ve yerlerine Han Çinlileri yerleştirilerek demografik yapı bozulmaya çalışılmaktadır. Kadınlar Çinlilerle zorla evlendirilmektedir. Kadınlara zorunlu kürtaj uygulanmaktadır. Doğu Türkistanlı çocuklar Çinliler tarafından zorla evlat edinilmektedir. Vahşi uygulamalar sonucu bölgedeki doğum oranı yüzde 80 oranında düşmüştür. Bugün geldiğimiz noktada Çin; insan haklarının ve her türlü özgürlüğün ihlal edilmesinin, soykırımın, ırk ayrımcılığının, köle işçiliğinin, toplama kamplarının ve antidemokratik uygulamaların simgesi olmuştur. İşgalci Çin terörünün uluslararası çağrılara kulak asmadan insanlık dışı uygulamalara devam etmesi, evrensel insani değerler karşısında bir tehdit unsuru olduğunun da kanıtıdır. Bizler bugün, sizin nezdinizde tüm uluslararası camiaya sesimizi duyurmak için bir araya geliyoruz. Tüm Müslüman ve Türk âlemini bu zulme sessiz kalmamaya çağırıyoruz. Kardeş olarak gördüğümüz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne işgalci Çin terörüne karşı uluslararası boyutta daha güçlü tutum alması ve politikalar üretmesini istiyoruz."
HÜDA PAR İstanbul İl Başkan Yardımcısı Şerafettin Güler
"Uluslararası kuruluşlar ve insan hakları savunucuları harekete geçmeli"
Basın açıklamasının ardından bir konuşma yapan HÜDA PAR İstanbul İl Başkan Yardımcısı Şerafettin Güler, "HÜDA PAR İstanbul İl Başkanlığı olarak bundan 72 yıl önce zalim Çin'in Doğu Türkistan'ı işgal etmesiyle esaretin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz 1 Ekim'de birkaç meseleyi burada yeniden vurgulamak istiyorum. Türkiye'de iktidarda bulunan ve icra makamında olan yönetimin Doğu Türkistan meselesinde zalim Çin ile yaptığı tüm anlaşmaları gözden geçirmesini talep ediyoruz. Kuruluş amaçlarından birisi olan dünyadaki mazlum ve mağdurların haklarını korumak için İslam İşbirliği Teşkilatını Doğu Türkistan meselesinde ciddi yaptırımlarda bulunması gerekir. Yeryüzünde bulunan tüm Müslümanların Doğu Türkistan meselesinde aktif rol oynamasını, yaşanan zulmü insanlara anlatmayı bir görev olarak bilmeleri gerektiğini ifade ediyoruz. Özellikle batıda ehli vicdan sahibi insan hakları savunucularının Çin'in Doğu Türkistanlılara karşı insanlık dışı muamelelerini İnsan Hakları Mahkemesine taşıyarak yargılanmaları için çalışmaya davet ediyoruz." dedi