Kılıçdaroğlu, “İktidara gelince ödemeleri keseriz” diyerek Kanal İstanbul ihalesine girmemeleri için müteahhitleri uyarmıştı. Finans sağlayacak yerli ve yabancı bankalarla devletleri de.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Uluslararası tahkime gider, söke söke alırlar” karşılığıyla sert çıkmış, müteahhitlere ve yabancı finansörlere güvence vermişti.
Fakat ‘dış güçler’e bu güvence yetmemiş, CHP lideri bazı gözleri korkutmayı başarmış gibi...
Tam da bu restleşme üstüne Perinçek ve ekibi, Kanal İstanbul’a desteklerini çekti.
Hem de İmamoğlu ağzıyla karşı çıkıyor Perinçek. “Cinayet, felaket, ihanet projesi; İstanbul’u bitirir” jargonuyla.
Oysa daha nisan ayında Aydınlık gazetesi, “Kanal İstanbul’a Çin Mahallesi mi kurulacak” esprilerine yol açmıştı. Çünkü manşetten Montrö Sözleşmesi’ni kötülemeye başlamışlardı.
Daha önce Montrö’yü bozacağı, ABD ve NATO planlarına hizmet edeceği gerekçesiyle Kanal İstanbul’a şiddetle itiraz eden sanki kendileri değildi.
Birden Atatürk’ün, Montrö için “Makul ama parlak değil” dediğini hatırlatıyorlardı.
2019’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dünyada büyük sükse yapacak, Montrö’yü devre dışı bırakarak elimizi rahatlatacak” diye projeyi övdüğünde, hop oturup hop kalkmışlardı.
Perinçek takımı, Montrö’ye karşı diye Kanal İstanbul’a karşıydı. Anlaşmayı baypas edecek, emperyalizmin ekmeğine yağ sürecek, ABD çıkarlarına ve rant lobisine yarayacak diye yaygara koparıyorlardı.
Ne oldu da tavır değiştirdiler?
Başlarda en hızlı Montröcüydüler, Erdoğan’ın tanımlamasıyla ‘kuduran, çatlayan ve patlayan’ taraftaydılar.
Sonra 2 ay önce saf değiştirir gibi oldular. ‘Montrö de çok matah değildi zaten’ havalarına girdiler.
Şimdi ise tekrar başımıza tavizsiz Montröcü kesiliveriyorlar.
Perinçek’in ruh hali, Pekin’de esen rüzgara göre değişiyorsa...
CHP liderinin “Türkiye’yi soydurmayız, bir avuç rantiyeye talan ettirmeyiz, biz iktidara geldiğimizde o paraları keseriz, girmeyin bu projeye” uyarısı, Çin’i caydırmış demektir.
Perinçek’in gelgitleri de arada Çin’le finansman pazarlığına oturulduğunu mu gösterir artık, bilemem.
Ama beliren alametlerden şu kadarını söyleyebilirim:
Öyle bir niyet vardıysa bile Kanal İstanbul’u Çin Mahallesi yapma projesi yan yattı.
Perinçek, oranın muhtarlığına adaylığını koyacaktıysa bile dün itibariyle geri çekti.
Bu arada Cumhurbaşkanı’nın ağzından dün şöyle bir cümle çıktı:
“Ödemeyi kesinlikle yapmayız diye, Deutsche Bank’a tehdit salladılar”.
Kılıçdaroğlu’nun tehdidinin muhatabı, bir Alman bankası demek. Onun ifşası olarak yorumlandı.
Bu da finansman arayışlarında Çin’in devrede olmadığını teyit ediyor.
Devrede bir tek Hans kaldıysa, bakalım Çin’i korkutan tehdide o ne kadar dayanabilecek?
İçişleri kime söyleniyor?
Sözcü İsmail Çataklı, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kurumlarda işe döndürülen, döndürülmeyen KHK’lılarla ilgili detayları paylaştı.
Açıklamasında şöyle diyor:
“Geçmişte kamu görevinden çıkarılma işlemlerine karşı çıkanların, bugün kamu görevine iade edilenlerin sanki hiçbir kritere bakılmaksızın birilerinin tavassutuyla iade edildiği gibi gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan şaibe oluşturma çalışmaları manidardır.”
Süleyman Özışık, ihraç edilmiş binlerce KHK’lının göreve iade edilmesine Soylu nezdinde aracılık yaptığını 2020’de duyurmuştu.
Bakan Soylu, yargıya güvenmediği için iade kararlarına uymadığını açıkladığında ise sene 2019’du.
Şaibe kaç yıl önce çıkarılmış, hiç ses etmemişler.
Yıllar sonra rakamlarla yalanlıyorlar.
Fakat...
Niye bu kadar geciktiklerini, neyi beklediklerini anlatacakları yerde ‘manidar’ diye söyleniyorlar bir de.
Şaibe çıktıysa, kaç yıl millet yanıltıldıysa suç kimde peki, seyirci kalanda değil mi?