oğuk Savaş insan zihni üzerinde târifsiz bir tahribat meydana getirdi. İdeolojik dünyâlar târihsel gerçeklerin üzerini örttü. Tesirleri hâlâ devâm eden algı bozuklukları doğurdu. Marx, ideolojilerin yanılsama doğurduğunu vurgularken haklıydı. Ama bu yanılsamalar kervânına “Marksizm” de dâhil oldu.
Yanılsamalardan birisi, Soğuk Savaş devrinde dünyânın “kapitalist” ve “sosyalist” blok olarak ayrıştığı yolundaki algıdır. Hâlbuki, Sovyetler Birliği ve kontrolü altında bulundurduğu sosyalist kamp, KED (Kapitalist Ekonomi Dünyâ) işbölümü içinde ortaya çıkan bir yapıydı. Hegemonik olan ABD idi. (Sistem Okulu’nun metinleri bu hususta zihnimizi açtı). Sovyetler ABDhegemonyasının devâm etmesi için oluşturulan bir anti-tez yanılsamasıydı. Hoş; 1970’lerde ileri üretim atağıyla ABD‘yi de düşündürmüş; geçici olarak “Acaba yarattığımız canavar bizi de teslim alacak mı?” endişesine yol açmıştı. Ekonomist Samuelson, bu endişeyi taşıyanlardan birisiydi. Ama esasta ABD, Sovyetleri çok da ciddiye almıyordu. Bugün görüyoruz ki, ABD’nin temel endişesi Çin idi.
Samuelson Sovyet kalkınması ve gelişmesinden endişe ederken, Kissenger odağı Çin’e kaydırmaktaydı. İki şey yaptılar. İlk olarak Çin’i ekonomik olarak kuşattılar. Hong Kong zâten çantadaki keklikti. Kuşatma Japonya ile başladı. Daha sonraki senelerde Taiwan , Güney Kore, Malezya ve Singapur ile devâm etti. Bu kuşatma hi-tech ihrâcını esas alıyordu. Çin’in emek yoğunluklu ekonomisini, sermâye ve teknoloji yoğunluklu daha ileri bir ekonomi ile bastırmak öngörülüyordu. ABD’nin kaybedecek bir şeyi yoktu. Japon, Güney Kore gibi teknoloji üslerinin ürettiği artık-değer neticede ABD’ye dönüyordu.
1950’lerde başlayan ABD’nin Çin endişesi, ona ikinci olarak Sovyet-Çin bağını koparmayı emrediyordu. Bunu da yaptılar. İdeolojik ayartıcılarla, Çin ve Sovyet Kampı kısa sürede ayrıştırıldı.
KED’nin esas buhranı 1990’larda su üzerine çıktı. Duvar yıkılmış, Sovyet Kampı çökmüştü. Bu, defaatle yazdığımız üzere, KED’nin zâferi gibi algılansa da temelde onun derin buhrânının bir öncü depremi gibiydi. 2008 Krizi ana sarsıntı olarak tezâhür etti. ABD‘nin hegemonyasını var eden sermâye ve teknoloji, çevrimsiz bir şekilde ABD’yi terk etmeye başladı. Dahası, gittiği yerlerin başında Çin geliyordu. David Harvey bu geçişi son derecede kavratıcı bir şekilde yazıyor. Çevrimsizlik temel mesele olarak ABD’nin önünde duruyor.
Çin, son târihsel ehemmiyeti hâiz parti kongresinde kritik bir dönüşümün haberini verdi. Emek yoğunluklu bir ekonomiden teknoloji ve sermâye yoğunluklu bir ekonomiye geçiş kararını dünyâya duyurdu. Bunun altyapısı da hazır. Para ve teknoloji kuruluşları Çin’i mesken tutmuş vaziyette. Hiçbir engelle karşılaşmıyorlar. Elbette bu geçiş kolay değil. Hatırı sayılır bir toplumsal ve siyâsal krizler doğuracak. Ama göze alınmış vaziyette.
Bugün ABD’de özellikle Cumhûriyetçi ve kısmen Demokrat kamuoyları arasındaki ortak payda derin bir Çin korkusu. AB ise, 1945’den beri üzerlerindeki dolar temelli ABD baskısını aşmak için Çin ile yakınlaşmayı esas aldı. Hilary Clinton ve Obama üzerinden Demokratların siyâsetlerinin üç temel açılımı vardı. İlki Pan Avrupa odağında; yâni AB ile kapsamlı bir ticâret anlaşması yaparak; ikincisi Rusya’yı ezerek Çin ile yakınlaşmayı esas almıştı. Üçüncüsü ise Ortadoğu’yu hallaç pamuğu gibi dağıtmaları ve plâna uygun olarak yeniden tanzim etmek bu plânın bir parçasıydı.
Derin Amerika’yı temsil eden Cumhûriyetçiler arasında iki farklı görüş var. Neo Con’ların temsil ettiği ilk görüş, Demokratların Pan Avrupacılığına karşı çıkıyor. Ama Rusya’yı ezmek ve Ortadoğu’yu parçalamak konusunda onlarla hemfikir. Gelişmeler içinde Hilary ve Obama tasfiye edildi. Çin ile uzlaşmayı temsil eden AB devletleri bugün “Derin ABD” tarafından cezalandırılıyor. Ufukta bir Demokrat iktidar gözükmüyor. Cumhûriyetçiler Tek Yol projesini ekonomik aletlerle engelleyemeyeceklerinin farkında. Bu sebeple, başta enerji akışı üzerinden siyâsal ve askerî aletlerle onu yıpratmak ve domine etmek istiyorlar. Cumhûriyetçiler arasındaki bölünme de burada ortaya çıkıyor. Neocon’lar Avrasya’yı dışlıyor. Trump’ın temsil ettiği Paleoconlar ise bir Avrasya Bloku kurarak yürümek istiyor. Bu blok çekirdekte ABD-Rusya ve Türkiye’yi biraraya getiriyor. Almanya, eğer bu bloka girerse ayakta kalabilecek. Avrasya Bloku’na daha sonra eklemlenmesi düşünülen devletler İsrâil ve Arap Dünyâsı.. Kolay değil elbette. Türkiye-Mısır, Türkiye-İsrâil arasında derin çatlaklar var. Ama Türkiye artık gerek Rusya, gerek ABD için vazgeçilmez. Eğer bu dizilim gerçekleşirse, bunun anti-Çin bir blok olacağını görmek lâzım. Yâni Avrasya Tek Yol’un basit bir tamamlayıcısı değil; tam tersine onu eğip büken bir direnç noktası. Türkiye’nin geleceği de burada. Değilse, engellenmemiş bir Çin’in ayağının bastığı yerde ot bitmeyeceğini unutmayalım…