İran kritik bir zamanlama ile Çin’le ortaklığı bir meydan okuma hamlesine dönüştürse de Pekin temkinli gidiyor. Cinping, Ruhani ile el sıkıştığında nükleer anlaşma (JCPOA) sağlanmış ve Amerikan yaptırımları gevşetilmişti. Ondan sonra işler değişti.
Basın dünyasına Reuters’ı bırakan Baron Julius de Reuter, Kaçarlar zamanında Sadrazam Mirza Hüseyin Sipahsalar’ı baştan çıkarır. Bundan 148 yıl önce Nasıreddin Şah, Pers İmparatorluğu’nun kömür, demir, bakır, kurşun, petrol gibi zenginliklerini çıkarma; su kanalı, demiryolu, tramvay, yol, telgraf ve endüstriyel tesislerini işletme hakkını Reuter’a verir. 50 yıllığına işletme, 25 yıllığına ihraç hakkı. 40 bin pound ödemeye karşın kârdan yüzde 60 pay! Tarihe “Reuter İmtiyazları” olarak geçer bu tekel. Lord Curzon ağzı açık halde şu notu düşer: “Bir hükümdarlığın bütün kaynaklarını hayal bile edilemeyecek şekilde tamamen yabancı ellere teslim eden bir imtiyaz.”
O dönem kuzeyden Ruslar, güneyden İngilizler için imtiyazlar çağıdır. Onlarca imtiyaz verilmiştir ama Reuter isyan sebebidir. Dışarıda Ruslar, içerde eşraf ve mollalar bastırır, 24 maddelik anlaşma bir yıl sonra iptal edilir. Tabii sadrazama 200 bin pound (bugünün parasıyla 23 milyon) rüşvet vermiş bulunan Reuter, 17 yıl sonra yani 1889’da Bank-ı Şahenşahi ile başka bir imtiyaza kavuşur. ABD ile yer değiştirinceye kadar Büyük Britanya’nın İranlıların siyasi hafızasında ‘büyük şeytan’ figürüne dönüşmesinin nedeni bu imtiyazlardır.
Bugünlerde İranlılar tekrar Reuter’ı hatırlıyor. Nedeni Çin’le öngörülen 25 yıllık stratejik anlaşma. İranlıların bu anlaşmayla hatırladıkları bir diğer tarih 1828’dir. Güney Kafkasya’yı Rus Çarlığı’na bırakan Türkmençay Antlaşması. Şimdi “Yeni Türkmençaylara hayır” diyenlerin sesi yükseliyor. Bu itiraz eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve devrik Şah’ın oğlu Rıza Pehlevi gibi zıtları da aynı çizgide buluşturuyor.
***
2016’da Çin lideri Şi Cinping’in Tahran ziyareti sırasında 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması’nın müzakere edilmesi kararlaştırılmıştı. Stratejik Ortaklık Bildirisi’nde yer alan bir projeksiyondu. İçeriği, anlaşma sabote edilmesin diye gizli tutuldu. 4 yıl geçti, ilerleme olmadı. Hassaten Çinliler ilgisiz kaldı.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 23 Haziran’da taslak anlaşmanın kabinede onaylandığını duyurunca strateji guruları üşüştü. Henüz Pekin’le müzakere edilip sonuçlandırılması gereken bir taslak bu.
Petroleum Economist, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in 2019’da Pekin’e sunduğu taslağa dair bazı bilgileri sızdırmıştı. Buna göre Çin, İran’ın petrol, doğalgaz ve petrokimya sektörüne 280 milyar dolar; altyapı, ulaştırma ve imalat sektörüne 120 milyar dolar yatırım yapacak. Buna karşın İran’dan ham petrolü ‘risk telafisi’ ve ‘fiyat indirimi’ gibi farklı başlıklarda yüzde 26-32 arasında daha ucuza alacak. Ödemeler iki yıl ertelemeli olarak yuan cinsinden yapılacak. Çin yatırımlarını korumak amacıyla İran’a 5 bin asker konuşlandıracak.
23 Haziran’dan sonra sızan bilgiler ise 18 sayfalık taslağın enerji, elektrik, su, arıtma ve iletişim projeleri; havaalanı, liman, hızlı tren ve metro inşaatları; Keşm, Maku ve Ervend gibi serbest bölgelere yatırım dahil 100 kalemde işbirliğinden söz ediyor.
Taslağın kaşların kaldırılmasına neden olan kılçıklı taraflarına gelince; Körfez’deki Kiş Adası ile bir deniz üssünün Çin’e tahsis edileceği, tatbikat, eğitim, silah geliştirmeyi içeren askeri ortaklık kurulacağı ve istihbarat paylaşımına gidileceği öne sürülüyor.
Kiş ile ilgili behemehâl yalanlama geldi. Ruhani “İran’ın bir karış toprağı başka bir devlete verilmeyecek” dedi. Zarif de aynını tekrarladı; 5 Temmuz’da Meclis’te soruları yanıtlarken “Son 30 yılda küresel güç merkezi Batı’dan Doğu eksenine kaymıştır. Dünyanın en büyük güçlerinden biriyle eşit şartlarda müzakere etmekteyiz. Anlaşmada herhangi bir gizlilik yok” dedi.
OilPrice.org’a yazan Simon Watkins taslağın Çin, İran ve Rusya arasında üçlü askeri ortaklığı da öngördüğünü öne sürdü. Watkins’e göre ağustosun ikinci haftasında üç ülkenin uzmanları toplanacak. Rus ve Çin savaş uçakları İran hava sahasını kısıtlamasız kullanabilecek. Hamedan, Bender Abbas, Çabahar ve Abadan’daki mevcut havalimanlarında çift kullanımlı ilaveler yapılacak. Buralara Tu-22M3s, Su-34 ve Su-57 jetleri konuşlanabilecek. Çin ve Rusya elektronik savaş yetenekleri de bunlara eşlik edecek. Çin ve Rus savaş gemileri Çabahar, Bender-e-Buşehr ve Bender Abbas’da inşa edilecek limanları kullanabilecek.
Bunlar olursa yabancı güçlerin İran toprakları ve karasularında bulunmasını sınırlayan klasik politikadan epeyce sapılacağı anlamına geliyor. Bunlar İran iç siyasetinde çok tartışılacak meseleler.
***
Çin-İran yakınlaşması Amerikan ekseni için ciddi bir alarm konusu. İran’ın “Ne Doğu ne Batı, sadece İslam Cumhuriyeti” şiarını dert edinmek de hasımlara düşmüşe benziyor. Hindistan’ın eski Washington Büyükelçisi Navtej Sarna, Hindustan Times’taki makalesine “Ne Doğu Ne Batı, Sadece Çin” başlığını atmış. “İran, Çin’i Avrupa’ya bağlayan Kuşak ve Yol Girişimi’nin önemli bir mihveri olacak” yorumunu yapmış.
Çin’in devreye girmesiyle Hindistan’ın İran üzerinden Orta Asya’ya köprüler kurma hayallerinin çökeceği öngörülüyor. Hindistan, Hint Okyanusu’na açılan Çabahar limanı ve Çahabar-Zahedan demiryolu projesini İran üzerinden Afganistan, Orta Asya ve Rusya’ya uzanmak için önemsiyor. Burası, Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru çerçevesinde Pakistan’ı baypas eden 620 kilometrelik bir yol. Çabahar projesine Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun bir uzantısı olarak yapılan Pakistan’daki Gwadar Limanı’na alternatif olarak bakılıyor. İki liman birbirine çok yakın.
Ama Hindistan, Trump yönetimini kızdırmamak için projeye 4 yıldır gereken yatırımı yapmadı. Şimdi de panikliyorlar. İranlılar da ‘bağlantısızlar’ arasında yer almasına rağmen Hindistan’ın giderek Amerikan politikalarına uyum göstermesinden rahatsız. Haliyle Çin seçeneği öne çıkıyor. Yeni Delhi, Çin’in gelmesiyle İran-Pakistan ilişkilerinin önünün açılmasından da korkuyor.
Çin’in İran odaklı uzun vadeli vizyonu Pakistan, Afganistan, Orta Asya, Rusya, Hazar, Karadeniz ve Türkiye’yi kapsayan ağı tamamlamayı gerektiriyor. Halkaya Pakistan girdiğinde Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun Gwadar’dan Çabahar’a demiryolu ile bağlanması da gerekecek.
Çinlilerin Çabahar limanı olmasa bile petrol ihracında Hürmüz Boğazı’nı bypass etmek için tasarlanan Bender-e-Cask limanına ortak olacağı düşünülüyor. Çinlilerin burayı da Gwadar ve Cibuti’deki limanlar gibi çift amaçlı kullanacağı öngörülüyor.
Çin’den Amerikan hegemonyasına askeri olarak da meydan okuyan bir perspektif böylece biraz daha belirgin hale geliyor. Sarna, İran meclisi anlaşmayı çöpe atsın ya da ABD’deki seçimlerde Joe Binden kazanıp nükleer anlaşmaya geri dönsün diye beklemek yerine Başbakan Narendra Modi’ye Çabahar projesine dönmek dahil İran’ı ayartacak hamlelerde bulunmayı öneriyor.
İran açısından bakıldığında Modi’nin Amerikan-İsrail aşkına rağmen Hindistan’la ilişkileri başkasına feda etmek gerekmiyor. Dışişleri Sözcüsü Abbas Musavi bölgedeki bütün güçlerle dengeli ve dostane ilişkileri sürdürmekten söz ediyor. Elbette ABD’yi dengeleme potansiyeli taşıyan ve BM Güvenlik Konseyi’nde veto kartına sahip Çin’in yeri ayrı.
***
Koparılan gürültüye rağmen Çin’le askeri boyutu da olan bir ortaklığın hızla ilerleyeceğine şüpheyle bakanlar çok. Fakat hayata geçmese bile İran’ın anlaşmayı gündeme getirmesi çok kışkırtıcı bir hamle. Tahran’dan uzak duran ortakları dürten ve rekabeti kızıştıran bir yanı var. ABD’ye de İran’ı tecrit etmenin sonuç getirmediği ve Amerikan hegemonyasına karşı blok oluşturmanın mümkün olduğu mesajı veriyor. Buradan hareketle Batı’yla iyi ilişkiler isteyen İranlılar da ABD’ye şu çağrıyı yapıyor: Çin’in İran üzerinden oluşturacağı stratejik dengeyi bozmak istemiyorsan yaptırımlara son ver.
Tabii İran kritik bir zamanlama ile Çin’le ortaklığı bir meydan okuma hamlesine dönüştürse de Pekin temkinli gidiyor. Cinping, Ruhani ile el sıkıştığında nükleer anlaşma (JCPOA) sağlanmış ve Amerikan yaptırımları gevşetilmişti. Ondan sonra işler değişti. Çin yaptırımlara karşı çıkmasına rağmen İran’dan petrol alımını azalttı, enerji sektöründeki taahhütlerini dondurdu. Beri tarafta İran’ın hasımlarıyla ortaklığı ilerletti. Suudi Arabistan’dan petrol alımı da 2019’da günlük 500 bin varilden 1.7 milyon varile yükseldi. Körfez’le ciddi yatırım anlaşmalarına imzalar atıldı.
Bloomberg’e göre Çin-İran ortaklığı abartılıyor. Şöyle ki, Çinliler son 10 yılda ‘Bir Kuşak, Bir Yol’ kapsamında İran’da inşa projelerine 1.7 milyar dolar harcadı. Bu minvaldeki yatırımlar Irak’ta 2.2 milyar dolar, Suudi Arabistan’da 4.8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Ayrıca ABD’ye ‘sen bu köyün muhtarı değilsin’ diyecek fırsatları değerlendirse de Çin, Washington’la mutlak bir soğuk savaştan kaçınıyor. Askeri alanda çok daha temkinli.
Sonuç olarak “Çin, İran’la ‘sınırlı ilişkiler’ için ABD ile kavgayı olduğundan daha ileri taşımak ister mi?” sorusu önem kazanıyor. Rusya da Çin de ABD’ye rağmen Tahran’la ilişkiye girdiler ama yeri geldiğinde BM’den yaptırım tasarılarına geçit verdiler. Bu ilişkiler mutlak ve değişmez istikametlere sahip değil.
Fehim Taştekin kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.