Dünya gündeminde ABD Başkanı Donald Trump´ın Golan Tepeleri´nin İsrail´e ait olduğuna dönük açıklaması ve karşı hamleler geniş yer tutuyor. Küresel gündemde pek çok aktör ABD´ye yönelik karşı açıklamalarda bulunurken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden Çin´in sessizliği ise dikkat çekiyor. Çin´in kendi gündemi, küresel konu başlıklarına sessiz kalmasına neden oluyor, zira Çin şu ara attığı adımlarla küresel gündem yaratıyor.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping´in geçtiğimiz hafta Fransa, Monako ve İtalya´yı kapsayan turu bu durumun en açık örneği. Pekin, 2013´ten bu yana Kuşak ve Yol Projesi´yle dünyada yeni etki alanı yaratmaya çalışıyor. Sri Lanka´dan Pakistan´a uzanan Kuşak ve Yol Projesi´nin yeni durağı İtalya. İşte bu durum Avrupa Birliği (AB) içinde sert tartışmalara neden oldu. Brüksel, Berlin ve Paris´ten sert açıklamalar gelse de İtalya´nın popülist politikalarıyla ünlü koalisyon hükümeti, eleştirilere kulak tıkadı ve Çin´in projesinin kapsama alanına dahil olan ilk G7 üyesi oldu.
Bu hafta Xi´nin Avrupa turu ışığında İtalya ile imzalanan anlaşmalara ve bunun Avrupa içinde yarattığı kırılmaya mercek tutacağız.
ÇİN EKONOMİSİ İLE KUŞAK VE YOL PROJESİ
Çin ekonomisinin piyasalaşma tarihi 1980´lere uzanıyor. 1980´lerde başlayan bu hikaye özellikle 2000´lerdeki rekor büyümelerle dikkatleri çekti. Çin, dünyanın imalat merkezi olarak başta ABD´ye olmak üzere, ucuz ürünlerle ihracat devi haline gelirken ekonomisindeki cari fazla dikkat çekici bir hal aldı.
Elinde biriken dolar rezervinin bir kısmını varlık fonunda bir kısmını ABD tahvillerinde değerlendiren Pekin, 2013´te 3 trilyon dolarlık bir bütçeyle, eski İpek Yolu güzergahını temel alan ve 65 ülkeyi içeren Kuşak ve Yol Projesi´ni hayata geçirdi. Proje kapsamındaki ülkelerle hızla ilişkiye geçen Xi yönetimi, alt yapı projeleri, yollar, hava limanları, demir yolları, limanlar gibi devasa yapıları hayata geçirmek için devlet ve özel şirketlerini seferber etti.
Sri Lanka başta olmak üzere projeye dahil olan ülkelerin bir kısmı bu projelerde borç batağına saplandı. Pakistan ise Gvadar Limanı´na sahip olsa da hem borçlandı hem de 20 yıl o limanın yanına bile yaklaşamayacak.
Çin bir yandan projelerle etki alanını genişletmeye çalışırken, ekonomisindeki ihtişamlı büyüme, yerini durgunluk değilse de daha durağan bir büyümeye bıraktı. Çin´deki gelir adaletsizliği, iç göç ve sonuçları, çalışma koşulları ve kişi başına düşen milli gelir büyüme fetişizmiyle durumu ele alanların kapsama alanına pek girmedi. Ancak büyümedeki durağanlaşma Çin ekonomisine artık daha dikkatli bakmayı gerekli kılıyor.
Hâlihazırda Çin ekonomisi büyük oranda borç üstünden dönüyor. Hem devlet şirketlerinin hem de özel şirketlerin bilançolarında borç kalemi sayfalarca alan kaplıyor. Ülke içinde yalnızca şirketler değil, bireyler de borçlu durumda. Yani içeride ekonomi çarkları tüketim ve borç üstünden dönüyor. İç piyasada sıkışan şirketlere alan açmak için bu nedenle söz konusu proje daha bir önem kazanıyor. Bir anlamda etki alanını genişletmek için çıkılan yol, şimdi borçlu şirketlere nefes aldırma reçetesi. Bu nedenle Çin için teknoloji ve enerji gibi alanlarda ileride olan Avrupa pazarı önemli.
İTALYA DAR BOĞAZINA ÇİN´LE ÇARE ARIYOR
Çin ekonomisinin çarkları taşıma suyla dönerken, Avrupa´da İtalya ekonomisi sarpa sardı. On yılda üçüncü kez durgunluk yaşayan ekonomi ve popülist hükümetin buna bulduğu çözümler AB içinde dengeleri karıştırıyor.
Yunanistan krizinde AB ve IMF´nin sert önlemlerini gören Roma, ?başka bir borçlanma mümkün´ diyerek Pekin´den gelen teklife hayhay dedi. Bu onay cumartesi günü Pekin´den yollara düşen kıymetli misafire kırmızı halıların serilmesiyle daha da açık oldu.
Xi´nin İtalya ziyaretinde iki ülke, enerji, çelik, sağlık, turizm, gaz boru hatları alanında 22.6 milyar dolar değerinde 30´a yakın memorandum imzaladı. Çin açısından İtalya, G7, AB, NATO üyesi olmasının yanında Avrupa pazarı için bir liman görevi üstlenmesiyle cazip olduğu kadar stratejik bir adres. Çin, daha önce Polonya, Macaristan, Sırbistan gibi ülkelerle çeşitli anlaşmalar imzalamış olmakla beraber, İtalya Yol ve Kuşak´a dahil olan ilk devlet oldu. Tam da bu nedenle anlaşmaların imzalanmasına Xi nezaret etti.
İtalya´nın AB´ye mesafeli, yer yer radikal sağ söylemlere sahip koalisyon hükümeti, Çin konusunda tam bir fikir birliğine sahip değil, ancak bu anlaşmalara engel olmadı. İtalya ile Çin arasındaki yakınlaşma aslında bu anlaşmayla başlamadı. Giuseppe Conte´nin başında olan koalisyon hükümetinin göreve geldiği Mayıs 2018´den bu yana iki ülke yakın bir ilişkiye sahip. Yakınlaşmanın en bariz örneği Venezuela krizi patlak verdiğinde görülmüştü. İtalya, bu krizde AB ülkelerinin aksine Maduro hükümetinden yana tavır koymuş, üstelik Fransa başta olmak üzere diğer AB ülkeleriyle karşı karşıya gelmekten çekinmemişti. Pekin Roma hattında anlaşma söylentilerinin gündeme gelmesi de aynı tarihlere denk geliyor.
AB, ABD´NİN YOLUNDA MI İLERLİYOR?
Çin ekonomisi büyük oranda cari fazla üzerine dönüyor. ABD, Çin´in en büyük ihracat durağı. Ancak Trump, bu aritmetiğe son vermek için ticaret savaşı başlattı. Çin aynı zamanda AB pazarında da güçlü bir aktör. AB´nin en büyük ticari ortağı Çin. Pekin´in özellikle Berlin, Paris, Londra ile gelişmiş ticari ilişkileri vardı. Ancak son dönemde AB içerisinde Çin´e dönük algıda bir değişim var. Washington´un baskısı bir yana, Brüksel Çin´in enerji, limanlar, teknoloji gibi alanlara sıklıkla yatırım yaptığını ve bunun güvenlikleri açısından sorunlu olduğunu ifade ediyor. İşte bu noktada hem ulusal hem de örgütsel önlemler devreye giriyor.
İngiltere devleti, Çin ile İngiltereli bir şirketin ortaklığında yapılacak nükleer santral konusunda 2016´da devreye girerek, santral için kurulacak şirketin hissesinin yüzde 25´ini almıştı. İngiltere´yi yakın dönemde Almanya takip etti. Berlin 2004´ten beri enerji, telekomünikasyon, savunma, finans, gıda, su, ulaşım ve medya gibi alanlarda Avrupa dışı şirketlerin hisse alımını yüzde 25 ile sınırlıyor. Ayrıca hükümet aynı yasa kapsamında anlaşmayı veto etme hakkına da sahip. Bu tedbirlere 2017´de yeni sektörler eklendi. Almanya, veto yetkisini 2018´e kadar kullanmadı. Ağustos 2018´de Çinli Yantar-Taihai ile Almanyalı Leifeld arasındaki anlaşmayı veto etti. Vetonun nedeni, Almanya şirketinin nükleer sektöre dönük parçalar yapmasıydı. Benzer sınırlandırmalar Fransa için de geçerli.
Üye bazlı uygulamaların yanında, AB Komisyonu da Çin konusunda hassas. Çin´in Avrupa´ya dönük para akışı ve yatırımlarını gösteren yeni mekanizmalar kuruldu. Ayrıca, Komisyonun 2018 raporunda ve gelecek projeksiyonunda Çin, sistemsel rakip olarak tarif edildi. Komisyon´un Çin´e dönük yeni tedbirler alması bekleniyor.
AB içerisinde Çin hassasiyeti had safhadayken İtalya´nın attığı bu adım, İtalya´ya dönük Truva atı suçlamasına kadar uzandı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, İtalya Başkanı Giuseppe Conte´ye ?Ortaklarınızla bir koordinasyon olmadan Çin ile neden anlaşma imzalıyorsunuz? diye sorarken, AB komisyonu, İtalya´nın AB üyesi olduğunu hatırlatarak, söz konusu anlaşmaların inceleneceğini, şayet anlaşmalar İtalya´nın çıkarına uygunken AB´nin genel çıkarını korumuyorsa yetkilerini kullanacaklarını ifade etti. Dahası komisyon, üyelerin kendi çıkarlarıyla AB çıkarları arasında denge sağlamakla yükümlü olduğunu hatırlattı.
Avrupa´nın Çin´e dönük yaklaşımı büyük bir çatlağa neden oldu. AB içerisinde tartışmalar sürüyor. İtalya konusunda imzalanan başlıkların neredeyse tamamının memorandum olduğu ve üç aylık süreye sahip oldukları görülüyor. Bu noktada Brüksel ile Roma arasındaki müzakereler Çin ile İtalya´nın çıkar odaklı dostluğunun niteliğini ve süresini belirleyecek.