İstanbul Tarlabaşı…
Kimi fotoğraf çekmek için, kimi mahalleyi gezmek için kimi yardım vermek için uğruyor.
Mahallede yaşayanların bir araya gelişi ise hayatın savurması. Kimi Afrikalı, kimi Suriyeli, kimi Kürt, kimi trans, kimi evsiz ama hep yoksul hep öteki…
Dışarıdan kriminalize edilmiş bir yer olarak görülen Tarlabaşı’na içeriden bakalım biraz da. Tarlabaşı Dayanışması nadide bir dayanışma örneği. Hem sadece Tarlabaşı’nda değil uzanabildikleri her yerde varlar.
Tarlabaşı Dayanışması emekçisi Kadir Bal ile göçmenleri, siyahları, evsizleri, sokak çocuklarını; dayanışmalarını, insanlara nasıl dokunduklarını konuştuk.
Bu söyleşi hem birbirini anlayarak omuz omuza vermenin güzelliğini hem de Tarlabaşı’nın sokak aralarına sıkışmış hikayelerini anlatıyor. “Çığlıkta ahenk aranmaz” diyen Kadir’i dinleyelim…
Tarlabaşı Dayanışma’nın çalışmaları sınırları aşıyor.
Basında çokça duyuldu adınız. Tarlabaşı Dayanışması kim ve nasıl kuruldu?
Ben Kadir Bal. 10 yıldır Tarlabaşı Dayanışması’ndayız. İstanbul’da sokakta kalan evsiz madde bağımlısı çocuklarlayız.
Bize kimsin dediklerinde Ahmet, Mehmet demiyoruz Tarlabaşı Dayanışması diyoruz.
Ben ilk önce evsiz ve madde bağımlısı çocuklarla tanıştım. Bu tanışıklık daha sonra beni sokakta geri dönüşüm işi yapan Afrikalı göçmenlere götürdü. Tarlabaşı’na çağırdılar, onların evlerini ziyaret ettim. Burada yaşayan Afrikalıların çok zor şartlarda yaşadığını görünce Ramazan’a denk gelmişti iftar verdik. Sokaktaki evsizler, yaşlılar, gidecek yeri olmayan Afrikalılar derken burada bir hareketlilik oldu. Adına da Tarlabaşı Dayanışması dedik. Önce Tarlabaşı Dayanışması kuruldu ardından örgütlendik gibi bir durum yok. Var olan çalışmalar sonucu kendimize bir isim bulalım dedik.
Anladım… Tarlabaşı Dayanışması bir yerden sonra Tarlabaşı’nı aştı sanki. Biz sizin çalışmalarınızı Tarlabaşı’nın dışında da gördük.
Kadir Bal
Tarlabaşı’nda bir kentsel dönüşüm yani büyük bir rantsal dönüşüm başladı. Tarlabaşı’nda fiyatlar çok artınca insanlar Sütlüce’ye Gaziosmanpaşa’ya, Küçükçekmece’ye taşındı. Bizim ilgilendiğimiz insanlar buralara gidince biz de gittik.
Sonra bizim temas halinde olduğumuz kardeşlerimiz Afrikalı, farklı milletlerden dostlarımız Yunanistan’a gidince biz Yunan kamplarına da girmiş olduk. Almanya’ya gidince Almanya’ya da gitmiş olduk. Oradaki insanlarla iletişimi hiç kesmedik. Kampların içinden bilgi almaya başladık. Kampların içindekilerin de sorunlarını dinledik. Duygusal bağlarımızı kaybetmedik. Tarlabaşı’nda başlayan varlığını burada sürdüren bu süreç Edirne sürecinde göçmenlerin yanında devam etti. İki ay Edirne’de kaldık. BM, uluslararası kuruluşlar da bize ulaştı. Adımız Tarlabaşı kaldı ama dayanışmamız uluslararası.
Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşüm süreci nasıl oldu? Burada yaşayan aileler nasıl etkilendi?
Kentsel Dönüşüm kent sosyolojisini bilen biri için nerden çıktı diyebileceğimiz bir durum değil. Fakat bunu rantla okuduğumuz zaman işler değişiyor. Çünkü biz biliyoruz ki kentsel dönüşüm çevredeki zenginlerin merkeze gelirken, merkezdeki yoksulların da çevreye dağıtılmasıdır. O yüzden de sinema film artistleri Tarlabaşı’ndan binalar, daireler alıyor. Buranın hafızası olan insanlar Sütlüce’ye kayıyor. Sütlüce’de 500 TL olan kira 1500 TL oluyor.
Sokağa serilen hasırlar, üzerine serilen naylon sofralar… Birazdan hep birlikte yemeğe oturulacak.
Beyoğlu Kaymakamı’na çalışmalarımızı arz ettik. Şimdiki kaymakam değil bir önceki kaymakama evsizlerle ilgili bir çalışmamız var diye… Bize dedi ki!..
Sizin bu çalışmanız İstanbul’u cazibe merkezi haline getiriyor. Bu çalışmaları durdurun, bizden de yardım istemeyin.
Zaten bu tarihi yarımada Arap turistlere göre tasarlanıyor. Siz Anadolu’daki yoksul insana gelin biz size bakarız demiş oluyorsunuz, ipini koparan geliyor.
Kenti yönetenlerin çarpıklaşmaya dair bir düzen getirme isteğini anlıyorum. Fakat bu rantla buluşunca zenginle-fakir karşı karşıya gelmiş oluyor. Burada yaşayan insanların hayatları ellerinden alınmış oluyor. Yoksa biz de istemez miyiz temiz, güvenli, hayvanların da barınacağı bir yerde oturmak. Bir odada 15 kişi yaşayan insanlar var. Yan yana yatıyorlar. Bekar inşaat işçileri de var. Kaçaklar, tutunmayanlar.
Türkiye’de yardım dernekleri ihtiyaç sahiplerine ulaşabiliyor mu? Size maddi destek nereden geliyor, sizinle iletişime geçip Tarlabaşı Dayanışması’nda çalışmak isteyen oluyor mu?
Yardım dernekleri sadece acil ihtiyaçları gidermeye yönelik hareketler. Kimi kira desteği verir, kimi hukuki destek, kimi sağlık. Yardım derneği mantığı dikey bir iyilikseverlik inşa etmeye çalıştığı için zenginden alır varlıklı olmayana verir.
Yatay dayanışma ağlarında başka bir STK mantığı başlıyor. Yardım eden-veren ilişkisi bozuluyor; bölüşen-paylaşan denklemi ortaya çıkıyor. Hayırseverliğin emperyalizmi burada topun ağzına giriyor. Türkiye’de muhafazakâr iktidarla görülen hayırseverliğin emperyalizmidir. Biz daha hızlı hareket eden, daha insanların içinde bir yapıyız. Gecenin bir vakti sokaktaki bir insana ulaşabiliyoruz.
Hayırsever insanlar sınıfsal olarak kapitalizmle ilişkileri, hür teşebbüsle, neo-liberal politikalarla barışık insanlardır. Bunlar doğaya, insana ve emeğe hammadde, kaynak olarak bakarlar.
Bizim felsefemiz buralara bağlı. Gecenin bir vakti sokakta kalmış bir insan da bize sığınıyor ya da sokakta kalmış bir evsizi güvenlik görevlisi bize getiriyor.
Yerde serilen uzun sofralara herkes oturuyor.
Mesela 70 yaşında bir amca Gezi Parkı’nda tecavüze uğruyor, ağlaya ağlaya bize geldi. Bir kadın yine uyuşturucuya alıştırıldı. Uyuşturucu ihtiyacını gidermesi için hırsızlığa yönlendiriliyor. Pasaportu kimliği elinden alınıyor. Ne oluyor, biz bu kadına sahip çıkmak istediğimizde kendi ayakları üzerinde duracak zemin oluşturmak istediğimizde, bu kadına ev açmak istiyoruz açamıyoruz, neden? İstanbul’u cazibe merkezi haline getirmeyin diyorlar. Şimdi bu kadın nereye gitsin ya da bu kadının barınma sorunu varken erzak yardımı ne kadar işine yarar. Ya da tecavüze uğrayan amcaya düz mantıklı bir yardım derneği nasıl yardımcı olacak?
Afrikalı bir müslüman Tarlabaşı’ndaki topluluğa imamlık yapıyor.
Sosyolog, psikolog ihtiyacımız var bizim. Yaşamda kırılmış bu insanlara bir şey yapmak istiyorum diyen herkes destek olabilir. Burada mahalleliyi de katarak belli periyotlarda oturumlar da yapıyoruz.
Sokakta iftar yaptığımızda işportaya çıkmış, zabıtadan kaçmış Afrikalı göçmen kardeşimize imamlık yaptırıyoruz. Yere hasır seriyoruz. İmam lazım. Aralarında liyakat olarak imam kökenli insanlar geliyor. Biz ter kokan akşama kadar saat, cüzdan satan Afrika’dan gelmiş bir kardeşi imam yapacağız diyoruz. Afrikalı imam oluyor, arkasında beyazlar var. Burada yapmak istediğimiz şey bir eşitlenme. İbadete yüklediğimiz anlam ve beklediğimiz ruh çok başka. Duaları Hristiyan Afrikalılara yaptırıyoruz, İncil’den bir parça okuyor.
Tarlabaşı her zaman ilgi çeken de bir bölge. Dışarıdan ziyaretçi oluyor mu mahalleye. Nasıl bir bakış var Tarlabaşı’na.
Çamaşırlar ne güzel deyip mahalleyi geziyorlar ama akşama iftarda trans görünce biz bunlarla mı iftar yapacağız diyorlar. X bir iktidara yakın milletvekili kolilerini alıp iftara geldi. Ben onu Nijeryalı Hristiyanla tanıştırdım. Kadir bey, bunlara zekat düşmez, diyor. Neden diyorum, bunlar Hristiyanmış, diyor. Biz orada ilahiyatçı hocalara danıştık diyoruz. Bugün ister inansın ister inanmasın yeryüzünün nimetleri insanlığa paylaştırıldı.
Biz paylaşan, kendi konforunu arkadaşı için tehlikeye atan bir anlayış geliştiriyoruz. Mesela kendi aramızda faizsiz borç sistemi oluşturduk. 10-20 bin TL kadar bankaya gitme diyoruz. O para aramızda döner. Dayanışma, yardım etmek isteyeni de korusun istiyoruz.
Evsizlerle, sokak çocuklarıyla, iç içesiniz. Neler yaşıyor bu insanlar sokaklarda.
Sokak çocuklarıyla ilk karşılaştığımda tiner kullanıyorlardı, bonzai o zaman yoktu. Benim getirdiğim yemekleri 3 ay boyunca arkamdan çöpe döktüklerini öğrendim. Onları kazandıktan sonra söylediler. Biz çok korkuyorduk bizi uyutursunuz böbreğimizi alırsınız diye. 13- 20 yaş arası çocuklar da toplumdan korkuyor.
Haber çıkıyor, “Beşiktaş tinerci cumhuriyeti oldu”. İyi de peki o çocukların ATM’de donarak ölen kardeşleri ne olacak? Evsizler geceleri Aksaray Laleli’den başlayarak Taksim’e kadar Şişhane’ye kadar internet kafelerde yaşıyorlar. Saati 1-2 TL ödeme yapıp, 6 saat kafasını klavyeye koyup uyuyor. Ertesi gün sabah 6.00’da kalkıp, normal insanlar gibi camide elini yüzünü yıkayıp hayatın içine karışıyor. Geceleyin gizli evsizlik var. İnternet Kafe’de yaşayan bir sürü kadın var, teyze var. Bu insanları İstanbul’da, büyük kentlerde koruyamayacaksak, misafirhanelerde bu insanların barındıramayacaksak onların temel ihtiyaçlarını karşılayamayacaksak o zaman yerel yönetim, kaymakamlık, belediye ne, vergi ne o zaman. Bunlar anlamsızlaşıyor.
Tarlabaşı’ndan her milletten insan birlikte yaşıyor.
Peki Afrikalı göçmenler. Onlar ne tür sorunlar yaşıyor…
Suriyeliler beyaz tenli, Kürtçe ve Arapça bildikleri için aynı coğrafyanın insanıyız, bir de adaptasyonları daha kolay. Yediğimiz yemekler dahi aynı. Dolayısıyla varlık alanı krize girmiyor.
Buraya Nijeryalı, Ugandalı geldiğinde ne yapacağını, nereye gideceğini bilmiyor. Çünkü bunlar siyah. İş yerlerinde kaçak olarak dahi çalışamıyorlar. Denetimlerde siyah dikkat çekiyor.
Türkiye’de mülteci denince akla hemen Suriyeli gelir. Ama Afrikalı, Pakistanlı da var. Mesela insanlar tüm siyahların saat sattığını sanır. Oysa saat satanlar Senegallilerdir. Senegalliler Afrika’nın Kayserilileridir. Çok hızlı şekilde işportaya adapte olur. Hemen para kazanır. Ama başka bölgeler öyle değildir.