Elli yıl öncesinde şu anda çiçekçilerde satılan birçok çiçek ülkemizde bulunmazdı.
Manavlarda satılan meyvelerin birçoğunun adı dahi bilinmezdi.
Savaşın getirdiği göçler, ekonomik nedenlerle yapılan göçler, baskı rejimlerinin zorlamasıyla yapılan göçler de yedi iklim dört bucağın insanlarının, meyvelerinin, çiçeklerinin kucaklaşmasına sebep olmuştur.
Bir zamanlar Osmanlı´dan Hollanda´ya göç eden lale, yıllar sonra Hollanda´da lale bahçesinde çalışan bir işçimiz tarafından yeniden Türkiye´ye getirildi ve Nisan ayı ile Mayıs ayı arasında şehirlerimizi süsleyen yüz milyonlarca lale üretti.
Türkler ekonomik nedenlerle Avrupa´ya gitmeden önce karpuzun ne olduğunu, patlıcanın yenen bir sebze olduğunu, tuvalette taharetin suyla yapılacağını, evlerde banyo olması gerektiğini bilmiyorlardı.
İnanmayanlar, Paris´te 17. yüzyılda yapılan ve içinde 20 bin kişinin kalabilme kapasitesi olan Versay Sarayı´nda tuvalet ve banyonun olmadığını gidip gezerken öğrenebildikleri gibi bir tıkla internetten de öğrenebilirler.
Konferans için gittiğimde gözü açık bir arkadaşa sordum, ?Ben Fransa´da işçi iken eski evlerin hiçbirinde banyo, tuvaletlerde taharet musluğu yoktu. Şimdi durum nasıl?? dediğimde, ?Yeni yapılan evlerde banyo var. Ama taharet musluğu hâlâ plana konamıyor ve fakat Almanlardan öğrendiğim kadarıyla kesin olmamak kaydıyla Almanların yüzde on beşi tuvaletine taharet musluğu koydurmuş? dedi.
İşte bu türden temizliği Avrupa´ya öğretti göç eden Müslümanlar.
Türklerin ekonomik nedenlerle orta Asya´dan batıya olan göçü esnasında Müslüman olması, Abbasilerin yorgun devlet adamlarının elinden aldıkları İslam sancağını Viyana banliyösüne dikmeleri de bir göçün eseridir.
İlk İslam devletinin temeli de Mekke´den Medine´ye yapılan hicretle atılmıştır.
Bizi öldürmek ve yok etmek için havadan ölüm saçan Batılılar aslında olgunlaşmış başakların bünyesinde sakladığı tohumları fırtınayla bütün dünyaya saçmamızı sağladıklarının farkında değiller.
Siyasilerin dikenli teller çektiği, gazetecilerinin çelme taktığı, Batı´nın dağ geçitlerinden aşarken çamurlu yollarda ölen çocuğuna kuru bir toprak bulmak için kucağında taşırken biriktirdiği enerji, ileride o devlette İslam´ın gür sedasının yayılmasına sebep olacağını da bilmez Batı´nın obur psikologları, sosyologları, siyaset simsarları.
Bombalarla öldürülmesine izin veren, zehirli gazları yasaklayan Birleşmiş Milletler´in hukuksuz kurallarını göç yolunda ölenlerin çocukları değiştirecek.
Ekonomik nedenlerle göçler olduğu gibi bu günlerde güvenlik nedeniyle göçler olmuştur.
Kırk yıl önce komünist ülkelere sığınan Arap sosyalistleri bu günlerde bulundukları ülkelerde o ülkenin dilini, örfünü, ekonomisini çok iyi bildiklerinden İslam mücahidi olarak görev yapıyorlar.
İnkârdan imana, haramlardan helallere hicret edenler de, mekan değişikliği olmasa da çevre değişikliği olur.
Bulunduğu mekân içinde kiliseden, mescide, puthaneden camiye, haramilerin çevresinden helallilerin çevresine geçiş yapıyor.
Ülke değiştirenler ise gittikleri yerlerde çıkardıkları sorun yanında o ülkeye katkıda da bulunurlar.
Onlara yeni ufuklar açarlar.
Siyaseti etkilerler.
En sonunda yönetime el koyar muhacirler.
Çünkü yerlilerin otomatiğe dönüşmüş bir hayatları varken göçmenler her gün her saat uyanık olmak ve ileriye atılmak hayalleri kurarken birçok hayalleri hakikate dönüşür.
Ülkenin en zenginleri listesindeki birçok zenginimiz o şehre geçimini sağlamak için gelmiş ve şimdi milyarderler arasına girmiştir.
Bu durum uluslararası göçlerde de görülmektedir.
Sonuç, istikbal İslam´ındır. Baskılar zamanı kısaltmaktan başka bir şeye yaramamaktadır vesselam.