Dünya Savaşını Kazandıranı Seçmeyen Ülkeden, Demokrasi Dersleri?
Winston Churchill´in 1945´de ülkesinde seçimleri kaybettiğini duymak sizi şaşırtabilir. Daha savaşın dumanı tüterken, savaşın muzaffer komutanına İngiliz halkı seçimlerde zaferi layık görmemiştir.
Almanya´yı dize getiren Churchill kendi halkının ona reva gördüğü sonuca yani muhalefete rıza göstermiştir. Churchill´in girdiği seçimde aldığı yenilgiye rağmen 6 yıl sonra seçimleri kazanarak siyaseti bırakacağı 1955´e kadar başbakanlık görevi yaptığını yazar tarih kitapları.
Cihan Harbinin galip kumandanı uğradığı yenilgiyi dış güçlere, hıyanete, rakiplerin ?adiliğine´ bağlamamış, halk iradesine saygı göstermiştir.
Belki en fazla tarihe geçen sözlerini anımsar çoğumuz. ?Demokrasiden nefret etmek için ortalama İngiliz seçmenine bakın? sözü ona aittir. Yine de demokrasiye dair kendisine ait şu söz ile düzeltmesini yapar: ?demokrasi alternatiflerini saymazsanız dünyadaki en kötü rejimdir.?
?Veysi Dündar demokrasinin beşiğinden söz ediyorsun, örneğin yanlış? diyerek İtiraz edeceğinizi tahmin ediyorum. Magna Carta denilen belgenin tarihi neredeyse 900 senedir. İngiltere demokrasiyi sadece keşfetmemiş, onun sınırlarını da çizmiştir.
Kazanırken her zaman mağrur ve gururlu bir tablo çizen AKP´den İngiliz demokrasisi tavrı elbette beklemedik. Churchill gibi ülkesini ateşten alan bir komutana dahi seçimde oy vermeyen bir halk, belli ki, savaşı kazanan komutanı yetiştiren bir ulusun o komutana seçimde ?hayır´ deme hakkını haiz olduğunu da düşünmüş.
Akp ve lideri dünyayı 5´ten büyük görüp Birleşmiş Milletler iradesine kafa tutarken, belki de en inanılmaz mantık hatasını çekinmeden yapıyor. Dünya 5´ten büyük ama Türkiye giderek 1´e tabi oluyor.
Seçimin sağladığı meşruiyet de iktidar dilinde yetmiyor. Kayyım atamak, görevden almak, seçilmişlere parmak sallamak sıradanlaşıyor.
Dünya 5´ten büyükse Türkiye neden 1´den küçük? Anlamıyoruz.
Görevi 2 sene vadeli bırakan Merkel de, hala anılarını yazmayı bitirmemiş Gorbaçov da, ABD demokrasisinin son kullanma süresini bitirdiği Clinton ve Obama da, dünyanın gördüğü önemli liderler ve hiçbiri ?benden sonra ülkem ne olur?? diye endişe duymadan görevi bıraktı.
Türkiye kaybetmeyi fazlasıyla hak eden siyasi iktidarın Medya hegemonyası ve fazlasıyla yıpranmış demokratik kurumları yedeklediği bir tuhaf deneyim yaşıyor. İktisat ile siyaset arasındaki illiyet bu kadar aleni iken ve ülke ciddi bir iktisadi sıkıntının altında iken iktidar çok da teknik bir tercih olan yerel seçimde alternatif aranmasına dahi katlanamıyor.
Dün akşam sosyal medyaya servis edilen seyyah yanılıp da Ataköy sahiline at sürse, denizi bulayım derken sahil yolunda telef olacak. Buna AKP lideri dilinde dahi ?biz bu şehre ihanet ettik? deniyor.
Bizimkisi bir aşk hikayesi ise ve bu hikaye bir yerinde ihanet ile malul ise hep sadakat bekleyen taraf arada aynaya da bakmalıdır.
Sadakati sonsuz bir beka terennümünde bekleyenler önce bu ilişkiye ne vermiş ona bakmalıdır. Winston Churchill´e dahi sandıkta dur denebilirken kendini bundan münezzeh görmek hangi bakış açısıyla, hangi zaviye ile makul ve anlaşılır olabilir?
Türkiye siyaset tarihini sadece göz ucuyla okusanız, AKP´nin ve tabii ki destekçisi MHP´nin ima ettiği ya da doğrudan ifade ettiği kavramların hiçbirinin bugüne değin akla gelmediğini görürsünüz.
En olumsuz koşulda dahi kapanan partinin yerine yenisi kurulmuştur.
Siyaset dere yatağı gibidir.
Su akar ve yatağını bulur.
Akan suya konulacak setlerin, barajların hepsi palyatif, hepsi geçici, hepsi sunidir.
Öyle olmasaydı Erbakan Milli Nizam´da başladığı mücadelesini Saadet Partisi´nde bitirmezdi.
12 Eylül´de kapatılan partilerin başkanları devletin en tepe makamlarına çıkmazdı.
Churchill demokrasinin beşiğinde olduğu için 1945 seçimlerinden sonra siyasete küsmedi. Ölümünden bu yana 54 sene geçmiş bir siyasetçi örneğinin hala bu ülke için hayal olduğu günlerdeyiz. Bundan daha iyisini hak ettiğimize inanıyorum.
Bu inanç ile yola çıkan herkesin, Türkiye´nin demokrasiye olan inancının sadece tek bir partinin ilanihaye aynı lider ile seçim kazanmasıyla tahditli olmayacağını bilmesi gerek.
Demokrasi kazananın asil, kaybedenin zarif olduğu haldir.
Demokrasi halk iradesine saygı ise, bu saygıyı herkes aynı oranda hak eder.
Bu ülkede herkesin oyu tektir.
Yani herkesin oyu birdir.
Ve hiçbiri bir diğerinden değerli değildir.
O zaman lafı yine Winston Churchill´den bir alıntı ile bağlayalım :
?Cesaret ayağa kalkmak ve konuşmaktır. Ama cesaret aynı zamanda yeri geldiğinde oturmak ve dinlemektir.?