CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dünkü Cumhuriyet gazetesinde Ankara temsilcimiz Erdem Gül´e verdiği röportajda ?AKP´yi göndereceğiz? diyordu. Dün bu ifadeyi gazetenin manşetinde gördünüz.
Aslında doğruyu söylemek gerekirse, ne CHP´lilerde ne de kamuoyunda anamuhalefet partisinin önümüzdeki seçimde iktidar partisini alt edeceği beklentisi yok.
Bunun iki nedeni var. Birincisi, otoriter rejimlerde iktidarın sandık ve seçimlerle değişme ihtimali, oldukça zayıftır. Türkiye, Abdülfettah el Sisi yönetimindeki Mısır kadar ileri bir otoriterizm modeli olmasa da, yakın. Batı´nın yıllarca dayattığı demokrasi modelinden uzaklaşıp hızla, dün Ahmet İnsel´in betimlediği seçimli otokrasiye doğru yol alıyor. Medyaya yönelik baskılar, olağanüstü hal, yargının muhalefeti susturmak için kullanılması, Meclis´in pasifize edilmesi gibi uzun bir liste, Türkiye´nin artık özgür ve demokratik bir ülke olmadığının kanıtı. Aynen Rusya gibi, rejimin kendi erkini devam ettirmek için her türlü manevrayı sistem içinde meşru gören bir ulusal güvenlik devleti var karşımızda; dünyanın ne dediğini de iplemiyor.
Haliyle burada seçim kazanmak, imkânsız değil ancak deveye hendek atlatmak kadar zor.
CHP´nin ikinci sıkıntısı, partinin yüzde 25-28 bandında bir sosyolojik tabana hapsedilmiş olması. Ne yapsa bunu aşamıyor. Sağ ve muhafazakâr seçmenden, kırsal kesimden, Kürtlerden oy alamıyor.
Ancak CHP´nin önümüzdeki seçim sürecinde şöyle önemli bir misyonu var; o da yüzde 50´lik muhalefet blokunun ?oyun kurucu´ gücü olmak. CHP, kendi başına AKP´yi alaşağı edemeyeceğini bilse de, her geçen gün zayıflayan AKP-MHP blokuna karşı referandumda ?Hayır? oyu veren yüzde 49´luk seçmen blokunun makul bir aday etrafında birleşmesinin mimarı olabilir.
CHP´nin ikinci misyonu, iyi bir parti organizasyonuyla, sandık güvenliği ve seçimlerin namusu konusunda devrede olmak. Kısacası oyları ve sandıkları korumak. (Maalesef anamuhalefet şu zamana kadar hiçbir seçimde Türkiye genelinde bu organizasyonu yapamadı.)
Dönelim başa. Kemal Bey´in ilk bakışta abartılı gelen ifadesinde haklı bir nokta var. Önümüzdeki süreçte CHP´ye düşen görev, sadece kendi partisi için oy istemek değil, diğer partilerin de desteğini alabilecek bir demokrasi blokunun öncü gücü olmak.
Dünkü CHP kurultayına bu gözle bakmak lazım. Önemli olan CHP´nin başına kimin geldiği değil; önemli olan CHP´nin nasıl bir kadro ve yönetimle ortaya çıktığı. CHP merkez karar ve parti meclisinde, İstanbul´da yerel seçimleri kazanabilecek bir aday çıkarabilecek mi? İktidar partisinden gelen dur durak bilmeyen salvolara karşı özgüven içinde yüzde 50´lik muhalefet blokunun ?oyun kurucu? gücü olabilecek mi? Kürt meselesinde her fırsatta hükümetin politikalarına destek sözleri vermek yerine Türkiye´deki Kürt seçmenin desteğini alabileceği daha demokratik bir çözüm modelini savunabilecek mi?
Ve tüm bunlar kadar önemlisi, kurultay sonrası CHP, Türkiye´de vatandaşların ekonomik sorunlarına tercüme olabilecek ve mevcut ekonomik düzenin hoyratlıklarına dur diyebilecek yeni bir sol ekonomik söylemin liderliğini yapabilecek mi?
Bunları Kemal Bey´in bizzat yapmasına gerek yok. Ancak CHP´nin yapması şart.
Bu noktada CHP´de liderden daha önemlisi, yönetim ve kadrolar. Kurultayın anlamı da bu.
Cumhuriyet