Çocukluğumdan beri, dedelerimden, amcalarımdan, dayılarımdan, annemden babamdan, bulunduğum muhitin büyüklerinden hep duydum.
“Rahmetli Menderes.”
Bir gün, Lastikçi Mehmet Samsun’da, sahil yolundaki dükkanında hangi vesileyle unuttum, “Rahmetli Menderes” tabirini kullandı.
Sadece Ramazanlarda ayık gezen bir Necati Abi vardı. Bir yolunu buldu İsmet Paşa’dan bahsetti. Tabii “Rahmetli” sıfatını da izafe ederek.
Mehmet Abi itiraz etti.
“Niye öyle?” dedi Necati Abi, “Menderes’e rahmetli reyince ben itiraz etmiyorum, İnönü’ye rahmetli deyince sen itiraz ediyorsun. İkisi de ölmüş, ikisi de rahmetli.”
Eski kulağı kesik sağcıları İnönü’ye de rahmetli denilebileceğine ikna etmek imkansızdı.
Savaş bitmiş, işler güçler yavaş yavaş açılmış. Menderes iktidara gelince millet biraz ferahlamış. Ezan yasağı da kaldırılmış.
Belki halkın çoğunun Menderes’e rahmet okumasının en önemli sebebidir ezanın serbest olması.
Yine de her şey güllük gülistanlık değil. Babam anlatırdı. Belki de 1954 seçimleri. CHP’li bir aday Şalpazarı’nda konuşuyor.
“Demokratlar diyor ki biz köylüyü çarıktan kurtardık.”
CHP’li adayın elinde o devirde yaygınlaşmaya başlayan kara lastiklerden bir tane var. Biraz eski. Lastiği kaldırıp kalabalığa gösteriyor.
“Onların köylünün ayağına giydirdiği budur.”
Sonra parmağını takıp, ahalinin gözü önünde kara lastiği yırtıyor.
Fakirlik, şiddeti azalsa da devam ediyor. Ama jandarma değirmene zahire götüren köylünün peşine düşmüyor.
Bunlar, benim bir önceki kuşaktan edindiğim izlenimler. Tabii ki bu izlenimlere yakın tarih okumalarını, Demokrat Parti’nin o zamanki seçim sisteminin avantajlarından da istifade ederek devlet idaresinde kuvvetli bir otorite kurduğu gerçeğini ilave etmek lazım.
Milli Görüş geleneği pek hoşlanmazdı Menderes’ten.
Yeni bir siyasi çizgiydi Milli Görüş ve kendi geçmişini Demokrat Parti’ye dayandırma ihtiyacı hissetmiyordu.
Demokrat Parti’nin siyasi varisi Adalet Partisi’ydi. Ama, Adalet Partisi iktidarlarında Menderes’in idam edildiği 27 Mayıs’lar Anayasa ve Hürriyet Bayramı olarak kutlanmaya devam etti.
Benim işittiğim, meydanlarda açıkça “Rahmetli Menderes” diyebilen ilk siyasetçi Turgut Özal’dı.
Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın kabirlerini Topkapı’daki Anıtmezar’a nakletmeye de o cesaret etti.
Milli Selamet Partisi’nden farklı olarak, AK Parti Menderes’i sahiplenmekte sakınca görmedi. Sakınca görmek bir tarafa, o mirastan istifade de etti.
AK Parti döneminde Menderes’in mirasına ortaklık iddiasında bulunabilecek partiler, bilhassa DYP, siyaset sahnesinden silinmişti.
60 ihtilali zengin bir öyküydü. Zengin ve acı... Toplumda karşılığı vardı.
AK Parti mukteza-yı hale göre davrandı, darbecilerin katlettiği Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı sahiplendi.
Bu sahiplenmeyi toplum nezdinde işe yarar kılan gerçekliklerden biri, Türkiye’de solun -halkın büyük ekseriyetinin nefret ettiği- 27 Mayıs darbesini ilerici bir darbe olarak tezkiye etmesidir.
(Murat Belge de (T24) ‘Livaneli’nin söyledikleri’ni değerlendirdiği yazısında bu gerçekliği teyit ediyor.)
Bu karşılıklı sahiplenmelerin tarihi hadiselerin objektif bir bakışla incelenmesine, değerlendirilmesine mani olduğunu düşünebiliriz.
Bir siyasi çizgiye göre, Menderes’in yaptığı her hangi bir yanlıştan bahsedilemez. İnönü’nün de her hangi bir doğrusundan... Sadece yanlışları söylersiniz.
Sağda böyle. Solda da tam tersi.
Tarihimizin her hangi bir kesitini, sakin kafayla tahlil etmemize müsaade edecek bir normalleşeme halini idrak edemeyecek miyiz??
CHP’li yetkililerin son yıllarda 27 Mayıs darbesini ve idamları kınayan ve Menderes’e, Zorlu’ya, Polatkan’a rahmet dileyen açıklamalar yapabilmeleri CHP geleneği açısından bir açılım.
Derinleşir mi? Yerleşir mi? Bilmiyorum.
Meydanlarda ‘Rahmetli Menderes’ diyebilecek kadar?
Geçenlerde Taha Bey (yazarımız Taha Akyol) yeni kitabını bana imzaladı.
Taha Bey, tanıdığım en çalışkan gazetecilerden biri. Yaptığı gazeteciliğin yanı sıra önemli eserler de neşrediyor.
Kitabın adı ‘Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca.’ (Doğan Kitap.)
Okumayı dün bitirdim.
1946-1960 arası siyasi tarihe olabildiğince objektif bir bakış.
İki tarafın da artılarını, eksilerini ihmal etmiyor.
Demek ki cemiyet normalleşmese de kendimiz normalleşebilirmişiz.
Kitapta ne gördüğümü müsaadenizle haftaya anlatayım.