15. 08. 2018 Çarşamba
Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde, ?HDP´nin Meclis´e girmesine yardımcı olan herkes bunun bedelini ödeyecektir? dedi. ?Bedel ödemek? bu bağlamda somut hukuki ceza çağrıştıran bir deyim. Ne demek şimdi bu?
Ne demek olduğu bir düzeyde çok açık. Tayyip Erdoğan bu partiyi suçlu ilan ediyor (?terörist? olduğunu söylemekten kaçınmıyor zaten.) Düzen dışına itiyor. Böyle yapmanın bir politika olarak ne kadar yanlış olduğunu düşündüğümü birçok kere yazmıştım. Bunları tekrarlamaya gerek yok. Zaten bugün kafamı uğraştıran sorun da farklı.
Tayyip Erdoğan, HDP´yi öyle görebilir, böyle değerlendirebilir. Bunlar onun bileceği işler. Ama HDP bir parti. Başına, daha doğrusu bu partiye üye olan birçok kişinin başına birçok bela geldi. Bunun devam edeceğini tahmin etmek de güç değil. Ancak HDP halen legal bir parti. Seçimlere herhangi bir legal parti olarak katılıyor. Yüksek Seçim Kurulu oy pusulası basıyor, yurttaşlara, seçmenlere dağıtıyor. Bu pusulanın üstünde HDP de var, amblemiyle, falan filan. O pusulada nasıl AKP varsa, HDP de var.
Bu pusula niçin basılmış, niçin dağıtılmış? Yurttaşlar, seçmenler oy versin diye.
Seçmenler oy vermişler. Bu arada HDP´ye de altı milyon kadar seçmen oy vermiş. HDP, MHP´den de, İyi Parti´den de fazla oy almış.
Ve Cumhurbaşkanı çıkıyor. Bu partinin Meclis´e girmesinde payı olanların bedel ödeyeceğini söylüyor.
Yeniden soruyorum: Bu ne demek?
Bu altı milyon kişiyi mi kastediyor? Bu altı milyon kişi seçim pusulasında yer alan bir partiye oy verdikleri için ceza mı görecekler?
Böyle bir şey olabilir mi?
Yasa, kural, teamül, hiçbir şey kalmadı bu dönemde. Her şeyi bilen bir ?tek adam? var. Hepimiz yalnızca onun dediğini yapmakla yükümlüyüz. Yasalar çerçevesinde duruma baktığımızda HDP´ye oy vermek yasak; normal; amma, ?Reis HDP´yi sevmiyor.? Hâl böyle olunca, akan sular duruyor, akmayan sular ya da bir şeyler de akmaya başlıyor. Reis, sevmediğin o partiye oy verenlere bunun bedelini ödeteceğini söylüyor. Reis´in söylediği yasanın söylediğinden çok daha etkili ve geçerli.
Şimdi, yeni döviz krizinde, AKP iktidarı internet üzerinden kendisini kızdıranların peşine düştü. Dövizi buralara tırmandıranlar Temmuz´da, Haziran´da ve bütün aylarda bizi (hükümeti değil, bizi) yıkmak için savaş açmış olanlar. Bir iktidar kendi yaptığı yanlış işleri örtmek için böyle iddialarda bulunabilir elbet. Ama kendi açısından ?doğru? bir iş de yapmış ve adalet mekanizmasına kendi rejimini militanca savunacak kadrolar yerleştirdiği için Başsavcı da bu konuda istenmedik türden yayın yapacakları konuşturacaklarını ilan ederken aynı sözleri tekrarlıyor ve böylece doların yükselmesinden Zarrab´ın rüşvetlerine kesintisiz bir çizgi oluşuyor. ?Böyle bir çizgi pek akla yakın görünmüyor? demek hıyanet-i vataniye oluyor. Dolar krizi, böylece, içeride muhalif her türlü sesi kısma girişiminin vesilelerinden biri haline geliyor.
Söz konusu çizginin biraz dışında kalıyorlar ama ?biraz? ?Hani Amerika´yı keşfeden Müslümanlar, Küba sırtlarında camiler falan.- Bunlara inanmazsanız da başınıza neler geleceği belli oldu.
Bu ?bedel ödetme? tehdidiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın suç işlediği kanısındayım. ?Suç? derken, öyle somut bir kişiye şiddet uygulamak falan gibi klasik, tanımlı bir suç değil. Ama, diyelim ?nefret konuşması? türünden artık bir ölçüde suç olarak kabul edilen fiiller var. Bu da o kategoriye girecek bir konuşma. Ama asıl önemi hukuk düzeni kavramını hiçe saymasından geliyor ki bunu bir Cumhurbaşkanı´nın yapıyor olması özellikle ibretlik bir durum. ?Cumhurbaşkanı falancalara veya filancalara belirli bir sebepten dolayı kızmışsa, o falancalar ve filancalar buna ilişkin bir yasa olmasa da bedel öderler.? Cumhurbaşkanı´nın dediği son analiz de bu anlama geliyor. Demokrasiye de aykırı, hukuk devletine de aykırı, yargıyı itelediği yer nedeniyle Kuvvetler Ayrılığı´nı da paramparça eden bir zihniyet!