Fakiri tanıyanlar bilir, yaklaşık on yıldır bu sütunları okuyanlar da öğrenmiştir. Düşündüğümüzün ve yazdıklarımızın özeti şudur:
Dinde doğruyol aşırılıklardan uzak ortayoldur. İfratlar ve tefritler, Resulüllah’ın ifadesiyle, insanı helake götürür. Müslümanların yüz yıllarca dünyaya hükmettikten sonra geri kalma sebeplerinin başında Allah’ın ayetlerini doğru okumaktan uzaklaşmaları gelir. O’nun indirilen/münzel ayetleri olduğu gibi fıtrî/tabii, kevnî ayetleri de vardır. Bunlar beraberce okunup düşünülmeden hiçbirini tam anlayamayız. Biz yüz yıllardır özellikle kevnî ayetleri okumayı ihmal ettik, bu sebeple de münzel ayetleri anlamakta da zorlanıyoruz.
Kuranıkerim Allah’ın münzel ayetleridir ve bütün insanlara indirilmiştir. Kendi ifadesiyle o önce insan için bir hidayettir. Sonra mümin için, sonra müminlerin takvalı olanları için, sonra da takvadan öte ihsan ile yaşayanlar için hidayettir. Bunun anlamı, onunla iman ve amel etkileşiminiz sürdükçe anlama kabiliyetinizin de artacağı gerçeğidir.
Anlamak yaşamaktır.
Kuranıkerim her seviyede insana hitap eder, yani herkes kabiliyeti ölçüsünde ondan anlaması gerekeni anlar. Ancak herkes Kuranıkerim’den anlar demek, herkes Kuranıkerim’i anlar demek değildir. Onun muhkem ve müteşabih ayetleri vardır. Muhkemleri esas alarak anlamayı sürdürdükçe müteşabihleri azalır. Onu ilk muhatapları asıl diliyle, ama yine kendi kabiliyetlerine göre anlamışlardı. Sonrakiler ise yine o dile ve anlayanların anlamasına vakıf olarak anlamışlardır. Millet olarak onun dilini konuşmayanların onu anlamama mazeretleri olamaz. Ya dilini öğrenirler ya da öğrenenlere sorarlar.
Mealler onun dilini bilenlerin onun ne dediğini anlatma çabalarıdır. Ama hiçbir meal Kuranıkerim değildir. Bütün mealler, meali yapanın isabeti sınırlı bir yorumundan ibarettir. Yine de dilini bilmeyenlerin Kuranıkerim’i anlamak için meal okumakla başlamaktan başka çareleri yoktur. Ancak mealden ahkâm çıkarmak, Kuranıkerim’i anlamak değil, ahkâm kesmek olur. Çünkü mealler bağlam ilişkisini tam veremezler. Bunun için ya bilenlerle okumak ya da anlaşılır tefsirlerden okumak gerekir. Son iki yazımda Cağfer Karadaş Hoca’yı teyiden bunu anlatmaya çalıştım.
Diğer yönden, biz Kuranıkerim’den anlamayız, kimse meal okumasın, hatta kimse tefsir okumasın edebiyatı da Kuranıkerim’in ne olduğunu anlamayanların, ya da insanları belli peşin fikir kalıplarında tutmak isteyenlerin fırkacılık anlamına gelen söylemleridir ve hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Gazali, Kuranıkerim’in anlaşılmasana engel olan durumları sayarken, bunlardan birinin de onu belli mezhep ve meşrep kalıbıyla anlamaya çalışmak olduğunu söyler.
Bu fakir bu sütunlarda bunları en az on defa yazmadım mı?
Yirmi beş yılı aşkın bir süre her biri sahasında uzman hoca arkadaşlarımızla Kuranıkerim’i anlama dersleri yaptık, bunu hala sürdürüyoruz. Hayatım boyunca hiçbir cemaatten olmayı beceremedim. İyi ki becerememişim, çünkü bilahare bugün ‘cemaat’ denen bu oluşumların cemaat değil fırka olduklarını fark ettim.
Beş altı yıldır bu Kuranıkerim çalışmalarının semeresi olarak, tabii ki, bendeniz de kendi anladıklarım kadarıyla bir meal yaptım ve bunu insanların hizmetine sunmak üzereyim.
Hal böyle iken bir kendini bilmez akademisyen sadece son yazıma istinaden, cemaatlere, Kuranıkerim’e ve meale karşı aklında ne kadar olumsuz şeyler varsa onların hepsini bu fakire yamatarak saydırmış. Söyledikleri ilmi olsaydı onları söyler ve cevaplardım, bu zatın ismini de verirdim. Fakat öyle olmadığı için değmez diyorum. Bu adama Necip Fazıl’dan mülhem fikir ishaline demeyeceğim, çünkü söylediklerinde fikir yok, ama söz ve ağız ishaline yakalanmış bir tavırla hızını alamayıp boş lafları tekrar edip durmuş. Yani yaptığı ilmi bir eleştiri değil bir ahlaki tavır sergileme. Tanımadığım bu adam geçmişimi karıştırdığına göre o beni tanıyor. O zaman eleştirmek için yukarıdaki fikirlerimi de biliyor olması gerekmez miydi? Buna rağmen fakir için hiç söylenmeyecek şeyleri söylemesi bir ahlak problemi değil de nedir? Bu sebeple adı değmez diyorum. Ama böyle insanların olmasının da elbet hikmetleri vardır. Şeytanı Allah’ın boşuna yarattığını söyleyebilir miyiz?
Daha önce de yazdım, çizgilerimiz farklı da olsa düşünenlere karşı hep olumlu bir bakışım vardır, yanlış gördüğüm fikirleri eleştiririm ayrı. Ama hiçbir fikri ve ilmi varlığı olmayanların işportacı ağzıyla konuşmaları, çıkamadıkları yerlere birilerinin sırtına basarak çıkma arzusundan başka ne olabilir?
Allah hidayet versin.