Yabancı gazeteler ve dergilerde çıkan haber ve yazıları okurken, çoğu zaman yabancı meslektaşların sinirleri alınmış ya da duyguları körleşmiş insanlar olduğunu düşünmeden edemiyorum. Beni ve benim gibileri kolaylıkla ağlatacak konuları yazarken bile, neler hissettiklerini ele vermiyorlar.
Bizler ise tamamen nesnel kalmayı umarak bilgisayar önüne oturuyoruz, daha ilk cümleden eğilimimizi ele vermeden edemiyoruz.
Uluslararası Para Fonu İMF, Türkiye ekonomisiyle ilgili büyüme tahminini gözden geçirmiş ve daha önce 5.9 olacağı öngörüsünü 9 olarak değiştirmiş.
Önemli haber.
İMF her yıl bu zamanlarda ‘Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’ adıyla dünyanın içinde bulunduğu ekonomik durumla ilgili bilgileri ve temel verileri paylaşıyor. Bu yılın raporuna göre, Türkiye’nin yüzde 9’luk büyüme oranı, alanında bir rekor gibi. Yıl sonu değeri olarak Türkiye’yi İngiltere (6.8) takip ediyor. ABD’nin büyümesi yüzde 7’den 6’ya gerilemiş görünüyor. Almanya’nın büyümesi de önceki öngörülenden (3.6) daha geri (3.1) olacakmış…
Türkiye’deki büyüme pek çok sebebe dayanıyor. En önemlisi, pandemi dönemi şartlarında Çin’in değer kaybetmesini iyi değerlendiren sanayi üretimi.
Bu yıl için rekor büyüme öngören İMF gelecek yılla ilgili tahmininde biraz hasis davranmış gibi: (3.3).
Rapora göz atarken dikkatimi fakir ülkelerin durumu çekti. Gelişmişlerle gelişmekte olan ülkeler arasında ‘tehlikeli bir ayrışma’ olduğu belirtiliyor raporda.
Zihnim bu haberle meşgulken New York Times’ta ‘gelişmekte olan’ ülkesinden ‘gelişmiş’ bir başka ülkeye göçmeye çalışırken uluslararası sularda batan botlar yüzünden hayatlarını kaybeden insanlarla ilgili bir haberle karşılaştım.
Serinkanlı ifadelerle kaleme alınmış olmasına rağmen okuyanda duygu patlaması yaratabilecek bir haber bu.
Yalnızca bu yılın ilk altı ayında Akdeniz’in bir kıyısından diğer kıyısına doğru botlarla yola çıkmış olan insanlardan 2 bin 87’si sularda boğularak ölmüş. Ölenlerden 341’i kadın, 91’i de çocukmuş…
Bunların önemli bir bölümü Fas’tan kalkıp İspanya’ya geçmeye çalışan insanlar.
Ölüyorlar, sonra ne oluyor?
Haber bu soruya cevap vermeye çalışıyor.
Botları batınca ölen kişilerin cesedi bazen bir aya yakın sularda ortaya buraya savrulduktan sonra İspanya sahillerine vuruyormuş.
İspanya’nın Fas’a bakan sahilinde faaliyet gösteren bir cenaze evi suyun sahile getirdiği cesetlerle ilgilenme işini kendiliğinden üstlenmiş. Genellikle ceset sahile geldiğinde tanınmaz halde oluyormuş. Üzerindeki giysiden ve varsa cebindeki kendisine ait belgelerden kişiyle ilgili bilgi elde edilebiliyorsa, cenaze evi sahibi, ölenin Fas’taki yakınlarıyla temas kurma çabasına giriyormuş.
Zaman alıcı ve zorlu bir çaba olduğu haberden anlaşılıyor yakınları bulma işinin…
Genellikle aile bota binen yakınlarından ses çıkmadığını fark edince o kişiyi ülkelerinin kayıp bürosuna bildiriyormuş.
Cenaze evi ilk o büroyu arayıp cesedi kendilerinde bulunan kişi ile büroya kayıp olarak bildirilmiş olanlar arasında bir ilişki var mı araştırmasını yapıyormuş.
Bazen hakkında hiçbir bilgi bulunmayan cesetlerin kime ait olduğunun tamamen tesadüfen öğrenildiği de oluyormuş.
Kişinin kimliği öğrenildiğinde ne oluyor?
Cenaze evi sahibi doğru dürüst bir törenle gömme karşılığı karşı taraftan -ölenin yakınlarından- para talebinde bulunuyormuş. Yaklaşık 3500 dolar.
Haberden sahil kasabasında müslümanlar için özel bir mezarlık ayrıldığı anlaşılıyor.
Uzun uzadıya başka bilgiler de yer alıyor haberde.
Okurken duygulanmamak mümkün değil.
İnsan ülkesini neden terk eder? Bir başka ülkeye göç edeceğim derken sonunda ölüme sebep de olabilecek uyduruk botlara binmeyi nasıl göze alır?
Bir-iki kişi değil, binlerce insan…
Yalnız kendilerini değil, eşlerini ve çocuklarını da tehlikeye atıyorlar.
Hiçbir ülke -İspanya dahil- kaçak yollarla kendilerine gelenleri kabul etmediği için çoğu kez botlar avara kasnak denizde dolaşıp duruyor ve bir süre sonra batabiliyor.
Sahilin bu tarafında insanlar, kabul edilmedikleri için ölümle karşı karşıya kalmış olan hemcinslerinin varlığından haberli olarak geceleri rahat uyuyabiliyorlar.
Cenaze evinin sahibi ve kendisine işinde yardımcı olan çocukları da…
O iş de böyle bir iş işte.
Okurken zorlandım ve olayı haberleştiren meslektaşların böylesine duygusal bir konuyu dünya gündemine taşırken hislerini bir tarafa bırakabilmelerini şaşkınlıkla karşıladım.
Zor bir işi başarmışlar.
Ülkeler büyüyor, ancak büyümeden ülkedeki herkes nasibini alamıyor.
İMF raporundan şu bölümü aktarıyorum:
“Dünya çapında fukaralık, açlık ve yönetilemez borçlar yükseliş halinde. İşsizlik özellikle de kadınların işsizliği artıyor ve yakın zamanlarda elde edilmiş kazanımları tersine döndürüyor. Ekonomik eşitsizliğin merkezinde, aşılara ve sağlık imkanlarına erişimdeki sorun bulunuyor. Zengin ülkelerde destek -üçüncü- aşılarına sıra gelmişken, fakir ülkelerdeki insanların korkunç boyutlardaki yüzde 96’yı bulan kesimi hala aşısız durumda.”
Sanıyorum dünyamız büyük bir dönüşümün arefesinde.