Cenevre, Astana, 4´lü Zirve ve Suriye

Mustafa Kaya - 30.10.2018

Cenevre, Astana, 4´lü Zirve ve Suriye

Geçtiğimiz hafta Suriye sorununun konuşulduğu 4´lü zirve Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa´nın katılımıyla İstanbul´da gerçekleştirildi. Alınan kararlar ne kadar hayata geçirilebilir onu zaman içinde göreceğiz. Ancak başlamadan kafamıza takılan şu soruyu ifade edelim. Almanya genel hatları itibarıyla olası göçten etkilenme tehdidiyle karşı karşıya olduğu düşüncesiyle o toplantıyı çok önemsedi. Peki, Fransa´nın orada bulunmasının gerçek sebebi neydi? Dile getirilmeyen ama herkesin kabul ettiği bir gerekçe var aslında; o da Fransa´nın eski sömürgesi Suriye üzerinde hâlâ söz sahibi olarak kabul edilmesidir. Malum 1920-1946 yılları arasında Lübnan ve Suriye´de Fransa´nın manda yönetimi vardı. Macron o dönemin hatırına bu zirveye katıldı. Neyse bu konu şu an için bahsi diğer.

Şimdi asıl toplantının ilan edilen sonuçları ne kadar başarılı olabilir onu konuşalım. Her şeyden önce şerhlerimiz olsa da sorunun konuşulabiliyor olması önemli. Zaten Astana Süreci´nin iki önemli aktörü Türkiye ve Rusya´nın İran ile birlikte İdlib konusunda uzlaşmış olması, 4´lü zirvenin önemli bir köşe taşı oldu. Yeni bir sivil katliamının önüne geçilmesi ve terör örgütlerinin İdlib´i terk etmeleri için bir plan çerçevesinde anlaşılması kısmen de olsa bir rahatlamayı beraberinde getirmişti. Bu zamana kadar yapılan Cenevre görüşmeleri bir anlamda top çevirmeye dönüşmüştü. Bunun yanında Astana Süreci´nin başlatılmasının geç kalınmış bir adım olduğu daha iyi görüldü. Dikkat edilirse eğer Suriye konusunda hâlâ bir umut kırıntıları varsa bunda Astana´nın payı büyüktür. Ayrıca bilindiği gibi 4´lü zirvede Anayasa Komitesi´nin oluşturulması kararlaştırıldı. Şayet İdlib meselesi bir şekilde gündemden düşmeseydi, 4´lü zirvenin gündemi anayasa değil başka konular olacaktı. 

 

Bu arada ABD tarafında neler oluyor ona da bakmak lazım.

Mesela ABD 4´lü zirveden rahatsız olmuş durumda. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nauert, ?Hiçbir şey Cenevre´nin yerini alamaz. Bu bizim için, Cenevre sürecine bağlılığı teyit etmek için bir örnek ve bir neden. Biz Cenevre sürecini, Suriye´deki çatışmanın uzun vadeli siyasi çözümüne giden tek uygulanabilir yol olarak görüyoruz? diye açıklama yaptı.

Ancak Amerika Cenevre Görüşmeleri´nin kronolojisine bakıldığında toplam 8 görüşmede neden hiçbir mesafe kat edilemediğinin cevabını veremiyor.

Hatta bu görüşme trafiğinin sorunu daha da derinleştirdiği gerçeğini görmek istemiyor.

Malumunuz BM eski genel sekreteri, Ağustos ayında hayatını kaybeden Kofi Annan ile başlayan, Cezayirli Lahdar Brahimi ile devam eden, son olarak da Staffan de Mistura ile Suriye konusuna müdahil olan BM, Cenevre´den hiçbir sonuç alamamıştı. Hatta De Mistura da Kasım sonu itibariyle görevden ayrılacağını açıkladı. Diğer taraftan böyle bir tarihi serüvene rağmen ABD´nin Cenevre ısrarını anlamak aslında mümkün. Amerika Cenevre Süreci´ni Suriye´deki varlığı için meşruiyet zemini olarak görüyor. Zaman kazanma aracına dönüştürüyor. Sürekli top çevrilsin istiyor. Nasıl olsa ben oraya istediğim gibi yerleştiğim takdirde hangi kararları alırlarsa alsınlar son tahlilde kapıma mutlaka gelecekler diye düşünüyor.

 

Son olarak hep ifade ettiğimiz gerçeği bir kere daha vurgulamamızda fayda var. Suriye meselesinin doğrudan tehdit ettiği ülke Türkiye´dir. Türkiye, Suriye konusunu en başta yanlış okumakla ilk düğmeyi yanlış ilikledi. Şimdi bunu düzeltmeye çalışıyor. Bunda başarılı olmak çok zor ama imkânsız değil. Şimdi Türkiye şunlar üzerinde ısrarla kafa yormalıdır.

ABD-PYD ilişkisi stratejik işbirliğine dönüştüğüne göre Suriye´nin toprak bütünlüğünü sağlamak nasıl mümkün olacak?

Rusya yeni anayasa yapma sürecinde Suriye´de özerkliği savunursa, bu durumda Rusya ve ABD arasında oluşacak fikir birlikteliğine karşı hangi adımlar atılacak?