Kitap Haber’den Faik Öcal, Bu Ülke adlı esere dair bir değerlendirmede bulunuyor.
Bu Ülke'de yersiz yurtsuz oldum hep. Çareyi fildişi kuleme çekilmekte buldum. Bütün gözlerden ırak, Paris ve İstanbul arasında gidip gelecektim bir ömür boyu muhayyel ve gerçek, Balzac ve Lamia'yı ayrı sevecektim hakikat. Balzac hep baş ucumda olup konuşacak, Lamia başımın üzerinde susacak, susacak.
Bu Ülke'de kimliksizliği ve aidiyetsizliği sevdim. Hiçbir yere ait olmadım. Her kapıdan istediğim gibi girdim. Yüzümü ne Doğu'ya ne de Batı'ya çevirdim ya da Doğu da Batı 'da içimdeydi ve aralarında hiçbir fark yoktu. Sırtımı toprağa verip gökyüzüne bakmayı sevdim.
Sağcılarla işim olmadı, solcularla beraber olmadım. Sağım solum yoktu. Ben yönsüzlüğü, sevmiştim, bir fikre tarafgir olmamayı tercih etmiştim. Sağım solum olmadığı için yönsüz gidiyordum her yere, izsiz dönüyordum fildişi kuleme. Bu halimle ne Said Nursi'ye benziyordum zira hiç müridim/talebem yoktu ne de Kemal Tahir'e benziyordum zira sadece kendim için yazıyordum, bir yerlere mesaj vermiyordum.
Kendimi susturmak için okuyordum ve yazıyordum. Bu Ülke'nin kalemi kırılmıştı, ben de kaleme sarıldım. Bu Ülke kelamını yitirmişti, ben de fildişi kuleme çekilerek her kesle, konuşmaya çalıştım. Bütün kesimleri fildişi kuleme çağırdım. Gelen oldu, gelmeyen oldu. Severek gelen oldu, zoraki gelen oldu.
Herkes Bu Ülke'nin yetimi olmuştu. Kimse kimseyi dinlemiyordu, kimse kimseyi anlamıyordu. Suskunlar yaralıyordu, iç çekişlerin haddi hesabı yoktu. Kanın rengi belliydi ama değeri yoktu. Hayatlar çok ucuzdu.
Bu Ülke'nin insanları arasında köprüler kurmaya çalışıyordum, bağlantılar kuruyordum. Kaleme ve kelama inanmıştım. Kalemle yazacaktık kendimizi, kelamla anlayacaktık birbirimizi.
Umutluydum her şeye rağmen. Hayalimdi. Bir gün Bu Ülke'nin bütün çocukları fildişi kulemin gölgesinde bir araya gelecekti. Kimseler aramıza girmeyecekti. İnsanlar kendileriyle ve kaderleriyle savaşmayı bırakacaktı. Bu Ülke hepimize yeterdi. Savaşmak ve dövüşmek için bir neden yoktu.
Fildişi kulemin altına gömdüm kirli kelimeleri ve kaz ölülerini. "Kamus, namustur" dedim. Kamusu olmayanın namusu da olamaz. Penelop'in örgüsünü söküp attım. Yobazı sevmedim. İzmlere geçit vermedim. İlericilik ve gericiliğe de bir anlam veremedim. Sloganlara asla itibar etmedim. Kabil'den yana olmadım. Etiketlemelere yüz vermedim. Damgalamalara müsaade etmedim. Kendimi ne Batı'nın sözcü olarak gördüm ne de Doğu'nun perestişkarı bildim. Kendimi ne Batı'nın kültürüne hapsettim ne de Doğu'nun irfanıyla sınırladım.
Ben Bu Ülke'nin özgür yarınlara kavuşması için fildişi kulesine çekilen "münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi"ydim. Ülküm, Bu Ülke'nin bütün çocuklarının insanca bir arada yaşamasıdır. Bu Ülke'nin çocuklarından tek dileğim birbirini sevmeleri, birbirilerine saygı duymalarıdır. Unutmayın ki başka ülkemiz yok. Bu Ülke'de kardeşçe yaşamaktan başka çaremiz yok. Koşulsuz ve karşılıksız sevgi kurtaracak bizi, Bu Ülke'mizi.
Her çocuk bir sözdür, bir tohumdur, bir nehirdir. İstiyorum ki Bu Ülke'de her çocuk özgürce sözünü söylesin, kendince toprağında filizlensin, bir nehir olarak yatağında aksın. Sözle, tohumla, nehirle fildişi kulemle Bu Ülke arasındaki bağları arttırıyorum, köprüleri güçlendiriyorum.
Sözümü unutmayın: Özgür olun! Tohumu vaktinde toprağa atın! Nehirlere karışmayın!
Er-geç her nehir yatağını bulacaktır. Buna inanın.
Bu Ülke
Cemil Meriç
İletişim Yayınları
Yayına Haz. Mahmut Cemil Meriç
Sayfa 342
İstanbul, 2019