Tarih: 22.08.2020 00:31

Cemal Toptancı: Biden'ın Kürtleri Seküler Azınlık Kürtlerdir

Facebook Twitter Linked-in

Diyarbakır annelerinin PKK tarafından kaçırılan evlatları için verdiği mücadele ilk yılını doldurmak üzere... Geride kalan süreci ve HDP'nin bu direnişe karşı tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burada sadece HDP'yi muhatap almayalım, sorumuzu HDP ile birlikte siyasi ittifak kuran geçmişte kurulmuş ve yakın tarihimizde kurulmuş olan muhalif siyasi partileri de sorunun kapsamına alarak cevaplayalım. Diyarbekir annelerinin bir yıldır bütün dünyanın gözleri önünde evlatlarını terör örgütü PKK'nin siyasal kanadı HDP'den istemek üzere il başkanlığı kapısının önünde eylem amaçlı oturması, terör örgütüne verilen militan kayıplarından daha etkili olmuş Kürd çocuklarının kandırılma sürecinde bir kırılma olmuş ve Kürd halkı içinde geniş yankı bulmuştur. Korku yenilmiş yürekleri evlatları için dağlanan Kürd anaları birer Jeanned'Arc misali terör örgütünün ve onun siyasal kanadının gerçek yüzünü Diyarbekir'de dünyaya ilan etmişlerdir. Şimdi gelelim siyasetin bu eyleme nasıl baktığına... Diyarbekir analarının şanlı direnişi karşısında siyasetin de bütün mahfilleri sınıfta kalmış hatta özellikle muhalefette bulunan ve Kürdler üzerinde siyaset yapma hafifliğini verdikleri hamasi söylemleriyle mesaj olarak gönderenlere Kürd anaları başta olmak üzere ülkenin bütününde büyük bir samimiyetsizlik olarak görülmekte olup, bu pragmatist yaklaşımlarına bir an önce son vermelerini istenmektedir.

Diyarbakır Anneleri Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ve Babacan'a Tepkili

Başta bölge halkı olmak üzere CHP'nin ve HDP'nin özellikle Cumartesi annelerini sık sık dile getirmeleri ama Diyarbekir anneleri için en ufak bir mesajlarının olmayışı aslında bütün mağdur annelere karşı oldukça samimiyetsiz bir propaganda yaptıklarına inanmaktalar. CHP Genelbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun son 37. Kurultaylarında Cumartesi annelerine selam göndermesi Diyarbekir annelerine yönelik en ufak bir mesaj vermemiş olması bu söylediklerimin en canlı örneğidir. Ahmet Davutoğlu'nun Diyarbekir annelerini bir kez ziyaret eden il örgütleri, Ankara'dan Davutoğlu'nun telefonla konuşmaları bile, yeterli ve samimi bir duruş olmadığını bizatihi mağdur aileler dillendirmişlerdir. Ali Babacan terör örgütüyle iltisaklı oldukları tespit edildikleri için görevden alınan ve yerlerine kayyım tayin edilen HDP'li belediye başkanlarına sahip çıkarken, Diyarbekir anneleri hakkında geçen yıl gazetecilerin sordukları sorular içinde cevapsız bırakması da gerçek mağdur Kürdlerle ilgili suskun kalmaları da samimiyetten oldukça uzak bir duruş olarak hafızalara kazılmıştır. Aslında ne Ali Babacan'ın ne de Ahmet Davutoğlu'nun Kürdleri kast ettikleri tüm konuşmalarını kendilerine dikte ettiren bölgeden kendileriyle AK Parti'den arzu ettikleri makamları görmeyen ve beraber hareket ettikleri ve halkın içinde karşılıkları olmayan eskimiş siyasilerdir. Bunu bildikleri için de gerek Babacan'ın gerekse Davutoğlu'nun Diyarbekiranneleri için görünen bir girişimleri olmamıştır. HDP, Kürd çocuklarını dağa göndermede belediyelerini zaman içinde ara istasyonu olarak kullanmışlardır.

Çocukların kandırılarak dağa gitmelerinin Kürdlükle ilgilerinden çok kendileri için adeta bir iş bulma kurumu görevini ifa eden HDP'ye kanarak gidenler içinde pişman olup geri dönenlerden öğrenmekteyiz.

O Çocuklar ABD için  Kandırılan Çocukların Arkadaşları...

Sosyal medyada geniş ilgi gören, büyük takdir toplayan Diyarbakırlı simitçi, çiçekçi çocukların görüntülerinden hareketle, Diyarbakır'ın bugünkü çehresi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Sosyal medyadaki paylaşımlar, Diyarbekirli çocukların ne kadar güzel yürekleri olduğunu dünyaya göstermiş oldu. Cadde ve sokak köşelerinde buldukları yerlerde yiyecek ve içecek satarak geçimini sağlayan okul çağındaki çocuklar, kendilerine aç olduklarını ve kalacak yerleri olmadığını söyleyenlere hem yemek ısmarlıyor hem de kendi evlerine davet ediyor; görüntülerini bütün Türkiye sosyal medya başta olmak üzere ulusal medyada da duygulanarak izledi. Diyarbekirli çocukların Sosyal medyada verdikleri insanlık mesajını iktidar ve muhalefet partilerine yönelik seslendiklerini gelin sosyolojik bağlamda değerlendirelim. Şahsen bu sorunuz Diyarbekir anneleriyle ilgili sorduğunuz soru içinde bir bütünlük arz ediyor diye düşünüyorum. Terör nedeniyle sosyoekonomik yönden oldukça sıkıntılı bir bölgede yaşayan bu çocuklar yaşanan göçlerden oldukça olumsuz etkilendikleri ve PKK'nın siyasal kanadı partilerin bölgede uzun yıllar yerel yönetimlerdeki hâkimiyetleri özellikle bu yaştaki çocuklara yönelik uyguladıkları kültürel transformasyonlara rağmen yürekleri hâlâ insanlık mesajları veren bu vicdanlı yavrularımızın kandırılan arkadaşlarının da nasıl günümüz Suriye'sinde ABD için kandırılarak ölüme gönderildiklerini asla unutmayalım. Bu ülkenin başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere diğer bütün muhaliflerin bu Kürd çocuklarının yüreklerini sigorta etmeleri ve vicdanlarını karartmamaları için ittifak içinde oldukları HDP'ye bu olumsuz yaklaşım ve tasarruflarına da son vermelerini şart koşmaları insani  görevleridir.  Sosyal medyada birden birinci haber olan bu olayın sosyal devletin bölgede tezahür eden bu gibi görüntülere projeler üretmesi ve bu konunun sadece bölgede değil, batı metropollerine göç eden ve bugün üçüncü jenerasyonları tamamen kaybedilmiş Kürd inanç kültüründen uzaklaştırılmış bu yaştaki çocuklar içinde sosyolojik ve psikolojik araştırmalar yapmalıdır diye düşünüyorum.

ABD Başkan adayı Joe Biden'ın 7 ay sonra ortaya çıkan konuşmasındaki "Kürtler hususunda Erdoğan'a boyun eğmeyeceğim" çıkışıyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?

ABD siyasetinin Kürdlere dönük penceresinden baktığınız zaman, sadece samimiyetsiz olduklarını ve bu samimiyetsiz durumlarının da gerek Trump gerekse Biden açısından hiçbir farkları olmadığını ifade edelim. Erdoğan'ın ABD'yi hayal kırıklığına uğratan Kürdler için getirdiği demokratik haklar, bölgede Kürdler üzerinde oynamak istediği senaryoyu yeniden yazmaya sevketmiştir.

Biden'ın “Kürtler”iSeküler Azınlık Kürtlerdir

Aslında hayatı pahasına Kürdler için ortaya koyduğu samimi niyeti ve bu niyet çerçevesi içinde Türkiye'de heyecan uyandıran Çözüm Süreci bizatihi ABD tarafından istenmemiş ve onun içimizdeki ajanları tarafından sonuçsuz bırakılmıştır. Erdoğan'ı Kürdler nezdinde sıkıntıya sokmak için gerek ana muhalefet gerekse ana muhalefetle iltisaklı kaset senaryosunun aktörü FETÖ, nihayet sekülerKürdler açısından muvaffak olmuşlardır. Biden'in söz konusu ettiği Kürdler çoğunluk Müslüman Kürdler değil, ABD'nin önlerine bıraktığı çanağı yalamaktan zevk duyan seküler ve azınlık Kürdlerdir. Terör örgütü PKK ve onun siyasal kanadı HDP'ninKürdleridir. Şimdi gelelim daha önemli ve genel siyaset içinde hususa... her ne kadar muhalefet partilerince sosyal medyada ABD başkan adayı Joe Biden'nin Türkiye ve Erdoğan'a olan düşmanlığı için NYT'ye yaptığı açıklamanın yedi ay evvelki konuşmasıdır diye geçiştirilse de, eski-yeni muhalefet açısından tam bir rezalet olmuştur. Zira Joe Biden başkan olduktan sonra, yani geleceğe yönelik süfli görüşlerini açıklamıştır. Başkan olduğunda Türkiye'nin içişlerine karışacağını ve Erdoğan'ı devirmek için Türkiye'deki muhalefete destek olacağını açıklamıştır. Aslında Joe Biden'ın basın ve medyaya yansımayan Erdoğan hakkındaki olumsuz düşüncelerinin muhalefete iletilmesi hususunda çok daha önce görüşme yaptığı Osman Kavala ve gazeteci kimlikleriyle hitap ettiği Kadri Gürsel, Prof. Yaman Akdeniz, Ceyda Karan ve Aslı Aydıntaşbaş'la yaptığı rezil görüşme de en çok muhalefeti zor durumda bırakmıştır. Bu vesileyle Biden'in basına görüntülü yansıyan küstah konuşmasına karşı ana muhalefet ve diğer muhalefet mensuplarının sosyal medya üzerinde yaptıkları paylaşımlar milletin nezdinde hiç karşılık bulmamıştır. Hele hele CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun neredeyse zaman olarak çakışan ve medyaya yansıyan bu görüşme akabinde CHP teşkilatlarına yönelik “İktidara Geliyoruz” mesajları da ortada fol yok yumurta yokken ulu orta seslendirilmesi, CHP'yi ve dostlarını oldukça sıkıntıya sokmuştur diyebilirim. Milleti uykuda sanarak hareket eden basiretsiz muhalefetin, ülkenin menfaatleri aleyhine konuşan ve kendilerine açık açık destek vereceğini haykıran bir ABD başkan adayının yaklaşımı muhalefet kanadı tarafından yeteri kadar kınanmamıştır. Bunu bu millet elbette ki zamanı geldiğinde değerlendirecektir. 

Castro, “PKK ABD'nin petrol bekçisidir” demişti 

Bakın, Biden'in konuşmasının muhtevasını yıllar önce bizzat tanık olduğum bir anekdotumla size anlatayım. 1996 yılında İstanbul'da yapılan ve benim de katılmış olduğum uluslararası II. HABİTAT konferansına davetli olarak ülkemize gelen Küba'nın lideri Fidel Kastro, PKK hakkında yaptığı konuşmada; ”PKK, ABD'nin Petrol Bekçisidir” tespitini asla unutmayalım. Aradan 24 yıl geçtikten sonra Joe Biden tarafından adeta örtülü olarak dillendirilen bu gerçek, ABD'nin Suriye'de PKK/YPG'ye verdiği desteğin ana nedenini gayet güzel özetlemiş oluyor. Bu vesileyle günümüz ABD'nin başta Türkiye olmak üzere bölgede Kürdler üzerine inşa ettiği strateji de coğrafyada uzun vadeli bir iç savaş ve sömüreceği petrol adına paramparça edilmiş yeni haritaların ortaya çıkış gayretidir. Başta ana muhalefet olmak üzere bu durumu görmemezlikten gelen diğer yavru muhalefetin de günümüzde birer bekâ sorunundan ibaret siyaset aklına sahip olduklarını asla unutmayalım. Günümüz Türkiye'sinin en temel sorunu proje ve vesayet altında olan muhalefetin görüntüsünü verdiği oldukça gayri milli siyasetleridir. ABD'nin terör örgütü PKK ve onun Suriye'deki kolu YPG'ye verdiği Türkiye düşmanlığı görevini Türkiye muhalefeti artık görmelidir. Ne yazık ki, benim bu konuda bir vatandaş olarak kuşkularım var. Muhalefet bunu görmemezlikten gelmektedir.

Baykal'ın “Aday olma, olma, olma!” diye bağırdığı CB adayı

Kılıçdaroğlu'nun, "Gül'den neden bu kadar korkuyorsunuz?" çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu kendi başına hür iradesiyle hareket edemeyen ve onu bir proje olarak bulunduğu makamda oturtanların vesayeti altındadır. Sayın Abdullah Gül konusunda Kılıçdaroğlu'nun düşünceleri kendisine ait olmayıp bütünüyle vesayeti altında olduğu aklın talimatıyla yaptığı açıklamalardır. Zira CHP zihniyetince bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış hiçbir siyasetçi -ki buna siyasete sonradan giren darbeci generaller de dâhildir- Sayın Abdullah Gül kadar üzerinde olumsuz yorum ve yakıştırmalar yapılmamıştır. 2007'de Sayın Gül Cumhurbaşkanı adayı olarak gerek ilan edildiğinde gerekse seçilip Çankaya'ya çıktığında kurumsal bağlamda ona karşı cephe alan CHP'nin yayınladığı manifestolar ve oldukça seviyesi düşük yorumlar milletin hafızasında hâlâ bütün canlılığı ile hatırlanmaktadır. Sayın Gül'ün o zamanlar CHP Genel Başkanı olan Deniz Baykal tarafından TBMM'deki grup toplantısında “aday olma, olma olma!” diye yüksek bir ses tonuyla konuşma yapmasının asıl nedeni “Cumhuriyetin temel değerlerine karşı çıkış” olarak gördüğü Abdullah Gül'ün eşi Hayrünisa Hanımın başörtüsüydü. CHP'lilerin Sayın Gül hakkında aldıkları tavır ve Kılıçdaroğlu'nun söylemleri Sayın Güle hakaret olarak değerlendirilmelidir. Zira günümüzde Sayın Gül'e sahiplendiği görülen CHP'nin kendilerine önce bir özür borçlu olduklarını ve onun hakkında geçmişte seviyesizce sarf ettikleri sözler ve kullandıkları kelimeler için özür dilemelidirler ki, bu özrü ne CHP yapmıştır ne de 2018'de Kılıçdaroğlu ve Temel Karamollaoğlu ile direkt temas içinde olan Abdullah Gül dile getirmiştir. Bu özür çağrısını Gül yapmış olsaydı, bugün çok daha etkili bir siyasetçi olurdu. Ama gördüğünüz üzere bu şansını bile kullanmamıştır. 2018 de Sayın Gül için yaptıkları hamlelerden önce Sayın Gül'ün sadece Erdoğan'a karşı tavrı ve icraatlarıyla adaylıkta ittifakları söz konusu olamadığı için çekildiklerini medya önünde deklare etmesi de milletin gönlünde kendisi aleyhine bir gelişme olmuştur. CHP'ye Erdoğan karşıtlığı haricinde hiçbir dostluğu olmayan Temel Karamollaoğlu'nun da bu konuda takındığı tavır Sayın Gül'ün siyasetten büyük bir yara almasına sebeptir ve bundan böyle siyasette bir beklentisi kalmadığını açıklamasını zorlamaktadır. Bunu yapmadığı taktirde siyaset sosyolojisi açısından hem CHP hem de Sayın Abdullah Gül şu sorularla toplum nezdinde sorgulanacaktır.

2007'de Kemalizm'in değerleri adına Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığına karşı çıkan CHP, 2018 başta olmak üzere 2023 için de hâlâ Abdullah Gül'ü partisinin adayı olarak düşünüyorsa, o zaman CHP'nin Kemalizm konusunda samimiyetsiz olduğu bir kez daha gün yüzüne çıkmış olacaktır.

Abdullah Gül ise bugünden itibaren suskun kalıp onlara “ben bu işte yokum” demediği sürece onun içinde milli görüşçü edasıyla siyaset yaptığı süre içinde aslında kendisinin de hiçbir zaman milli görüşün değerlerine sahip olmayan bir kişi olarak siyaset yaptığı ortaya çıkmış olacaktır.

Kadın ve Aile Toplumu Özünden Koparma Aracı Görülüyor

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği'ni savunan feminist ve diğer topluluklar arasında geçmişte rastlanmayan HDP'li kadınların da görünmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürd kadınının ve Kürd gençliğinin bu kampanyalar karşısındaki refleksi nedir, sizce nasıl bir sosyal tablo söz konusu?

Kürd kadınını öncelikle inancından sonra da geleneklerinden uzaklaştıran, ateist Öcalan'ın projesine baktığınızda tek partili dönemin Anadolu kadınına reva gördüğü asimilasyonla eş değer ve hatta bizatihi kopyası olarak karşımıza çıkar. Gerek Kemalizm'de gerekse “Apoizm”de toplumu dönüştürme, özbe öz medeniyetinden koparma aracı olarak ne yazık ki, ailenin temel taşı olan kadın görülmüştür. Günümüzde “Cinsiyet Eşitliği” adıyla kamufle edilmek istenen sapık ve Lut Kavmi hayat tarzına ortaklaşa kapı araladıklarını ve toplum içinde büyük bir tehlike oluşturduklarını görmekteyiz. Bu konuda da Kürd kadınındaki transformasyona vesile olan terör örgütünün legal örgütlenmelerini, bölgedeki yirmi yıla yakın süreçte  illegal faaliyetleriyle başardıklarını söyleyebiliriz. Namus mefhumu konusunda militanlaştırılan kadın oluşumlarının günümüzde artık eski Kürd kadınlarını yansıtmadığını oldukça Kürdlükten uzak bir yaşam tarzı içinde olduklarını, özellikle üç ve dördüncü jenerasyonlarının yaşadıkları batı metropollerinde Kürd kimlik ve inancıyla bir ilgilerinin kalmadığını görürüz. Kadın konusunda terör örgütü PKK'nin siyasal kanadı HDP'nin il ve ilçe teşkilatlarında yaşanan gayri ahlaki durumlarını ve seçilmiş kadrolarınca nasıl tecavüze uğradıklarını da yakın günlerimizde basın ve medyaya yansıyan haberlerde üzülerek görüyoruz.

Sason Olayı ve Kürd Kadını

Bakın, size bu konuda Kürd kadını ve Kürdlerin namus anlayışlarını ağıtlaştıran bir  olaydan bahsedeyim... 1925 yılı, erken Cumhuriyet döneminde: “İnsan, hayvan, arazi ve ev vergileri vardır. Bu vergiler yılda bir defa tahsil edilir. Ancak tek partili CHP döneminde Sason ilçesi kırsalında yaşayan Mala Ali'ye Unus'un bulunduğu yöreye 2-3 ayda bir vergi almaya başlarlar. Günün birinde vergi almaya geldiklerinde 15-20 kadar asker ile beraber yüzbaşı, kaymakam ve müftü o köye gelirler. Askerin büyük çoğunluğu köyün girişinde kalır. İçlerinden 4 asker, yüzbaşı, kaymakam ve müftü vergi almak için köye girerler. Yüzbaşı köylüden birinin gelinine gidip ahlaksız bir teklifte bulunur. Kadına teklif eder etmez kadın hemen kocasına ‘bu kumandan benden vazgeçmiyor' diye bağırır. Ondan sonra yüzbaşı hemen ata binerek kaçar. Köylüler iki yerden ateş açarlar ama vuramazlar, yüzbaşı kaçarak kurtulur. Zavallı kaymakam, müftü ve tahsildar namus davasıdır diye öldürülür. Çevrede bulunan askerler oradan salimen ayrılırlar. Kürdlerin katili Abidin Özmen'i hükümet Sason'a olayın tahkikatı için gönderir, olay olduğu gibi anlatılır ancak, Abidin Özmen Kürdlerin namus uğruna işledikleri cinayet sebebini “Sason'da isyan çıkarmışlar” diye Ankara'ya rapor eder ve resmi siyasi tarihimize olay 3. Sason İsyanı diye geçer.

CHP ile HDP'nin ittifak kurmalarının temelinde görüldüğü üzere seküleristdüşünce yatar.

Röportaj: Cumali Dalkılıç 

Kimdir?

1950, Diyarbakır Suriçi doğumlu. Diyarbakır Ali Emiri Ortaokulu ve Diyarbakır Ticaret Lisesi'nden mezun oldu. 1967 yılında İstanbul Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden mezun oldu. "Devrimci Doğu Kültür Ocakları" üyesi oldu. 1978'de Diyarbakır Akıncılar Derneği Şube başkanı oldu. “Menzil Kitabevi” kurucularından. 1981 yılında kitabevi çevresinden ayrıldı. 27 Mart 1994'te Diyarbakır Sur Belediyesi Başkanlığına seçildi. Başkanlık görevi 3 yıl, 8 ay sürdü. 28 Şubat sürecinde Konya DGM Mahkemesince hakkında hazırlanan iddianameyle ceza kanunun 302. maddesinden yargılandı. Beraat etti. Ancak hakkındaki yargı kararına rağmen 28 Şubat sürecinde Yüksek Seçim Kurulu'nca görevinden alındı. Başkanlığı döneminde Ahmed-i Xan-i'nin meşhur eseri; ” Mem-u Zin” ve Victor Hugo'nun “Sefiller” isimli eserlerini tiyatro olarak kendi belediyesinin çalışanlarına sahneletti. Diyarbakır'da amatör kümede oynayan Alipaşaspor kulübünde başkanlık, Türkiye Modern Pentatlon Federasyonu, Türkiye Saymanlar Derneği ve Büyük Anadolu Gazeteciler Birliği'nde Yönetim Kurulu Üyelikleri görevlerinde bulundu. Evli, üçü kız, ikisi erkek beş çocuk babasıdır. Yayınlanan kitapları şunlardır:

Güneydoğu'dan Bir Başkan (Tema Yayınları, 1998)

Taşları Konuşan Şehir Diyarbekir (1999)

4123 Sayılı Afet Yasası ve Belediyeler (2001)

İnsan Hakları Açısından Yerel Yönetimlerin Görevleri (2004)

5272 Sayılı Belediye Kanunu, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ve Getirdiği Yenilikler. (2005)

Çevre Bilim ve Mevzuat Terimleri Sözlüğü (2008)

Yerel Yönetimler Bilim ve Mevzuat Terimleri Sözlüğü (2010)

Çevre ve Şehircilik Bilim ve Mevzuat Terimleri Sözlüğü (2012)

Çözülme, Erguvan Yayınevi, 2018




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —