O an ezberimde hazır olan: ?I speak English, but not very well.? kelimelerini sıralayıverdim. İki bayan, aradığımız insanı bulduk, sorumuzu sorabiliriz artık diye akıllarından geçirmiş olmalılar ki seri bir şekilde İngilizce konuşmaya devam ettiler. Onları anlamakta ve konuşmakta zorlanıyordum. Dağarcığımda yeterli kelime olmayınca dut yemiş bülbül gibi susuverdim. Kelimeler boğazımdan yukarı çıkmamış, çat pat İngilizcem para etmemişti. Bu sefer turistler, Almanca, İspanyolca hatta İtalyanca konuşabilir misin diye sordular. Her soruya cevabım ancak kocaman bir ?No!? olmuştu. Artık onlar konuşuyor, ben egzozu bozuk bir araba gibi tekliyordum. İpler onların eline geçmişti bir kere. Biraz da istihzayla karışık üzerine basa basa: ?Do you speak Turkish?? demesinler mi! Lisanla ilgili her şey benim için o an bitmişti. Bundan sonra konuşmanın, devam etmenin bir anlamı yoktu. Şaşırmış, üstelik mahcup olmuştum. Ne yapacağımı bilemiyordum. O an kendiliğinden ağzımdan: ?I speak Turkish, but not very well.? çıkmasın mı?