Cemaatlere ve tarikatlara operasyon

Ergün Yıldırım - 29. 08. 2018 / Çarşamba

Cemaatlere ve tarikatlara operasyon

Cemaatlere ve tarikatlara operasyon

 

Cemaat ve tarikatlar tartışmanın göbeğinde. Bu yapılar salt düzeyde bir teoloji değil. Bu nedenle tartışmalar da sadece dini alanla sınırlı yürümüyor. Cemaatlerin toplumsal ve siyasi ilişkileri de var. Bundan dolayı cemaatlerin sorunlarını sadece din anlayışlarına bakarak anlamamız mümkün değil. Bu nedenle sadece dindeki sapmalarını düzelterek onları ıslah edemeyiz. Toplumla ve devletle kurdukları ilişkileri ıslah etmeliyiz. Ancak bu toplum ve siyaset ilişkilerinin yüzyıllık bir bagajı var. Resmi ideolojinin yüzyıllık baskıcı ve ötekileştirici laiklik politikaları tarikat ve cemaatleri merdiven altına itti. Bu şartların mağduriyetleri içinde oluştular ve dolayısıyla çoğu zaman toplumsal yapıyla normal bir ilişki içinde yaşama imkanlarından yoksun kaldılar. Bunun sonucunda da bilinçlerinde, davranışlarında ve din pratiklerinde bazı problemler ortaya çıktı. Ama öte yandan alt ve orta sınıftan gelen insanlara kimlik sağladılar, üslup kazandırdılar ve onları sosyalleştirdiler. Hızlı kentleşme ve hızlı batılılaşma ile gelen değerler aşımı karşısında, geleneksel kesimlere manevi sığınak oldular. Sonuçta cemaatler-tarikatlar toplumdaki değişmeler ve çatışmalarla beraber yapılandılar. Türkiye ne yaşadıysa onlar da onu yaşadılar.

Tarikat ve cemaat yapılarının bazıları bugün gelinen noktada hem sosyal yapı açısından hem de dini pratikler açısından ciddi sorunlar ortaya koyuyor. Kapitalizmin ruhsuz paralarıyla, seküler yaşamın tüketim ve tatil kültürleriyle, kapalı yoz ilişkilerin kimi özellikleriyle imtihanlardan geçiyorlar. Devlet içinde ve Ak Parti içinde oligarşi oluşturma temayülleri gelişiyor. Kimi şeyh, emir ve liderlerin kendini mutlaklaştırması gibi çok ciddi sorunlar doğuyor. Bazıları her gün Ehli Sünnet deyip durmasına rağmen (kendisi gibi düşünmeyen ve inanmayanları küfürle suçlayarak) haricilik yaptığının farkında bile değil. Mesela bir cemaat, Muhammed Hamidullah, Mevdudi ve Seyyid Kutub´a kâfir diyor. Minarede ışık yakmanın da büyük günah olduğunu söylüyor. Bidat ve hurafelerin saçma sapan inanışlarında yüzenler de var. Yanmayan kefenleri yapıp bunları satanlar gibi? Dağ başında lüks evler inşa edip bunu tarikata hizmet diye sunanlar da cabası.

Bütün bu sapmaları, yanlışları ve çürümeleri önlemenin yolu hiçbir zaman salt güvenlikçi operasyonlardan geçmez. Elbette somut hukuka göre suç işleyenler hukuk karşısında hesap vermeli. Ancak genel politika açısından operasyonlarla cemaat ve tarikatları yola getirmek hiçbir zaman gerçek bir çözüm olamaz. Yüzyıldır olmadı zaten. Ayrıca operasyon yöntemi, Ak Parti açısından bir felaket olur. Kendi sosyolojisi ile derin bir çatışmaya girme anlamına gelir bu. Peki, ne yapmalıyız?

İlk yapılacak şey kritik yapmak ve yüzleşmektir. Bahsettiğimiz sapmaları, yanlışları ve çürümeleri cesaretle eleştirmektir. Aydınlar ve âlimler yapıcı ve bilimsel eleştiriyi sonuna kadar kullanmalı. Bu yöntemle kamuoyunu aydınlatmalılar. Fikri ve ilmi mücadele hem topluma hem de bu yapılara önemli açılımlar getirecektir. Ancak bu ilmi eleştiri ve aydınlanmayı yapan kişiler bu yapıların iftiraları karşısında korunmalıdır. Çünkü kendini mutlak doğru gören, yanlışlarını dogmalaştırarak kesin inanan ve menfaatleriyle dini pratiğe edenler eleştirilere karşı acımasız tepkileri ortaya koyabilirler. Alışkanlığa dönüşen yanlışlarını kimse kolay kolay kabul etmez çünkü. İkinci olarak kontrol sağlanmalı. Yurt, dershane ve benzeri yerler maliye, milli eğitim ve ilgili yerler objektif bir biçimde denetlenmeli ve sorumlulukları hatırlatılmalıdır. Üçüncü olarak bu konuda yasal düzenlenmeler yapılmalı. Cumhurbaşkanlığı´na bağlı ya da vakıflar şemsiyesi altında yapılandırmaya gidilmeli. Daha önce Evkaf ve Şer´iye Vekaleti´ne bağlı olan bu yapılar,(şimdi Şeriye Vekaleti olamayacağına göre) Evkaf Bürosu kurularak koordine edilebilir. Cem Evleri de vakıf statüsüyle diğer dini vakıflarla beraber buraya bağlanabilir.

Türkiye, toplumsal tarihinde hiçbir zaman din ve toplum ilişkilerini sadece diyanet gibi resmi yapılar vasıtasıyla sürdürmedi. Bu nedenle her zaman sivil ve gönüllü dini cemaatler olacak. Önemli olan bunlarla ilgili adil, demokratik ve Müslüman toplumun farklı taraflarını memnun edecek politikaların üretilmesidir. Burada hem devlete/siyasete hem de cemaatlere büyük iş düşüyor. Cemaatler kendileriyle yüzleşecek ve kendilerine gelen eleştirilere tahammül gösterip onlara kulak verecek. Devlet de yeni din politikası konseptini (laiklik de diyebiliriz) geliştirecek.