Ülkemizde ve coğrafyamızda din etrafında sürdürülen tartışmaların hiç sonu gelmemektedir. Başka bir ifade ile din, bizim kadim tartışma konumuzdur. Din hakkında konuşmak ve tartışmak, anormal ve rahatsız edici bir durum değildir. Anormal ve verimsiz olan şey, dine dair tartışmaların ve konuşmaların dinin ve insanın içini boşaltan verimsiz, yapay, sığ ve yıkıcı tartışmaların yapılmasıdır.
Uzun süreden beri kamuoyunda, din adına konuştuğunu iddia eden, kendilerini toplumda hoca olarak sunan, bir ilmi ve dini otoriteye sahip olduğunu vehmeden bazı kişilerin, cinsellik, kadın, sünnet, çocuk, fıkıh, mezhep ve Kur´an konularında gelişigüzel, niteliksiz ve cehalet ürünü olan sözleri tartışılmaktadır. Bu kişiler, hoca olmadıkları gibi, söyledikleri sözleri de ilmi bir tefekkürün, birikimin ve çalışmanın sonucu olarak dile getirmemektedirler. Bu kişiler, içinde bulundukları cehaletin, darlığın, ufuksuzluğun ve fikirsizliğin sonucu olarak dini ve toplumsal alanda otorite konumuna yükselmek ve toplumsal kesimler üzerinde nüfuz etmek için, kışkırtıcı gereksiz, verimsiz konuşmalar yapmaktadırlar. Malum kişiler, hoca, teolog, akademisyen ve alim olarak nitelenmeyi ve konumlanmayı hak etmemektedirler. Bu kişilerin yaptıklarına ve söylediklerine baktığımızda, bunların toplumsal alanda dini konularda ilmi otorite değil, cehalet provokatörleri olduğunu söyleyebiliriz.
Cehalet provokatörlerinin dini ve manevi alanı sürekli olarak bulandırma ve içini boşaltma girişimleri karşısında Cumhurbaşkanımız Erdoğan, soruna müdahale etmek zorunda kalmıştır. İçinde bulunduğumuz insani ve toplumsal durumu sağlıklı olarak değerlendirmeden kişilerin heva ve heveslerini dini görüş olarak dile getirmelerinin toplumda yarattığı sıkıntının farkında olan Cumhurbaşkanımız, kendi anlayışlarını güncellemeden din alanını verimsiz ve kısır polemikler konusu yapan provokatör cehaletin durmasını istemiştir.
Bireysel, toplumsal ve ümmetsel düzeyde sahip olduğumuz dindarlık tecrübemizi, yenilememiz, tazelememiz ve diriltmemiz gerekmektedir. Dindarlık tecrübemizi duygu, düşünce ve davranış düzeyinde yenileme ve tazeleme ihtiyacını, hiçbir şekilde dinde reform olarak sunmamak lazımdır. Fıtrat dini olan İslam´ın reforma ihtiyacı yoktur. Yenilenmeye, dirilmeye ve tazelenmeye ihtiyaç duyan, insanın ve toplumun kendisidir. Dini ve manevi alanda yetersizliklerimizi, açmazlarımızı ve köhnemişliğimizi dinin kendisine ait bir tartışma haline getirmekten kaçınmalıyız. Din alanında konuşmamız gereken, fıtrat dini İslam değil, içinde bulunduğumuz insani ve sosyal durumdur. Cehalet provokatörleri, insani ve toplumsal duruma dair hiçbir nitelikli ve ufuk açıcı bir analiz ve yaklaşım ortaya koymak yerine, dinin kendisini bizzat çekişme konusu haline getirmektedirler.
İslam, evrensel bir akide, ibadet ve ahlak sistemi ortaya koymuştur. İslam´ın akide ve ibadet sisteminde hiçbir değişiklik, müdahale veya revizyon yapılamaz. İçinde bulunduğumuz insani durumda dindarlık ve maneviyat tecrübemiz, akide ve ibadeti ahlak ve hak değerlerinden ayıran bir yöne doğru evrilmektedir. İslam´ın güzel ahlak olduğunu, Allah´ın ve kulların hukukunu korumanın İslam´ın olmazsa olmazı olduğu gerçeğini esas alan hukuk ve ahlak merkezli ruhsal, düşünsel, duygusal ve davranışsal tazelenmeye ihtiyaç duymaktayız.
İmanı ve ibadeti ahlak ve hukukla bütünleştirmek yerine kadın, cinsellik ve şiddet konularında yüzeysel ve sığ sözler sarf ederek İslam´ın ve insanın içinin boşalmasına hizmet eden cehalet provokatörleri, toplumun İslam´dan, maneviyattan, hukuktan ve ahlaktan soğumasına, uzaklaşmasına ve yabancılaşmasına neden olmaktadırlar. Cinsellik, kadın ve şiddet konularının, akide-ibadet-maneviyat-ahlak-hukuk bütünlüğü içinde konuşulması, tartışılması ve bu konularda önümüzü açacak, bizi geliştirecek derinlikli, tazeleyici ve nitelikli bir zihniyet oluşturulmalıdır. Cehalet provokatörleri, kadın, cinsiyet ve şiddet konularını İslam´ın ve Müslümanların yumuşak karnı olarak istismar etmekte, kaşımakta ve kışkırtmalarda bulunmaktadırlar. Cinsiyet ve şiddet konularının bir istismar ve kışkırtma aracı olarak kullanılmasına engel olmak için bu alanlarda İslam´a ve insana yakışır hukuki, insani, ahlaki, manevi ve sosyal perspektifler üretilmelidir.
Din adına konuşarak söylediklerini tartışılmaz kılmak isteyen, kendilerinde ilahi ve manevi otorite gücü vehmeden kişiler ve kurumlar, coğrafyamızın her tarafında bulunmaktadır. Hiçbir insani kurum veya söylem kutsal değildir. Allah, kendisi adına insanların hayatını kontrol etmek için hiçbir kişiye, kuruma veya yapıya ilahi bir görev vermemiştir. Bazı kişiler, sınıflar, kurumlar ve yapılar, Allah adına konuştuklarını iddia etmekte, heva ve heveslerini kutsallaştırmaktadırlar. Kur´an dışında dini alanda söylenilen ve yapılan her şey, insanlar tarafından söylenmiş ve yapılmıştır. İnsani olana hiçbir şekilde dini otorite pozisyonunu verilmemesi, hiçbir insani söz ve düşüncenin kutsal muamelesi yapılmaması gerektiğinin anlaşılması lazımdır. Her türlü insani söz, düşünce ve davranışı akıl ve vahyin süzgecinden geçirmemiz, eleştirmemiz ve değerlendirmemiz gerekmektedir. Cehalet provokatörlerine karşı dinimizi, maneviyatımızı ve dindarlığımızı Kur´an, akıl, kalp ve tefekkür üzerine bina etmek için insani varlığımızı yenilemek için sürekli çaba göstermeliyiz.