Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde kurumların yeri ve nasıl çalıştığına dair tipik örnek, Merkez Bankası’dır. Merkez Bankası, çünkü kanunen bağımsız olduğu gibi, işlemlerinin etkisi de kısa sürede piyasalarda görülüyor.
Konuya TCMB’nın yeni başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun son açıklamasıyla başlayalım. Bloomberg TV’de Çağan Koç soruyor: İki yılda üç başkan değişmesi, TCMB’nin bağımsızlığını kaybettiği düşüncesine yol açtı, ne dersiniz?
Başkan Kavcıoğlu, cevaben, TCMB’de kararların “Para Politikaları Kurulu” tarafından alındığını söylüyor, “kurul” vurgusu yapıyor; bu bir… İkincisi, TCMB’nın “hukuken bağımsız” olduğunu söylüyor; yani bankanın hukuki statüsünü öne çıkarıyor.
Dikkat ettiniz mi, güven vermek için “kurul” ve “hukuk” kavramlarına başvuruyor; Cumhurbaşkanı’nın TCMB üzerindeki yetkilerinden bahsetmiyor.
‘LAF DİNLEMEDİ’
CB sisteminin devlet yönetiminden yarattığı en büyük sorun budur: Kurallar, kurumlar ve kamusal hukuki statüler Cumhurbaşkanı’nın muazzam yetkileri ve siyasi ağırlığı karşısında zayıflamış, ‘formalite’ haline gelmiştir.
Bunun en veciz ifadesi “laf dinlemedi, görevden aldık” ifadesidir.
Halbuki modern devlette merkez bankaları “laf dinlemesinler” diye araçsal bağımsızlığa sahiptirler: Politik iradenin seçim hesaplarına, siyasi davranışlarına bakmadan milli ekonominin orta ve uzun vadeli istikrarını gözeterek para politikası uygulasınlar diye…
Politikacının seçim hassasiyetiyle, para politikalarının zorunlu olarak orta ve uzun vadeli olması arasındaki çelişkiyi adeta ekonometrik olarak ispat eden iktisatçılar Finn Kydland ve Edward Prescott 2004 Nobel İktisat ödülünü almışlardır.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını anayasaya yazmak gerektiği savunan Friedrich von Hayek gibi büyük iktisatçılar da az değildir.
GERİYE GİDİŞ
Bizde Ecevit hükümeti döneminde Kemal Derviş’in yönetimindeki 2001 reformlarıyla MB başkanı, yardımcıları ve Banka Meclisi üyelerinin atama ve görevden alınma usulleri “siyasi iktidar karşısında bağımsızlık sağlayacak şekilde” düzenlenmişti: Atama ve görevden almalar “tek imza” ile değil, Bakanlar Kurulu veya Üçlü kararname ile ve beş yıl gibi sürelerle mümkün olacaktı…
Bu konuda Gül Özatay’ın doktora tezine bakabilirsiniz: (https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/28186)
Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve Başbakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu imza vermeyerek TCMB’nın bağımsızlığını korumuşlardı.
CB sistemi ise “tek imza” kuralını getirdi…
375 ve ardından 703 Sayılı KHK’larla atama şartları gevşetildi, TCMB’de ve bütün bürokraside “kurumsal hedeflere ulaşılamaması” gerekçesiyle Cumhurbaşkanı’na her an yönetici değiştirme yetkisi verildi.
İşte iki yılda üç TCMB başkanı değişti.
Bunun sorunlarını yaşıyoruz: 130 milyar dolarlık rezerv erimesi, para politikalarında güvensizlik, faizin de enflasyonun da dövizin de yükselmesi…
KANUN TEKLİFİ
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yeniden kanunla, hatta mümkün olsa anayasaya yazarak inşa etmek gerektiği açık.
İyi Partili Grup Başkanı Prof. İsmail Tatlıoğlu, Merkez Bankası’nın başarılı eski Başkanı Durmuş Yılmaz ve iktisatçı Erhan Usta geçen hafta Meclis’e bir kanun teklifi verdiler.
Beş sayfa tutan gerekçede, 2001-2016 arasında TCMB başkanları Süreyya Serdengeçti, Durmuş Yılmaz ve Erdam Başçı’nın beş yıl görev yaptıkları, ardandan, Murat Çetinkaya’nın 3 yıl 3 ay, Murat Uysal’ın 1 yıl 4 ay, Naci Ağbal’ın sadece 4 ay görev yaptıkları anlatılıyor!
Piyasalardaki çalkantıların grafiği gibi bir tablo!
Gerekçede, mesela Amerika’da 34 yılda 4 Fed Başkanı’nın geldiği, Avrupa Merkez Bankası başkanının görev süresinin en az 7 yıl olduğu anlatılıyor. Bu da istikrar ve güven grafiği!
Gerekçede “Merkez Bankası’nın karar alma organlarındaki üyelerin işlevlerinin ve bağımsızlıklarının sürekli olması kurumsal bir önkoşuldur” tespiti yer alıyor.
İktidar bu “önkoşulu”u kabul eder mi?
Yüksek kamu görevlerinde istediği an atama/azil yapma yetkisinin liyakat ve süre şartlarıyla rasyonel kurallara bağlanmasını, kurumların işlevsel ya da araçsal bağımsızlığını kabul eder mi?
Bu soru, sadece TCMB için değil, siyasi genel müdürlük haline getirilmiş HSK için de geçerli…
Bunu kabul etmezse “reform” sözü, iktidarın beklediği etkiyi ve siyasi güveni yaratmıyor işte.