Tarih: 20.07.2019 09:33

Çarın füzeleri ve Padişah´ın hayalleri

Facebook Twitter Linked-in

Donald Trump yönetimi ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki mevcut anlaşmazlık Türkiye´nin Rus S-400 füzelerine sahip olmasıdır.

Bu adım, iki ülke arasındaki ilişkileri belirleyen siyasi ve askeri kararlarda derin bir değişim yaratıyor.

Türkiye şu anda hangi ittifakın üyesi? Washington ve Ankara arasındaki mevcut krizin düğümlendiği soru bu.

Bu sorunun cevabını The New York Times İstanbul muhabiri şöyle verdi: 

Erdoğan hiç kimsenin yanında durmuyor, o sadece kendi yanında duruyor.

Genel olarak Türk-ABD ve Türk-Batı ilişkilerindeki sorun, esas olarak Erdoğan´ın Türk devlet politikasını yönetmede ortaya koyduğu değişimden kaynaklanıyor.

Erdoğan´ın emelleri, popülist eğilimleri, II. Dünya Savaşı´nın ardından Osmanlı Devleti´nin yenilgisinden sonra inşa edilen modern Türk devletine karşı ideolojik duruşu bu değişimin hacmini belirliyor. Yeni bir Türkiye inşa etmeyi amaçlıyor.

Fransız Le Monde gazetesinin dediği gibi, Rusya´nın ihtişamını canlandırmak için çalışan ´yeni bir Çar´ın yanı sıra, Türkiye´nin tarihini yeniden yazan ´yeni bir padişah´ ile karşı karşıyayız.

Rus-Türk yakınlaşmasının güçlenmesinin sebeplerinden birisi de Suriye krizindeki gelişmelerdir. İki ülkenin krizin karşı tarafında duruyor olmaları, her birinin kendi yöntemiyle bunu fırsata çevirmesine izin verdi.

Moskova, kendini saldırılardan korumak için Türkiye´nin muhalif İslamcı savaşçılar üzerindeki nüfuzunu kullandı. Putin ile Suriye rejiminin iyi ilişkiler içinde bulunması, Ankara´ya Suriye´nin kuzeyinde kendi amaçlarına hizmet edecek güvenli bir bölge oluşturma imkanı verdi. Rejim baskınlarından ve varil bombalarından kaçan muhalif savaşçıları korumak ve yerlerinden edilmiş kişilerin Türkiye topraklarına girmelerini engellemek için bir toplanma alanı oluşturulmuş oldu.

Dolayısıyla Soçi´deki Rus-Türk ikili anlaşması ve Astana anlaşması (İran´ın katılımıyla) ABD´nin Suriye krizini çözme çabalarının yerini alan alternatif hamleler olmuş oldu.

Putin, Erdoğan´ın Obama yönetimini önlemeye çalışmamakla suçladığı başarısız darbe girişiminden sonra Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan bu çıkmazdan da yararlandı.

Darbe girişiminin ´ana aktörü´ olan muhalif Fethullah Gülen´in hem Obama hem de Trump döneminde Türkiye´ye teslim edilmesi reddedildi ve hala yönetimin himayesinde ABD´de yaşıyor.

Putin ise darbe girişiminin başarısızlığının ardından Erdoğan´ı tebrik eden ilk kişi oldu. ABD, Türkiye Cumhurbaşkanı ile temas kurmak için üç gün bekledi. Ayrıca telefon Obama´dan değil Dışişleri Bakanı John Kerry´den geldi. Kendine farklı bir misyon yükleyen Erdoğan, bu iki tavır arasındaki farkı unutmadı. Zira kendisi darbeye karşı ´zaferini´ Türkiye için ´yeni bir bağımsızlık ilanı´ olarak görüyor.

Rus füze anlaşmasına dair hareketliliğin bu darbe girişiminin üçüncü yıldönümünde gerçekleşmesi iyi hesaplanmış bir tesadüf.

Rus füze anlaşması görünüşte askeri bir anlaşma. Türkler savunma yeteneklerini geliştirmek için buna ihtiyaçlarının olduğunu dillendirip duruyorlar.

2,5 milyar dolar ödediler ve ABD´nin güvenliği veya çıkarları için tehdit oluşturmayacağını iddia ediyorlar. Ancak Washington bunu, Türk askeri ihtiyaçlarını aşan siyasi bir değişim olarak görüyor, zira NATO korumasının bu ihtiyacı sağlayabileceğini düşünüyor.

Özellikle NATO mevzuatının beşinci bölümü, herhangi bir üyesi saldırıya maruz kalması durumunda tüm üye devletleri o devleti savunmaya mecbur kılıyor. Bu, Türkiye´nin korunmasının, Rus füzeleri tarafından değil, NATO koruması altında gerçekleşmesi gerektiği anlamına gelir.

Türk kararına doğrudan Washington´ın cevabı, ABD Savunma Bakanlığı´nın Rus füzelerinde çalışan radar sistemlerinin ABD uçaklarının teknolojik sırlarına nüfuz edebileceği korkusu nedeniyle Türkiye´ye F-35´leri tedarik etmeyi durdurmak oldu.

Türkler ise bu füzelerin bir saldırı sistemine sahip olmadığı, Türkiye´nin kontrolü altında olacağı, NATO ya da ABD savaş jetleri sistemleri için tehdit oluşturmayacağı yanıtını veriyorlar.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, ABD kararının iki ülkenin stratejik ilişkilerinde onarılamaz bir hasara yol açacağını dolayısıyla yanlış bir karar olduğunu ifade etti.

ABD´nin Türkiye aleyhinde attığı diğer bir adım ise, Amerika´nın düşmanlarının cezalandırılmasını öngören yasa (Katsa -Caatsaa- Yasası olarak da bilinir)  hükümlerini uygulamaya koymasıdır.

ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye´deki İncirlik üssünden yapılan operasyonları gözden geçirmeyi düşünüyor.

Türkiye´yi tamamen dışlamanın veya NATO´ya üyeliğini dondurmanın zorluğu bilindiği için, Washington başka yaptırımları devreye koyabilir. Türk mali kurumlarıyla ilişki kurmayı durdurma, Türk yetkililere vize vermeme ve ABD bankalarındaki hesaplarını dondurma gibi yaptırımlara yönelebilir. Bu yaptırımların Türkiye ekonomisindeki mevcut krizi derinleştirmesi doğaldır.

Askeri meselenin ötesine geçen S-400 füzelerini edinme kararına yol açan pek çok unsur var. Bu unsurlardan ilki, Erdoğan´ın bizzat kendi şahsıyla ilgilidir. Kendisini bağımsız karar alabilecek bir güçte görüyor, NATO üyeliğinin getirdiği yükümlülükleri dikkate almadan ve sonuçlarından bağımsız olarak hareket edebileceğini düşünüyor.

Erdoğan, ülkesini uluslararası kararlar alma ve uluslararası ittifakları çeşitlendirme yeteneğine sahip bir süper güç olarak görüyor. Bu türden tavırlar tutumlarda çelişkiye yol açıyor, bir yandan Erdoğan, Washington ile ilişkilerin önemine ve Türkiye´nin stratejik müttefikliğine vurgu yaparken, diğer yandan her türlü taahhüdü ihlal eden politikalar izliyor, ABD´nin çıkarlarını ve Batı ülkelerinin çıkarlarını tehdit ediyor. Aslında bu türden çelişkili tutumlar Türkiye´nin de çıkarlarını tehdit ediyor.

Bu politik başarısızlık, Erdoğan´ın politikalarını karakterize eden popülizmden kaynaklanıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasal konumunu güçlendirmek ve AKP´li eski yol arkadaşlarının yanı sıra muhaliflerinin baskısına direnmek için popülist politikalara başvuruyor.

Kaynak: independentturkish.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —