Hemen her gün kan dondurucu cinayetler işleniyor. Kadın, çocuk, erkek. Ağırlık kadınlarda. Ölen insan ve insanlık. Ekranlara, medyaya yansıyanlara bakmaya yürek dayanmıyor. Cinayetlerin boyutları, tarzları ürkütücü.
İnsanın bir değerinin olmadığının göstergesi. Kimileri oldukça kıymetli kimileri umursanmıyor ve ölümlerinden haz alınıyor. Bu topraklarda, kültürde, coğrafyada vahşetin bu denli tırmanması nedensiz değil. Nedenler üzerine bile tartışılamıyor. Olayların boyutları çok farklı seyrediyor. Âdeta ideolojik bir görünümü var.
Yeni dünya kültürü değil bu. Özellikle egemenlerin kendilerinin dışındakilerine hayat hakkı tanımadığı, insan yerine koymadığı bir süreç.
Hayvanlar da birer canlı. Hayvan hakları ve koruması insandan önce geliyor. Ağaçlar bile insandan değerli. Oysa her şey insan ile var. İnsanın olmadığı bir dünyayı düşünemeyiz. Yaratılan her şey insan için. Ölçüsü ve değeriyle anlamlı.
Coğrafyamızdaki savaş kültürü yüzünden insanın hiçbir değeri kalmadı. Nedenlerin alabildiğine kabartılması cinayetleri ve ölümleri hızlandırıyor. Irklar, mezhepler, ideolojiler, düşünüşler suç unsuru. Böyle olunca insanın birbirini anlaması, yakınlaşması beklenemez. Birbirini bir kaşık suda boğacak kadar kindar ve gerilimli.
Caniler cinayetlerinin ardından kimi sarhoş olduğunu, hiçbir şeyin farkında olmadığını söyleyebiliyor. Bunlar da suçları hafifleten nedenler.
Bir ırkın kanı çok kıymetlidir, rengi bile farklıdır kendilerine göre, soyludur, asildir. O ırk mensubunun kendinden olmayanı gerekçesi ne olursa olsun bir üstünlüğe sahiptir. Tuhaftır ki, henüz çok yeni, isim veremeye gerek yok, üstün ırka mensup biri, aşağıladığı ırkın bir kızını iğfal ediyor. Kız intihar ediyor. Diğerinin üstünlük gerekçesi serbest olmasını sağlayabiliyor. Yasalar, yönetenler onu rahatlıkla koruyor. Tersi bir durum olsa yer yerinden oynuyor.
Siyasal, mezhep gerekçesi, ideolojik nedenden ötürü biri öldürülmüşse, onun gömülme hakkı bile olamaz. Yakın zamanda Kayseri’de yaşandı bu durum. Bu örnekleri çoğaltmak kolay.
Kapitalist sistemde kadın bir araçtır. Kadının sahip olduğu unsurlar pazarlanır. Bu da karşısındaki de sonuçta insan, etkilenmemesi düşünülebilir mi? Bir arabanın pazarlanması, bankada paranın pazarlanması için birer araç.
Bu cinayetler hangi yüzyılda işleniyor, hangi kültürün insanı, hangi eğitimlerden geçiyor?
Materyalist bakış insanda sınır bırakmıyor. Sınırsızlık birilerini yüceltirken birilerini eziyor. Birileri refah içindeyken birileri sürünüyor. Dengeyi sağlayan hiçbir maneviliği yok bu hayatın. İstendiği kadar insanlara iyi olun, vahşi olmayın, cinayet işlemeyin diye söylensin, yasalar çıkartılsın, sonuç değişmiyor.
Amerika sokaklarında bir siyahî dünyanın gözleri önünde vahşi bir biçimde öldürülebiliyor. Savaşlarda misket ve kimyasal bombalar yağdırıyor. Onların gözünde ölenler insan değil. Bunlar birbirine örnek oluyor. Kendi insanı ölünce kıyamet kopuyor, yer yerinden oynuyor. Onun bedeli karşı taraf için çok daha ağır olabiliyor.
Yoksul insanlar da kimi nesnelere sahip olmak istiyor, istiyor ama alacak gücü yok. Genç kızlar, aileleri evlerine güç belâ ekmek götüren bir ortamdadırlar. Bu insanlar yemiyor içmiyor o nesnelere sahip olmak için çırpınıyorlar. Çocuklar ise annelerini, babalarını rahatlıkla öldürüyorlar, istediklerini elde edemediklerinden.
Haramın ve helâlin sınırları yok. Kimi şeyler bazılarına helâl iken kimilerine ise bırakın helal olması onlara bakmaya bile hakları olmuyor.
Hırsızlıklar, gasplar birer meslek ve para kazanma, elde etme gerekçesi ve aracı. Mahrum edildiği şeyleri gayrimeşru yollardan elde etmeye bakıyor. Cinayetleri işleyenlerin veya işlenenlerin, eğitimleri, hangi kültürün insanı olduklarına dair bir değerlendirme yapılmış mıdır? Bunlar hangi okullardan geçmişlerdir, nasıl bir eğitim almışlardır?