Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet veya gazap duymaya öfke denir. Öfke kontrol edilebilen bir duygudur. Değiştiremeyeceğiniz durumlar karşısında öfke duyarsınız. Öfke bir problem çözme aracı değildir. Güç kontrolü duygusu verir. Kültürel donanımı yetersiz olanlarda durum tersi olabilir. Entelektüelin öfkesi bambaşka bir tepki biçimidir. Entelektüel, aykırı düşünen, her şeyi soran, düşünmeden kabullenmeyen, kabullendiğini bile sorgulayan insandır. Bütün değerleri sorgular entelektüel. Müslüman entelektüel sorgular ama dinin kurallarını kabul eder.
Hüseyin Su, Şule Yayınlarından okura sunduğu Entelektüel Öfke Nuri Pakdil kitabına entelektüel kavramını açıklayarak başlıyor. Edward Said ve J. P. Sartre´ın düşüncelerini de göz önünde bulundurarak, ?Müslüman entelektüel, hem naslara iman edip hem de iman ettiği bu sınırları entelektüel bir cüretle aşabilir mi?? sorusu etrafında düşüncelerini dillendiriyor. Konuşurken, yazarken, tartışırken, tavır alırken Müslüman ve entelektüel olmanın veya olamamanın çelişkisi ve Müslümanların yaralı bilincinin bu husustaki açılımları üzerinde düşünüyor.
Fikir kulesinden inen entelektüel Pakdil
Nuri Pakdil´i daha lise yıllarında tanıyan Hüseyin Su, onun düşünce dünyasını anlatmanın gerekliliğine inanıyor. Özellikle de piyasa adamı olmaktan özellikle itina eden Pakdil´in son yıllarda çokça görünür olması veya meydana çıkması Su´yu düşünmeye sevk etmiş ve bu eserin meydana çıkmasına sebep olmuştur. Pakdil bir entelektüel olarak ütopya ve ideal adamıdır. Kuru kalabalıklarda, agoralarda dolaşan adam değildir. Aslında Pakdil halkın içindedir ama kendi fikir kulesinde yaşamaktadır. Çünkü onun kurmak istediği bir dünya vardır bu dünya için insan yetiştirmektedir. Dergi, edebiyat, sanat, iş onun idealine ulaşmak için birer vesiledir. Her şey düşüncesindeki dünyaya hizmet için vardır. Ama son yıllarda fikir kulesinden inmiş veya indirilmiş, sürünün içine çekilmeye çalışılmaktadır.
Her şeye burnunu sokan, kendini ilgilendirmeyen konularda da sorumluluk alan, kariyerini riske atabilen, çıkarlar gözetmeyen insan entelektüeldir. Bilime inanır ve herkese, her duruma göre karşıdadır, muhaliftir. Entelektüelin sorgulamayacağı konu yoktur. Uyumsuz, huysuz ve geçimsizdir. Arıza çıkarmakla görevlidir. Yalnız, karşı ve aykırıdır. Sürgün ve yabancıdır. Tek ü tenhadır. Kendisi ile bile geçinemeyecek kadar geçimsizdir.
Nuri Pakdil, bir entelektüel olarak kimseye benzemez. Mermilerle konuşup yazan bir yazardır. Edebiyat dergisinin dağıtımı için ?Bu cephaneliği kamyonla götür ve dağıt Anadolu´da? ifadesi onun nasıl keskin bir insan olduğunu göstermeye yeter.
Parola: Bir adım daha ileri
Müslüman bir entelektüel olan Pakdil´in parolası ?bir adım daha ileri!?dir. Öfkesi, hıncı ve inadı kutsaldır. Keskin bir bilinç sahibidir. Dayanmasını bilemeyenleri yakan bir tavrı vardır. Çelik adam olarak nitelendirdiği ideal Müslüman kendisidir. Dik kafalılıkla kolaçan ederek ve kayalardan taş kopararak yaşar hayatı. Yokuş bile olsa koşulacaktır. Onun normali yoktur. Her zaman enleri yaşar ve yaşatır. Sürekli nöbettedir.
Pakdil kendi sesini oluşturmuş bir entelektüeldir. Dinlemesini bilenlere ulaşır sesi. Kuyunun ağzında bile olsa Pakdil´in sesine aşina olmayanlar bir şey elde edemezler ve zaten Pakdil onlardan bir beklenti içinde değildir. Sesinin duyulmadığını sadece seyredildiğini belirtir.
Çevresindeki insanlara bir direnme bilinci aşılar. Var olma bilinci yükler. O bilinçle bütün hayat kademelerini, katmanlarını belirlemesini, şekillendirmesini ister. Birilerinin peşinden sürü halinde yürüyenlerden hoşlanmaz. Onun yanında olmak bir ateşi avuçlamak gibidir. Dayanabilen kalır. Pakdil, bir sestir. Hem de kendine mahsus bir ses. O sesi duyan, ona kulak veren insanlar arar ve devrimci bir bilinçle yaşamayı önerir.
Çelik Adam
Hüseyin Su, Pakdil için ?Çelik Adam? yakıştırmasını yapıyor. Bu ifade aslında Pakdil´in kendisine aittir. Su, üstadının eserlerinden çıkardığı bu ibareyi Pakdil için kullanıyor. Çünkü o kadro içinde bir tane Çelik Adam vardır. O da Pakdil´dir. Umutsuz, kinsiz, öfkesiz, heyecansız insanlara bel bağlamayan kinini yenileyerek yaşayan bir aykırı adamdır Pakdil. Pakdil uzun yol yürüyüşçüsüdür, direnişçidir. Çelik Adam: kin, öfke ve gerilim sahibidir. Bunun nedenleri uzun uzun tahlil edilebilir ama Pakdil´in yaşadığı dönem göz önünde bulundurulursa daha iyi anlaşılır. Çelik adamın üç şehri onun şifresidir: Mekke, Medine, Kudüs. Onun üstünde de bir tül gibi İstanbul.
Çelik Adamın folklorik düşünceyle, siyaset ve inançla ilgisi yoktur. O yazmak için yazmaz, okumak için okumaz. Hedefine uygun olarak okur ve yazar. Her eyleminin bir amacı vardır. Maraş, Mekke, Medine, Endülüs, Cezayir, Şam, Kudüs, Asya, Afrika ve bütün yeryüzü onun hedefidir. Önce ülkesi sonra kıtası ve daha sonra da dünya karşısındadır. Sırayla hepsini hizaya getirecek bir nizama sokacaktır.
Çelik adam direnen adamdır. ?Direnirsem ölmem? cümlesi onun parola seçtiği cümlelerdendir. Annesinin, ağabeyinin ve daha sonra babasının ölümü onda direnme gücünü pekiştirir. Annesinin ?İçim uzun bir yol? cümlesi onun hayat ilkelerindendir.
Pakdil ve İstanbul
Üniversiteyi İstanbul´da zor şartlarda okumuştur. Galatasaray Lisesi´nin önünden geçerken burada okuması gerektiğini düşünür. Bir çemberi buradan mezun olarak daha büyük bir çaba ile kırabileceğini hayal eder. Maraş´ta lise yıllarında başladığı yazı hayatını İstanbul´da sürdürür ama yazdığı gazetenin sahibi ondan tedirgin olunca yazılarına son verir. Pakdil kendi sesini kurana kadar bir yerde yazmaz. Edebiyat dergisini yayınlamaya başlayınca orada sürekli, düzenli ve farklı isimlerle yazmaya başlar. Onun için yazmak uzun bir yürüyüşe çıkmaktır. Sesinin yankısı Edebiyat dergisi ile belirir ve artık Pakdil´in yatağı Edebiyat dergisidir. Burada yazıları bir savaş ritüelidir. ?Doğrul + ayağa kalk, Bayım? hitabı muhataplarını askeri bir disiplinle yetiştirdiğini göstermektedir.
Hüseyin Su´nun ustası: Pakdil
Hüseyin Su, Entelektüel Öfke Nuri Pakdil kitabının birinci bölümünde Pakdil´in entelektüel bir insan olarak kendini nasıl yetiştirdiğini, nasıl tavır takındığını ve kendisinin Edebiyat dergisi ve Pakdil ile tanışma sürecini anlatıyor. Pakdil´in fikirleri, hayatı ve direnişi üzerine yazılması, konuşulması, düşünülmesi gerektiğini belirtiyor. Türkiye ve İslam dünyasında özgün bir hareket olan Pakdil düşünce ekolünün iyi analiz edilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Kitabın ikinci bölümünde Pakdil´in düşünce dünyasını tahlil ediyor. Pakdil´in İbn Arabi´nin yolunda yürüdüğünü belirtiyor. Onun sağcı veya solcu olmadığını, devrimci olduğunu dile getiriyor. Pakdil putçuluk asrına karşı inanç uygarlığını önermektedir. Yirminci yüzyıl insanı ona göre her şeyiyle lince uğramıştır. Bütün kavramlar aşındırılmış, bağlamından koparılmıştır. Her şeyi yeniden tanımlamak ve anlamlandırmak gerekir. Bu sebeple Pakdil kendine has bir sözlük oluşturacak şekilde kullanmıştır dili. Onun dilinde her kelimenin kendine has bir anlamı vardır. Ulu önder ifadesi onun lügatinde bilinen anlamın dışında bir anlamdadır.
Eylem yapıyorum o halde varım diyebilecek kadar eylem adamıdır. Onun dünyası ideolojidir. Böyleyken geleneklerine de saygılıdır. Mesela su içerken her zaman elini başının üstüne koyar.
Yaşamadığını yazmamıştır. Yazı onun için bir bağlanmadır. Her an devrimci bilinçle gerilim halindedir. Pakdil, serapa bir gerilimdir. Elektrik akımı gibi. Tutmasını bilmeyen çarpılır ve kaybolur gider.
Pakdil ?Hayır? demesini bilen bir düşünce adamdır. Reddetmesini bilir. Haksızı, adaletsizi, ahlaksızı reddeder. Kabul ve retlerinde keskindir. Kaya gibi sert durabilendir. Onun ret ve kabulü asla ve daima kadar kesin ve nettir. Fiyakalı sözcük kullanmış olmak için kullanmaz kelimeleri. Gerçekten inandığı için kullanır.
Pakdil ve Paris
Paris Batı´nın şaheseridir. Pakdil bu şaheseri görmek için Paris´e gider. Hoca Tahsin Efendi´nin ?Paris´e git ey efendi, akl u fikrin var ise/âleme gelmiş sayılmaz, gitmeyenler Paris´e? beyti Batılılaşma dönemi aydınlarının parolası olmuştur. Bir hesaplaşmanın simge şehri olarak Paris Pakdil´de önemli yer teşkil eder. Orada insanları tahlil etmiş, gözlemlemiş ve bir sonuca varıp batı medeniyetini, insanını değerlendirmiştir. Batı´nın bir heykel medeniyeti olduğunu, kendi insanına bile sahip çıkmadığını gözlemlemiştir. Paris´te tanıştığı Ortadoğulularla bir bilinç bileylenmesi ile kucaklaşır ve onların zihinlerinde ışıklar yakmaya çalışır.
Edebiyat dergisi
1969´da yayın hayatına başlayan Edebiyat dergisi 1984 Aralık ayında kapanır. Maddi imkansızlıklar yüzünden kapanır ama fikri yürüyüşü devam eder. Pakdil mektuplar yazarak yeryüzüne tohum saçmaya devam eder. Edebiyat dergisi bir manifestodur. Özel bir bildirisi yoktur ama derginin yöneticisinden yazar kadrosuna kadar herkeste oluşan bilinç bir manifestodur. Katılma, seçme, paylaşma, sorumluluk yüklenme, ilkeli duruş, eylem halinde olma gibi kavramlar etrafında bir düşünce dünyası kurulur ve her yazar bu duygu ile kaleme alır yazılarını. Dergide yazanlar arasında ben dili değil biz dili kullanılır. Bizim yazımız, bizim kitabımız kabulü vardır her birinde. Kendi yatağını kendi açan bir nehirdir Edebiyat dergisi öncülü yoktur, ilktir her alanda.
Mütemadiyen dil çalışmasını önerir arkadaşlarına. Mütemadiyen. Dil çalışmasını istediği arkadaşlarına mektup yoluyla çalıştığı dilde kelimeler kavramlar sorarak onun çalışma gücünün bileyler, azmini kamçılar. Dil çalışmak onun dünyasında devrimci bir Müslümanın ibadetidir.
Mütemadiyen bilinç
Pakdil hiçbir şeyi rastgele yaşamaz. Yediği, içtiği her şeyin hesabını yapar. Attığı her adımı düşünür. En küçük mevzuları bile büyütür. Ekonomiden spora kadar her alanda fikir sahibi biri. Sporu takip etmek için değil devrimci bilinçle halkın spora ve sporculara ilgisini anlamaya çalışır.
Pakdil, yalnız, aykırı, yabancıdır normal hayatımıza göre. Çağımızın Ebuzer´idir. Taklidi mümkün olmayan bir hayat yaşamıştır. Her sözü bir mermi gibidir.
Çelik Adam´ı yalnız, yabancı, Müslüman bir entelektüel öncü olarak daha çok yazıp konuşacağız.
Hüseyin Su, Entelektüel Öfe Nuri Pakdil, Şule Yayınları
Recep Şükrü Güngör