ÇAĞDAŞ BİR TEKKE: YEDİ İKLİM DERGİSİ

Mart 1987’de yayın hayatına merhaba diyen İslami hassasiyetlerin üzerine titreyen ve onları koruma gayretinden ödün vermeyen Yedi İklim muhafazakâr, mütedeyyin dergiciliğin öncülüğünü yapmaktadır. Ersin Karaca yazdı.

ÇAĞDAŞ BİR TEKKE: YEDİ İKLİM DERGİSİ

İsmini, kozmolojik yedi iklim teorisinden alan Yedi İklim dergisi, Ali Haydar Haksal ve arkadaşları Osman BayraktarHasan AycınAlim Kahramanİlhan KutluerMustafa Çelik ağabeylerin öncülüğünde Mart 1987 yılında yayın hayatına başladı. O günden bu yana aylık dergi formatında, kendine has istikrarlı çizgisi ve tasarım ritmiyle,  edebiyata hizmetini sürdürmekte.

İslami hassasiyetlerin üzerine titreyen ve onları koruma gayretinden ödün vermeyen Yedi İklim,  muhafazakar, mütedeyyin dergiciliğin öncülüğünü yapmaktadır.

Mart 1987’de yayın hayatına merhaba diyen, Şakir Kurtulmuş hocamızın da ‘’ölümle aramda soğuk bir rüzgar’’ adlı şiiriyle sayfalarında yer bulduğu ilk sayı, bugün elimize ulaşan 354. sayıya temel oluşturur. Bu durumu,  dünya edebiyat tarihine geçmesi gereken bir başarı hikayesi diye nitelendirebiliriz ki; 354 sayı önce belirlenmiş olan muhteva çizgisi, varlığını koruyarak bugün emin adımlarla geleceği adımlamakta...

Ali Haydar Haksal’ın Juan Goytisolo, Viktor Hugo, Johann Wolfgang von Goethe gibi Batı düşünce dünyasının önde gelen isimlerine mercek tuttuğu düşünce yazılarıyla birlikte, şahsına münhasır bir üslupla yazdığı ve Ömer Seyfettin Ödülü alan ‘’Güneşe Koşan Adam’’, veya ‘’Aradan Geçen Uzun Yıllar’’ gibi öykülerini de severek okumak mümkün Yedi İklim’in özenle mizanpajı yapılmış sayfalarında (349. sayı).

Uzun yıllardır derginin ana temasının temel taşlarından olan Hasan Aycın’ın çizgileri ise, bazen hafsalamızın derinliklerine kadar inebilirken, bazen de ruh dünyamızı ötelerden zarif bir çiçek dokunuşuyla sarabilmektedir.

Abone, dağıtım vb. resmi işlemlerini zarif insan Ahmet Tahir Haksal’ın yürüttüğü derginin icracı yazı kadrosunda öykü ve yazıda Ali Haydar Haksal,  Osman Koca, Osman Bayraktar; şiirde Serdar Kacır, Mehmet Özger, Abdullah Yalın Karadağ gibi birbirinden deneyimli isimler bulunmakta. Dergiye göndermiş olduğunuz eserler bu gözler tarafından titizlikle incelenmekte ve olumlu olumsuz genel ekseriyetiyle Ali Haydar Haksal imzası ile geri bildirim yapılmaktadır.

Dergiye emek veren usta kalemler

Derginin sayılarına şöyle bir göz attığımızda ise şiir, öykü, denemeleriyle katkı sağlayan isimlerin hepsini buraya almamız mümkün değil elbette ancak bazılarını şuraya not alabiliriz: Mahmut Babacan, Mete Çamdereli, Ömer Hatunoğlu,  İshak Arslan, Ahmet Yücel, Seyfettin Ünlü, Gökhan Serter, Nurettin Durman, Şakir Kurtulmuş.  Dergiye emek veren ustaların yanında ayrıca pek çok genç ismin şiir ve öykülerini de görmekteyiz. Hatiçe Çay, Selvigül Şahin, Sevgi Korkusuz gibi deneyimli bayan yazarlar da derginin sayfalarında sürekli yer bulabiliyor.

Burada, 1933 yılında ‘’Genç Cumhuriyet'in Yaratıcı Soluğu: Varlık Dergisi’’ mottosuyla çıkmış ve ülkemizin seküler bakış açısıyla yolunu sürdümüş, Yaşar Nabi Nayır tarafından yayınlandığı günden bu yana aylık olarak yayın hayatını sürdüren Varlık Dergisi’ni de anmak lazım. Zira ülke edebiyatında dergi misyonunu ziyadesiyle icra eden Varlık Dergisi karşısında İslami kesimin edebiyat ve sanat anlayışını, titiz ve istikrarlı bir şekilde, sayfalarından kamuoyu ile paylaşan bir kaç dergiden biri de hiç şüphesiz Yedi İklim olmuştur.

Bugün geldiğimiz noktada nesillerimizin maruz kaldığı Batı dünyasının doyumsuz, o aç gözlü kültür hegemonyasına karşı, milli ve manevi hassasiyetlerimizi koruma gayretiyle, sanat ve edebiyat icra etmenin önemi aşikarken Yedi İklim dergisinin göğüslediği misyon her geçen gün önemini artırmaktadır. Edebi dünyamıza ve dimağlarımıza bu gün, ebedi âlemde de meyve verecek tohumları serpen ve hizmetine ilk günün heyecanı ile devam eden Yedi İklim dergisi görevini ziyadesiye yerine getiriyor.

Yedi İklim, görevini kararlılıkla ifa ediyor da, biz ne yapıyoruz. Her şeyin, her varlığın, her duruşun ekonomiye dayandığı günümüzde ne kadar destek olabiliyoruz dergiye. Hoş, bu derginin finansını üstlenenlerin böyle bir beklentisinin olduğunu da sanmıyorum ya, bu benim bir Yedi İklim okuru olarak sadece iç muhasebemin aksisedası...

Geleneksel hale gelmiş Cuma sohbetleri

Bu gün bir yayın grubuna, siyasi bir oluşuma veya bir firmaya yaslanmayan edebi bir derginin masraflarını ne kadar zor karşıladığı bilinmesine rağmen bu konulara hassasiyet göstermesi gerekenlerin bigâne kaldığını maalesef gözlemliyorum. Hani bir gün bir Yahudi’nin dükkânına poşetiyle dergi bırakılır. Yahudi tüccar dergiye hiç bakmadan çocuğun eline para sıkıştırıp gönderir. Sonra dergiyi alır dolabını açar ve hiç açılmamış dergi yığınına dahil eder. Buna şahitlik eden zat, neden poşetini dahi açmadığın dergiye para veriyorsun deyince o da ‘’Ben bir Yahudiyim, hiç okumasam da elbette bir Yahudi dergisini yaşatmam gerekir. Bizler para verip abone olmazsak bu dergiler nasıl yaşayabilir?’’ diye cevap verir. Bu örnek bize dergilerimize nasıl bakmamız gerektiği konusunda güzel şeyler söylüyor.    

             

Tekrar Yedi İklim’e dönelim.

Yedi İklim dergisi bugün çağdaş bir tekkeye dönüşmüş durumda. Hemen her gün hangi saat olursa olsun uğradığınızda bir önemli ismin sizi karşıladığı dergi merkezinde, bir edebiyatçının elinden bir bardak çay alıp içebilirsiniz.

Her Cuma birbirinden önemli yazarların bir araya gelip hasbihal ettikleri dergi merkezinde derin bir edebiyat sohbetinin fonunda yudumladığınız çaya, tadını kokusunu başka yerde bulamayacağınız bir gevrek Üsküdar simidi eşlik etmekte.

Cuma günleri geleneksel hale gelmiş haftalık sohbetlerin yanında Cumartesi günleri de mutlaka önemli bir kaç ismi görüp hasbihal etmeniz mümkün. Bu gün, Yedi İklim dergisi her daim hazır bulunan çayı, doyumsuz edebiyat sohbetleriyle tam bir edebiyat tekkesi. Oradan eliniz ve gönlünüz boş çıkmazsınız.

Ancak raflarında 100-150 yıllık eserlerin bulunduğu Yedi İklim’de, çok değerli bir kütüphane var. Ali Haydar Haksal’a ait. Kitaplardan koridorda yürümek bile güç… Bir sohbete yetişirseniz, hele Hasan Aycın da konuşuyorsa,  değmeyin keyfe, ‘’işte sohbetin hası buradaymış’’ dersiniz.