ABD’nin an itibarıyla hem eski, hem de seçilmiş başkanı Donald Trump’ın, Grönland’ı kontrol edebilmek için gerekirse askeri güç kullanacağı açıklaması çok konuşuluyor. Kuşkusuz Trump’ın üslubu, en kallavi jeopolitik meseleleri bile bir magazin içeriği haline getiriyor. Ancak Trump demagojisi bir buzdağı ise, bu buzdağının görünmeyen bir kısmı, Grönland çıkışının (ve bir aksilik olmazsa benzer şekilde yazıya dökeceğim Panama çıkışının) da katmanlı bir stratejik önemi var. Gelin, “Trump’ın oğlu neden Grönland’a indi?”, “Grönland başbakanı nasıl gurur yaptı”, “AB yetkilileri meseleyi endişeyle takip ediyor mu?” gibi haber bülteni bilgilerini bir kenara bırakıp meselenin özüne bakalım.
Her ne kadar emisyon senaryoları değişiklik gösterse de, IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) kullandığı bazı bilimsel modeller, mevcut eğilimlerin devam etmesi durumunda 2030-2050 yılları arasında buzulların tamamen eriyebileceğini öngörüyor.[1] Arktik buz örtüsünün erimesiyle Kuzeybatı Geçidi ve Kuzey Denizi Rotası gibi yeni deniz yollarının açılması kolaylaşacak. Bu durumun, Rusya’ya Arktik bölgesindeki doğal kaynaklar (petrol, doğal gaz ve nadir metaller) üzerinde hâkimiyet kurması stratejik bir avantaj sağlayacağı öngörülüyor.
Dahası, bir de Grönland, İzlanda ve Birleşik Krallık’ın (UK) baş harflerinden oluşan GIUK bölgesiyle ilgili tartışmalar var. Soğuk Savaş’ın en önemli askeri geçit noktalarından olan bu bölge, Sovyetler Birliği denizaltılarının Atlantik’e geçişini engellemek için Batılı güçler tarafından yakından izleniyordu. Son yıllarda Rusya, uluslararası deniz taşımacılığı için kritik önem taşıyan bu bölgedeki denizaltı devriyelerini ve askeri tatbikatlarını da artırdı. Rusya bu süreçte bölgede Sovyet döneminden kalma onlarca üssünü de yeniden açtı.
Her ne kadar ABD’nin Grönland’da Pituffik Uzay Üssü (yahut eski adıyla Thule hava üssü), Alaska’da da bazı askeri tesisleri bulunsa da, Arktik bölgedeki askeri varlığı Rusya’ya kıyasla daha sınırlı. Bu nedenle ABD, özellikle 2018 itibarıyla Arktik deniz çevresindeki askeri üslerini ve operasyonlarını genişletmeye başladı.
Arktik bölgede ABD’yle rekabetin tek büyük paydaşı Rusya değil. Rusya’dan da büyük bir Çin gerçeği var. Ocak 2018’de Arktik politikalarını “Polar İpek Yolu” (PSR) adı altında bir çerçeveye oturtan[2] Çin, Arktik bölgedeki kaynaklara ve ticaret hatlarına erişmek için Kuşak-Yol girişiminin (BRI) bir uzantısı olacak yeni güzergâhlar oluşturmak istiyor.
Yani Çin, PSR aracılığıyla Kuzey Denizi Rotası’nı (NSR) ve Arktik bölgede oluşturulabilecek yeni hatları kullanarak Asya ile Avrupa arasındaki nakliye süresini azaltmak istiyor. Zira Süveyş Kanalı’ndan geçmek de, Malakka Boğazı’ndan dolaşmak da hem çok uzun, hem de çok maliyetli.
Buzul deyip geçmemek lazım. Ruslar nasıl doğal kaynaklar açısından bol Siberya bölgesine “ulusun erzak deposu” diyorsa, benzer bir durum Grönland için de geçerli. Grönland çevresinde devasa petrol, gaz ve nadir toprak elementi yatakları var. Bu kapsamda Çin, İsua demir madeni ve nadir toprak elementleri bakımından zengin Kvanefjeld madeni gibi projeler üretti. Dahası, Çin devlet şirketleri, Rusya’nın Kuzey Denizi kıyısındaki sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) projelerine büyük yatırımlar yapıyor.
2018’de Çinli bir şirket, Grönland’daki havalimanı projelerine yatırım yapmayı teklif etti. Ancak bu teklif, Grönland’ın altyapısının Çin etkisine açılmasını stratejik bir tehdit olarak gören ABD’nin baskısıyla engellenmişti.
Hatta bahsi geçen Kvanefjeld madeni, Grönland’da seçim sonuçlarını bile etkiledi. Grönland’da 2021 seçimleri, Çin’in projelerine karşı çıkan çevreci partilerin güç kazanmasıyla sonuçlandı. Çinli şirketlerin madencilik projelerine dâhil olması, Özellikle uranyum madenciliği konusunda yerel halk arasında ciddi endişeler doğurdu. Tabii muhtemelen 2019 yılında bahsi 100 milyon dolardan açarak ülkelerini satın almak isteyen bir figürün yeniden ABD başkanı seçilmesi, Grönland ahalisi için daha öncelikli bir endişe konusu haline gelmiştir.
Anlayacağınız Trump’ın son haftalardaki çıkışları ilk değil. Hatta Trump, Grönland’ı “satın almak” isteyen ilk ABD başkanı da değil. 1867’den beri ABD hükümetleri defalarca benzer girişimlerde bulundu (aynı yıl ABD, Alaska’yı Rusya’dan satın aldı; bkz. Seward’s Folly). 1940’ta Naziler Danimarka’yı işgal ettiğinde Naziler’in Grönland’a ulaşmasını önleyen de ABD oldu. Hatta Danimarka’nın Washington Büyükelçisi Henrik Kauffmann, 1941’de Danimarka hükümetinin izni olmadan ABD ile bir savunma anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, ABD’ye Grönland’da askeri üsler kurma ve bölgeyi savunma yetkisi verdi. Savaş bittiğinde, Truman, Grönland’ı satın almak için Danimarka’ya 100 milyon dolarlık resmi bir teklifte bulundu. Hem de nakitle değil, altınla.
Tarih dersine biraz daha devam edersek Grönland, 1979 yılında Danimarka’dan özerklik kazansa da savunma, dış politika ve mali konular Danimarka’nın yetkisinde kalmaya devam etti. Ancak 2009’da yapılan referandum sonucunda Grönland, adadaki doğal kaynakların kontrolünü ve çok sayıda karar alma yetkisini devraldı (buna rağmen dış politikada Danimarka’nın hâlâ önemli rol oynadığını vurgulayalım). Grönland’da tam bağımsızlık konusu hâlâ gündemde, fakat böylesine engin bir kaynak zenginliğine sahip olmasına rağmen ana ihracat kalemi balıkçılık olan Grönland, hâlâ büyük ölçüde Danimarka’dan gelen mali yardımlara (ki bu da yıllık 600 milyon dolara yakın bir meblağ) bağımlı durumda.
Bu malumatfuruşluğu şu yüzden yaptım: Çin’in Grönland’daki etkisi, 2009 referandumundan sonra iyice belirginleşti. Çin, dünya genelindeki nadir toprak elementi üretiminin yaklaşık %80’ini (yaklaşık 44 milyon tonluk bir kaynaktan söz ediyoruz) kontrol etse de, elektrikli araçlardan yenilenebilir enerji sistemlerine, ileri düzey elektroniklerden yapay zeka donanımlarına kadar birçok üretim kolunda bu doğal kaynakları kullanıyor. ABD’de ise bu miktar 1.8 milyon ton. Dolayısıyla Grönland’daki 1.5 milyon tonluk rezervi de kontrol etmek, üstelik Çin’in eline bırakmamak istiyor.
[1] Daha fazla bilgi edinmek için IPCC’nin 2021 yılında yayımladığı Altıncı Değerlendirme Raporu’na bakabilirsiniz. Climate Change 2021: The Physical Science Basis | Climate Change 2021: The Physical Science Basis
[2] Çin’in konuya ilişkin resmi sunuş belgesi için: Full text: China’s Arctic Policy