Oya Baydar
Dün gelen iki haber, ne zamandır yazmayı düşünüp de Koronavirüs salgını nedeniyle ertelediğim yazıyı yazmaya zorladı. Bütün televizyonların ve internet sitelerinin son dakika koduyla verdiği, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde orman işçilerini taşıyan aracın geçişi sırasında patlatılan el yapımı patlayıcıyla beş köylünün hayatını yitirdiği haberinden bir süre önce de TSK’nın, "Irak’ın kuzeyinde Haftanin’de iki PKK’li terörist hava harekâtında etkisiz hale getirildi" altyazısını geçiyordu televizyonlar.
Sözü uzatacak, karından konuşulacak günlerde değiliz. Kısa ve öz: Bu küresel felaket döneminde, ama şiddet tekeline sahip olan devlet ama şu veya bu silahlı yapılar, an geçirmeden çatışmalara son vermeli, silahları susturmalıdır. Doğaya karşı işlediğimiz günahları hatırlatıp insanları acımasız biçimde uyaran virüsten daha zalim, daha öldürücü olmanın vebali vardır.
Gün boyu, PKK’nin Diyarbakır Kulp’ta meydana gelen terör saldırısıyla ilgili bir açıklama yapmasını, üstlenmesini veya reddetmesini, mesela saldırının bir provokasyon olduğunu açıklamasını bekledim. Ama reddedip provokasyon olduğunu ilan etmesi halinde bile yazının özü ve silah bırakma çağrım değişmeyecekti. Çünkü, bu denli hassas bir ortamda, hele de Koronavirüs günlerinde siz elde silah dolaşıyorsanız, bomba, mayın patlatıyorsanız, -hatta dolaşmayıp bir yerlerde saklansanız bile- her türlü şiddet olayı, terör saldırısı sizden bilinecektir. Ve Kürt siyasî hareketini, Kürt halkını tepelemek için fırsat kollayanlara istediklerinden âlâsını verecektir. Kulp olayından sonra HDP’li Belediye Başkanı dahil, HDP’lilerden ve halktan çok kişinin gözaltına alındığından herhalde haberiniz vardır.
Böyle bir yazı yazmayı, üç hafta önce Kolumbiya’daki Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun (ELN) ülke halkını perişan eden Covid-19 salgını nedeniyle tek taraflı ateşkes ilan etmesi üzerine düşünmüşüm. Aynı günlerde, Afrika’nın IŞİD’i denilen Boko Haram silahlı örgütü Çad ordusuna ait silahlı birliklere saldırıp 98 askeri öldürdü, hemen ardından Nijerya’da bir kız okuluna saldırıp 110 genç kızı kaçırdı.
Kulp’taki olayın ardından, "ELN mi olmak istiyorsunuz Boko Haram mı?" diye geçirdim içimden. Altını çizerek tekrarlamak istiyorum. Bu olay Güneydoğu’da operasyonların sürmesi, bölgede HDP’li belediyelerin son kalanlarının da tasfiye edilmesi için kotarılmış bir provokasyon bile olsa, provokasyonları önlemek ancak silah bırakmakla ve bunu Türkiye ve dünya kamuoyuna güçlü şekilde açıklamakla olur. Bu bir yenilgi ve zaaf değil tam da cesaret ve güç ispatıdır.
Devletin, barışçı bir çözüm için çoktan atılması gereken adımları atmaya niyeti olmadığı; büyük, güçlü ve saygın devlet olmanın ölçüsünün "etkisiz hale getirilenler"in sayısı, yabancı bir ülkenin topraklarında kaç kilometre ilerlendiği, hangi bölgelerin Türk nüfuzuna geçtiği değil insanı korumak, barışı sağlamak olduğu gerçeğinin kavranmadığı görülüyor.
Marifetmiş gibi, öldürülen insan sayısı, bombalanan toprak, işgal edilen bölge büyüklüğüyle övünmek bana utanç verici geliyor.
Üstelik şimdi farklı bir durum var. Bir virüs dünyayı gerçek anlamda altüst ediyor. Süper güçlerin dev savaş sanayii, F-35’ler, S-400 ve daha bilmem neler, insansız hava araçları, tanklar, toplar, obüsler küçücük bir virüse karşı çaresiz kalıyor. Koronavirüs'le savaşa ayrılması gereken kaynaklar bu anlamsız savaşlara gidiyor. Bu koşullarda, virüse karşı topyekûn savaş dışında her türlü savaş, çatışma, harekât, operasyon bütün anlamını kaybediyor.
Hani bir söz vardır: Bu kafayla gidersen askere, zor alırsın tezkere, diye. Sınırlarımızın dışında, Irak’ta iki PKK’liyi öldürmek için hava harekâtı yapmanın bırakın insanî, manevî boyutunu ekonomik boyutu bile, Koronavirüs günlerinde devletin olup bitenlere Fransız kaldığını gösteriyor. Hazinenin bir ayda verdiği 40 milyar TL açığın önemli bölümü savaş harcamalarından kaynaklanıyor. (Çünkü henüz zorunlu ekonomik-sosyal harcamalar hesaba tam olarak girmiş değil.)
Bilim insanları, düşünürler, ekolojistler, barışçılar, başka bir dünya mümkün diyen milyonlarca insan, artık eski konumlara, eski değerlere, düşüncelere, siyasetlere dönülemeyeceğini haykırıyor, yeni düşünceler, yeni çözümler arıyor. Koronavirüs belası bir süre sonra atlatılsa bile yeni virüsler, salgınlar, çevre felaketleri durmayacak. Ne var ki insanlığı bu duruma getiren vahşi kapitalist düzenin efendileri, Trumpgiller ve benzerleri, artık eski konumlarına dönemeyeceklerinin, sistemin onarılamayacağının ayrımında değiller. Koronavirüs ve benzer belaları: mevcut sistemin zihniyetiyle, paranın insanları öncelemesiyle, insanı sanayi çarkları arasında ezmeye devam ederek, uluslararası dayanışma yerine ultra-ulusçulukla, dünya hakimiyeti ve güç rekabetini sürdürerek aşabileceklerini hayal ediyorlar. Tıpkı virüs gibi, kendini mütasyona uğratarak krizleri atlatmaya çalışan kapitalizm, bir kez daha küllerinden doğsa da, yeni canavar bilinen eski model canavara benzemeyecek. Trumpgiller, bırakın orta vadeyi kısa vadede bile iktidarlarını koruyamayacaklar. Belki daha kötüleri gelecek, belki olanlardan ders almış başkaları, ama "eskiler" değil.
Krizi fırsata çevirme açıkgözlülüğünden bir adım ötesini göremeyen, böyle bir durum için hiçbir planı programı olmayan, kitleleri Cumhurbaşkanı’nın kolonya hediyesiyle "sevindirmekten", muhalefetle sürekli didişmekten başka siyaset bilmeyen bizim muktedirler de yarının dünyasında yerlerinin olmayacağının ayrımında değiller. Yaptıkları bütün hesaplar dünün dünyasına ait. Güçlü olmanın ölçüsü de hâlâ etkisiz hâle getirmek, muhalefetin ak dediğine kara demek, mümkün olduğunca fazla muhalifi hapishanelere atmak, Kürt siyasî hareketini, HDP’yi yok etmekten ibaret.
Biraz dağılan sözün özü: Kimse eski dünyaya dönüleceğini; kısa, hele de orta vadede konumunu, iktidarını koruyacağını hayal etmesin. Eski ekonomik, modellere, bildik güç ve nüfuz hamlelerine geri dönülemeyecek. Ne devlet ne de silahlı örgütler virüsten güçlü değil.
Birleşmiş Milletler’in çağrısına uyarak bütün dünyada silahlar susmalı, savaşlar sonlandırılmalıdır. En azından kendi ülkem için, PKK ve bütün silahlı yapıların silah bırakmasını; devletin savaş ve çatışmalara son vermesini, bütün kaynakların ve maddî olanakların küresel düşman Covid-19’a karşı mücadeleye yöneltilmesini talep ediyorum.
Çünkü beka’mız şimdi gerçekten de tehlikede.