Öncelikle şunu bilelim ki bütün Peygamberler ülkelerin başkentlerine gönderilmişlerdir.
Tarih boyunca bütün peygamberlerin siyasetle ve dolayısıyla devletle ne kadar iç içe olduklarını anlamak hiç de zor bir şey değildir.
Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere ondan önce gönderilen Tevrat ve İncil iyice incelendiğinde görülecektir ki bütün peygamberler (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) ülkelerin merkezlerine, yani başkentlerine gönderilmişlerdir.
“Senin Rabbin memleketlerin ana merkezlerine karşılarında ayetlerimizi okuyacak bir peygamber gönderinceye kadar o memleketleri helâk edici değildir ve biz ahalisi zalimler(den ibaret) olan memleketlerden başkasını da helâk edici değiliz.” (Kasas 59)
“İşte bu şekilde şehirlerin anası (Mekke halkı)na ve etrafında bulunanlara gelecek tehlikeleri haber vermen için ve hakkında hiçbir şüphe bulunmayan o toplanma gününün dehşetiyle korkutman için böyle Arapça bir Kur’an vahyettik...” (42/7)
Sadece Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz değil, bütün peygamberler bulundukları ülkenin ana şehirlerine gönderilmişlerdir.
Ana şehirlerin en bariz özellikleri ise; o bölgenin, o ülkenin siyasi, askeri ve ticari merkezi olmalarıdır. Hiçbir peygamber bu şekilde ülkelerin yönetildiği siyasi merkezleri dura dura, o memleketin güç merkezleri dura dura, o ülkenin ticari merkezleri, hazinelerine sahip şehirleri dura dura, ücra bir köşesine, sıradan bir köyüne ve kasabasına gönderilmemişlerdir.
Buradan hemen şunu anlıyoruz ki bütün peygamberler siyasi yönü olan kişilerdir.
Peygamberler bizzat siyasîlere gönderilmişlerdir.
Sadece ülkelerin merkezlerine, başkentlerine gönderilmekle kalınmamış, aynı zamanda o ülkeyi bizzat elinde bulunduranlara, o ülkenin hakim güçlerine gönderilmişlerdir.
Siyasetin, ticaretin ve askeriyenin merkezlerine gönderildikleri gibi, aynı zamanda bizzat bu gücü elinde bulunduranlara, bu güç odaklarının temsilcilerine gönderilmişlerdir.
Gerektiği yerde Allah (c.c) bizzat isim vermiş, Musa Aleyhisselam’ı Firavun’a, Karun’a ve Haman’a gönderdiğini belirtmiş, İbrahim Aleyhisselam’ı iktidar sahibine (Nemrud’a) gönderdiğini belirtmiştir.
İsim olarak kimlere gönderildikleri bizzat belirtilmeyen Peygamberlere gelince; biz hemen anlıyoruz ki, onlar da toplumun ileri gelenlerine, “mele’ ve müstekbirlerine”, yani toplumun yönetimini ele geçirmiş olanlara gönderilmişlerdir.
Peygamberlerin kıssalarının anlatıldığı her surede bunu çok açık ve net olarak görmekteyiz. Kavim içerisinde ilk olarak Peygamberlerin karşısına dikilenlerin, onlara itiraz edenlerin kim olduklarına baktığımızda, söz konusu yönetici kesim olduğunu görüyoruz. Karşılıklı olarak birbirlerini muhatap alıyorlar, birbirlerinin karşılarına dikiliyorlar.
Kısacası, bütün Peygamberler o memleketin siyasileriyle, yöneticileriyle, yani bizzat devleti elinde bulunduranlarla muhatap olmaktadırlar.
Bu da şu anlama gelmektedir ki, en az onlar kadar Peygamberler de siyasidir, vahiy ve öğretileri de siyasi içeriklidir, en az muhatapları kadar Peygamberler de devlete taliptirler. Peygamberler hiç bir zaman; “Devletler firavunların, nemrutların elinde dursun, biz sadece halkın ahlâkını düzeltmekle uğraşalım...”gibi bir düşünceye sahip olmamışlar, böyle bir görev yürütmemişlerdir.
Sadece Peygamberler değil, onlara iman eden müminler de Peygamberleriyle birlikte hareket etmişler, yani devlete talip olmuşlar, ancak bu şekilde dinlerini mükemmelce yaşayabileceklerine inanmışlar, bunun mücadelesini vermişlerdir.
Bu duygularla Cumanız mübarek olsun!