Bütün ideolojileri dikine kesen siyasal davranış biçimlerimiz var; toplumun sağcı-solcu, dindar-laik bütün kesimleri küçük doz farklarıyla bu davranış biçimlerini paylaşıyor. Böyle bir yaygınlık ancak ideolojileri aşan, kültüre hatta zihniyete dair ortak paydaların varlığı koşullarında ortaya çıkabilir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in durup durup tekrar ettiği “İçeride ana muhalefet partisi, dışarıda Türkiye’nin partisiyiz” cümlesi bana Ece Temelkuran’la 10 yılı aşkın bir süre önceki tartışmamızı hatırlattı.
Temelkuran’ın The Guardian’da kaleme aldığı bir yazının, Türkiye’yi (doğal olarak) nüanslarıyla okuma kapasitesine sahip olmayan Batılı okurları (onların bu ‘zaafından’ faydalanarak) manipüle etmeye yönelik bir içerik taşıdığını düşünmüş, yazıyı bu yönüyle eleştirmiştim.
Başka tepkiler de gelmişti Temelkuran’a… Onun tepkilere verdiği cevap şu finalle bitiyordu:
“(…) Acı çeken 3. Dünya yazarının sadece ülkesinin günahlarını anlatmak üzerine kariyer inşa etmesi kadar berbat bir şey yoktur herhalde. Onlardan biri olmamak için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz.”
Bu ‘savunma’ya karşı benim cevabım da şöyle olmuştu:
“Bence Ece Temelkuran’ın ‘ülkesinin sadece günahlarını’ anlatma tercihinde bir sorun yok. Onu ‘ülkesini gammazlayan hain’ olarak damgalamaya kalkanlarla benim elbette bir işim olamaz, hatta Temelkuran’ın son cümlesini bu bağnazlığa verilmiş bir taviz olarak görüyorum. Benim derdim şu: Eleştiri dürüstçe yapılmalı… Olguları gizleyerek ya da ‘nasıl olsa Türkiye’yi uzaktan izliyorlar, yuttururum’ düşüncesiyle iddiaları olgu gibi sunarak yapılmamalı.”
Ortak siyasal davranış biçimlerinin temelindeki ortak toplumsal kültür ve zihniyet
Bütün ideolojileri dikine kesen siyasal davranış biçimlerimiz var; toplumun sağcı-solcu, dindar-laik bütün kesimleri küçük doz farklarıyla bu davranış biçimlerini paylaşıyor. Böyle bir yaygınlık ancak siyasal ideolojileri aşan, kültüre hatta zihniyete dair ortak paydaların varlığı koşullarında ortaya çıkabilir.
Mesela karşıt siyasi fikir sahiplerinin makul bir tartışma zeminini koruyamayıp birbirlerinin kanını içecek noktaya gelmeleri ve bir daha da bu pozisyonlarından kolay kolay kopamamaları, yani kutuplaşma meselesi… Bu makro siyasi sorunu gündelik hayattaki mikro kutuplaşma örneklerinden ayırarak anlayabilir miyiz?
Bunun gibi, yine her inançtan, her ideolojiden insanın ortaklaşa benimsediği “ülkemi dışarıda eleştirmem” tutumunun da kültüre ve zihniyete dair ortak paydaları var.
Kol kırılır yen içinde…
Kol kırılır yen içinde; yani kol kırılsa da elbise ‘yen’inin içinde kalmalı, zinhar ‘biz’ hariç kimse kolun kırık olduğunu görmemeli… aile, cemaat, parti, kulüp, teşkilat vb., her türlü kapalı topluluğun yüzyıllardır olumlu bir muhtevayla benimsediği bu atasözü, gücünü modernleşmiş Türkiye koşullarında da koruyor. Her kapalı topluluk kendi içinde yaşadığı sorunlara çare bulmak için kullanabileceği enerjinin bir bölümünü o sorunların yad eller tarafından duyulmaması için harcıyor. Bu artık bir refleks; öyle örnekler var ki, “bunun nesini gizliyorlar” diye hayret etmemek mümkün değil… Fakat aslında hayret edecek bir şey yok, ‘gizleme’ davranışı bir zihniyet kalıbı olarak kapalı topluluklar içinde ‘farkında olmadan’ işliyor.
Eh, bu kadar yaygın bir zihniyet kalıbının ‘ülkemiz’ söz konusu olduğunda işlemeyeceğini söyleyebilir miyiz?
Özgür Özel, “içeride muhalefetiz, dışarıda Türkiye partisiyiz” mottosunun son pratiğini New York’taki Türkevi’nin önünde yaptığı açıklamada sergiledi. Binanın ruhsatı için New York belediye başkanına ‘rüşvet’ verildiği iddiaları için “Türkiye rüşvet verecek devlet değildir” dedi. (Küçük bir not: Özgür Özel gelen tepkiler üzerine bir gün sonra şayet böyle bir şey varsa sorumluların hesap vermesi gerektiğini söyledi. Bütün bunlardan birkaç gün sonra da bir gazeteciye verdiği mülakatta “sözlerimin ikinci kısmını gizleyerek beni eleştiriyorlar” dedi. Özel’in iki cümle arasında sanki bir gün yokmuş gibi, bunların sanki aynı konuşmada birbirini izleyen iki cümleymiş gibi bir savunma yapması çok garipti. Böyle küçük numaralar büyük güven kaybına neden oluyor.)
Özgür Özel’in Türkevi önünde sergilediği bu performans genellikle parti başkanlığına seçildikten sonra geliştirdiği ‘normalleşme’ politikasının bir uzantısı olarak görüldü. Bu da var tabii, fakat bu olmasaydı da büyük ihtimalle yine benzer bir performans sergileyecekti. Çünkü Türkiye ve rüşvet kelimeleri ülke içinde bir araya getirilebilirdi fakat yurt dışında yakışık almazdı!
Ülkenin ‘günahlarının’ yurt içinde dile getirilmesine ‘eleştiri’, yurt dışında dile getirilmesine ‘gammazlama’ ve ‘hainlik’ diyenlerin gürültüsüne teslim olarak muhalefet yapılabilir mi?