Orta Doğu Üniversitesi’nden mezun bir su profesörü, bir bayram ziyaretinde anlatmıştı.
Onun anlattıklarından ben, kullandığı teknik terimlerden dinlediklerimi değil, anladıklarımı yazacağım.
“28 Şubat’ın en şiddetli döneminde öğrencilere suyu anlattım.
Suyun kanununu anlattım.
Barajlarda toplanan suyun tabana ve yan duvarlara baskısını anlattım ve bir gün onlara ‘Suya bu kanunu kim koydu?’ dedim, sağcısı-solcusu hepsi birden koro halinde ‘Allah’ dediler.
Bir hafta sonra YÖK’ten iki profesör geldiler ve benim söylediklerimi aynen naklettikten sonra, “Bunları söylediniz mi?” diye sordular.
“Evet söyledim, öğrenci sıralarında siz olsaydınız ne cevap verirdiniz?” dedim, “Biz de Allah derdik” dediler ve gittiler.
Bir şey çıkmadı.” demişti.
Peki aynı soru, 28 Şubat generallerine sorulsa veya ABD Başkanı Biden’a, Rus Başkanı Putin’e, Çin Başkanı Jinping’e sorulsa ne cevap verecekler?
Hangisi Çin işi, Amerikan işi veya Rus işi diyebilecek.
Okullar başladı.
Öğretmenler, başkanlar, bakanlar, müdürler, sanatçılar, her türden meslek sahipleri, sizin öğrettiklerinize göre hareket edecekler.
Her suçlunun günahından size imkân ve etkiniz oranında günah veya sevap payı gelecek.
Türkiye’de ve tüm dünyada iyiliklerden ve kötülüklerden en fazla payı öğreticiler alacaklardır.
Yönetimden ve sosyal hayatın gidişatından en fazla sorumlu kişiler yöneticilerden önce öğreticilerdir.
Derslerin hepsinin son durağını para, makam ve şöhret olarak gösterirseniz, cebindeki elli lirayı almak için adam öldüren diplomalılar, milyarını trilyon yapmak isteyen köşe dönücü politikacılar üretirsiniz.
Onun için sınıfa Bismillahirrahmanirrahim diyerek giriniz ve öğrencilerinize, Allah’tan akıl, beden, sağlık, selameti dilemek için selam veriniz.
Onlar da size aynı dileklerini, selamı alarak yapsınlar. Her dersin hocası, o dersin ana maddesinin yaratanını önce anlatsın.
Suyun kanununu bulanın adını kitapta fotoğrafıyla beraber tanıtırız da, hem o buluş yapanı yaratanı, hem kanunu koyanı, hem sizi, hem öğrencilerinizi o ders içinde her hücresinin gıda ve nefesini vereni tanıtmayı neden ihmal ediyoruz?
Suyun, havanın, dağların, derelerin, taşların, kuşların, denizlerin, yıldızların hacmini, özgül ağırlığını, elmanın daldan yere düşmesinde mesafenin ve yere etkisinin hesaplarını anlatırken bu tabiat kanunlarını milyonlarca yıl önce kusursuz olarak kimin koyduğunu anlatın.
Tabiattaki düzeni, intizamı, her şeyin kendine ait görevi yaptığını, insanın da kendine verilen görevi, Allah için yapması gerektiğini anlatın.
Cenab-ı Hak için yapılan her şeyin halkın faydasına olduğunu anlatınız.
Biz, nerede olursak olalım, Allah celle celalüh, bizimledir.
Bunu Rabbimiz haber verir:
“… O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür” (Hadid Sûresi, ayet 57/4)
Sınıfta, meydanda, dağ başında, denizin en derin yerinde, ayda, yıldızda, yaratılan her yerde O, bizimledir.
Sınıfta aldığımız hava, alan burun ve ciğer, gören göz ve gördüklerimizin… Hiçbirini biz yaratmadık.
Her hal ve hareketimiz, hatta içimizden geçenler bilinmekte ve kayda geçmektedir.
Kayda geçen meleklerin elektriği kesilmez, silinmez, sildirilemez, kullanma tarihi bitmez, kaybolmaz.
Mahşerde elimize verileceğini anlatalım.
Annemizin, babamızın, kardeşlerimizin gözü önünde hırsızlık yapamadığımız gibi, anne ve babalarımızı yaratan, yaşatan ve yönetenin gözetimi altında kötü hiçbir şey yapmamamız gerektiğini hem bilgi olarak hem tavır olarak öğretip eğitmeliyiz.
Öğrencileri iğneleyici, dalga geçici, alaya alıcı söz ve davranışlardan uzak durun.
Zekâ parlaklığımızı, alaya almada değil, hal ve hareketlerini parlatmada kullanalım.
Onları, oğlunuz ve kızınız gibi kabul ediniz,
Şefkat ve merhametiniz sınıfı doldursun.
Bu çağrım, ana kucağından doktora hocalarına kadar bütün eğitici ve öğreticileredir.
Allah, gönlünüze genişlik versin, işinizi kolaylaştırsın, dilinizin bağını çözsün, insanlığa hayırlı ilim adamları kazandırınız.
