28 Aralık Cumartesi Günü, Özgür Yazarlar Birliği’nde yapılan “Çin Zulmü Altındaki Doğu Türkistan’da Neler Oluyor?” başlıklı programın konuşmacısı TÜRKİSTANDER Başkanı Burhan Kavuncu’ydu. Konuşmasına 28 Aralık’ın Roboski Katliamının yıl dönümü olduğunu hatırlatarak başlayan ve “İnsanlığımızın ve bir ümmet olmamızın neticesi olarak acılara yaklaşmalıyız!” diyerek katliamda can verenlerin yakınlarına ve halkımıza başsağlığı dileyen, bu vesileyle faillerin bir an önce bulunmasını talep eden Kavuncu’nun Çin Komünist Partisi’nin sistematik zulmünü ve Doğu Türkistan’ın yakın tarihi ve genel durumunu anlattığı programdan bazı notlar şu şekilde:
Türkiye’de kendini hep devlete bakıp düzenleyen bir sivil toplum var. Maalesef STÖ’lerinin üç yıldır şiddetlenen olaylara sessizliği devletin dış politik, ekonomik tercihleriyle doğrudan ilişkili.
Sincan-Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan) Çin’in Kuzeybatısında yer alan, Çin’in yüzölçümünün yaklaşık %20’sini oluşturan resmi rakamlara göre 24 milyon insanın yaşadığı -bunlardan 11 milyonun Uygur, 1 milyonun Kazak, geri kalan 12 milyonun ise Çinli olduğu belirtiliyor- bir bölge. Fakat biz resmi rakamlara karşı şüpheciyiz.1950’lerde Mao’nun verdiği rakamlarda bile 10 milyon Uygur’dan bahsediliyor ki %3’den fazla nüfus artışı olan bir bölgede bu pek gerçekçi değil.
Tarihsel olarak Batı Türkistan Rus etki alanında kalmış iken Doğu Türkistan Çin etki alanında kalmıştır. Batı Türkistan şu anda bağımsız beş eski Sovyet Cumhuriyeti’nden oluşmaktadır. Doğu Türkistan ise Çin’de 14 vilayete ayrılmış bir özerk bölgedir.
Rusların ve Çinlilerin bölgeyi işgali 1860’lara dayanıyor. Türkistan’daki ilk devletlerden birini Yakup Bey kuruyor ve 10 yıllık bir mücadele sonunda kaybediyor. Çinli Müslümanlarla önemli ilişkileri var. Çinli Müslümanlar Dunganlar ve Huiler deniyor ve Çin’de 60 milyon kadar Çinli Müslüman var.
1910’larda Çin, cumhuriyet oldu. 1931 yılında ikinci kez Türkistan’da bağımsızlık mücadelesi başladı. 1932’de 6 ay yaşayan Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni kurdular. 1946’da bir ayaklanma daha oldu, silahlı mücadele 1951 yılına kadar devam etti.
Komünistler, işgalin ilk başında insancıl davrandılar. Uygurca bölgedeki özerk yönetimin resmi diliydi ve eğitim dili olarak da kullanıldı. Medreseler açıktı ve din-ibadet serbestisi vardı. Bölgenin adının yasaklanmasına rağmen insancıl kabul edilebilir.
Bu durum kültür devrimi ile değişmeye başladı. Dini - feodal unsurların temizlenmesi gerektiğine karar veren ÇKP 500 kadar alimi ve kanaat önderini idam ederek farklı bir süreci başlattı.
Mao’nun 71’de ölmesi ile yine kısmi bir rahatlama olsa da SSCB’nin dağılması ve Batı Türkistan’da bağımsız cumhuriyetlerin kurulmasıyla yeni ve farklı bir baskı iklimi oluştu.
91 yılında Barın ayaklanması, 1997’de Gulca Katliamı oldu. Kadir gecesi evinde Yasin okuyan kadınların işkenceye maruz kalması ile tepki veren ahalinin katledilmesi olayıdır Gulca.
2002 yılında asimilasyon politikası başlıyor. Anadilde eğitim ve konuşmak yasaklandı.
2009 yılındaki Urumçi ayaklanması son büyük ayaklanma oldu. Afganistan’a geçen Doğu Türkistanlılar El Kaide çizgisinde Doğu Türkistan İslam Partisini kurdular. Sonra Suriye’de Türkistan İslam Partisinin kurulması ile Doğu Türkistan’da hemen hemen silahlı grup kalmadı. Bunlar hem bölge halkının dini anlayışına yabancı hem de şedit yapılar.
Toplama kamplarını ÇKP önce reddetti ama sonra kabul etti. Tüm inançların Çinlileştirilmesi programı başlattılar ki asimilasyon programlarından biridir. Çin Devleti komünizm iddiasına rağmen fazlasıyla şovenist milliyetçidir.
Toplama kampları, ÇKP’nin iyi vatandaşlık kriterlerine uymayan vatandaşlarını topladığı “eğitim kamplarıdır”. BM en az bir milyon, ABD Senatosu en az üç milyon, Doğu Türkistanlılar ise en az beş milyon kişinin buralarda tutulduğunu söylüyor.
ÇKP bu kamplarda üç şey yaptığını belirtiyor: İnsanları Çin Yasalarına göre suç olan “Radikal İslamcılık”tan arındırdığını, Çin tarihini ve kültürünü öğrettiğini ve onlara meslek kazandırdığını. Fakat ortada ne bir mahkeme kararı var ne de bir yasa! Bir ÇKP üyesinin kanaati bu kamplara gitmeniz için yeterli. Ayrıca ne zaman girip ne zaman çıkacağınız belirsiz. Bu kamplar “eğitim kampı”ndan ziyade hapishane, izinsiz çıkmak mümkün değil!
Çin zaman zaman gazetecileri davet ediyor ve burada “eğitim kamplarından” başka bir şey olmadığını göstermeye çalışıyor. Türkiye’den bir kez iktidara yakın medyadan iki gazete, bir sefer de Cumhuriyet ve Birgün gazetesi davet edildi. Cumhuriyet gazetesinin muhabiri gerçek bir gazetecilik örneği gösterip sorularıyla ve aldığı cevaplardan edindiği izlenimle buraların toplama kampı olduğunu açığa çıkardı. Birgün, Sabah ve AHaber’in muhabirleri maalesef propagandayı yansıttı. Ayrıca bir BBC muhabirinin yakın zamandaki yayını bu durumu daha kesin bir şekilde belgeledi, artık bu durumu kimse inkâr edecek durumda değil.
Buralarda tutulan 150 kadar akademisyen var ki bazıları dünyaca bilinen çalışmalar yapmış kişiler ve çoğu da sekülerdir. Türkiye’de de HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu bu konuyu mecliste gündeme getirdi, Çinli yetkililer anlamlı bir yanıt veremediler.
Biz artık Türkistan’ın toptan imha edilmesine karar verildiğini düşünüyoruz.
Camilerin çoğu yıkıldı veya camiye benzemeyen bir şekle sokuldu. Doğu Türkistan ikinci bir Endülüs vakasıdır. Ve tarihten silinmek üzeredir.
Batı ülkeleri olaya Çin’le aralarında bir pazarlık konusu olarak yaklaşıyor.
Yakın zamanda 21 Batılı ülke Çin’in bölgedeki insan hakları ihlallerini kınayan bir bildiri yayımladı. Çin buna karşı 50 ülkeye -içlerinde fazlaca Müslüman nüfusu olan ülkeler de var- “Çin’in Sincan-Uygur bölgesindeki terörle mücadelesini destekliyoruz.” diye bir belge imzalattı ve bunu kendisi açıkladı. Çin dünya çapında Doğu Türkistan ile ilgili aktiviteleri çok yakından takip ediyor ve herhangi bir gelişmeyi hemen markaja alıyor.
Türkiye’de Doğu Türkistan’ın bu durumu maalesef bir Filistin ya da Bosna gibi kitleleri harekete geçirmedi, geçirse en azından Türkiye açısından bu sınav çok farklı verilebilirdi. Endonezya ve Malezya halkı yakın zamanda kitlesel olarak tepki verdi ve o ülkelerin Doğu Türkistan politikası da Türkiye’den çok daha ileri.
Türkiye’de 60 bin kadar Türkistanlı muhacir var. Türkiye’nin şu ana kadar yaptığı en iyi şey muhacirleri iade etmemek.
Cidden bu kadar büyük bir soykırımın Türkiye’de medyada yer almaması ilginç. Mevlüt Çavuşoğlu bir Çin gezisinde “Çin aleyhine” yayın yapmama taahhüdü vermişti. Gerçekten komik, bir bakan bunun taahhüdünü nasıl verebilir! Erdoğan da Çin zulmünü dile getirenleri rant peşinde olmakla suçladı.
Kaynak: Özgür Yazarlar Birliği