İnsanoğlu sigaya çekmelidir kendini başkasını çekmeden evvel. Ölmeden önce ölün dercesine. Yaşamayı bildiği gibi ölmeyi de bilmeli. Kirlenmeye can attığı gibi temizlenmeyi de adet, huy edinmeli. Hata işlediğinde tövbe eşiğini aşındırmaktan taviz vermemeli. Nefsi lavame ile ilenmeli ki cenabı hakkın ‘la uksimu’ yok kasem etmem, etmem ki ila kendini kınayan nefis üzere. Allahuekber bu nasıl helezondur bu nasıl bir döngü ki kınayıcının nefsi noter onaylı yeminleri gölgesinde bırakıyor. Kınıyor, kırılıyor, dökülüyor ama bilmiyor küllerinden doğup doğup büyüyecek Rabbinin şanına lisanına mazhar olacak. Bazen insan kınamayı bilmeli önce kendinden başlayarak kendiyle konuşmalı rabbiyle konuşurcasına, sitem etmeli arınırcasına. Ve demeli ki ben sana çok kırıldım ey kalbim müstakimin istikametinden rotasından çıktığın için, sana gücendim sana yenildim ey kalbim. Ve ey rolünü şaşıran elim ayağım. Ya veyli demelisin eyvahlar olsun bana demelisin o güne ki ağzın mühürlenecek elin kolların konuşacak haline, ahvaline şahitlik edecek. Yaveyli, yaveyli gülüyoruz ağlanacak halimize. Her neysen her kimsen ey kalbim beni bu gün çok yordun çok kırdın dizginlerin elimden çıkmış bir küheylan gibi yerden yere savurdun beni… İyisi mi ben bugün sana çok kırgınım ey kalbim mümkünse bu gün sen bana hiç dokunma hiç bulaşma..
Ve ben bu gün sana çok kırgınım ey kalbim
Kahverenginden kaderine de
Kırgınım sana ben bugün evet evet
Ben olmayan bize, biz olamayan bana da kırgınım
Bize bizden gayrı dost olana da
Ondan ayrı gayrı olana, olanlara da herkese hepimize topumuza
Ve haydan gelip huya gitmeyi bilmeyene de kırgınım
Bana ne ben bu gün sana çok kırgınım ey kalbim
Yorgunum, firakım, ırağım ben bana ve ben bize
Kırgınım ben, ne kabına sığabilen bu kalbe
Ne arş-u alaya ne ne ruy-u zemine
Biçare desinler bigane desinler ne yani
Ceketinin fiyakası mı bozulacak
Bozulsun bozulunca Ebu Turabın
Deli divane desinler ne çıkar
Deli dedikleri değil miydi el emin olan Peygamber
Divane dedikleri divanına durmuş bir avuç cengaver
Bir Seyfullah bir Esedullah bir Haydar-ı kerrar
Kükrer hala sesleri şah-ı Resulun otağında
Civanmertçe kuşatırlardı cengi dört bir tarafında
Bedir de Uhutta Hendekte mahmuzlanmış şaha kalkan atlarla
Hadi mecnun sansınlar seni ne çıkar ya da Leyla
Bilemezler yükseliyor ki bir vaveyla
Geceyi gündüze katan üryan bir habercinin nidasında
Kus bin Saide’nin kızıl telalığında
Ey insan ey insanlar geliyor gelmekte olan yaklaşıyor yaklaşan.
Sana kızmışımdır bu gün ey kalbim
Bir Musa’dır belki çatmışsındır Adem’e kadere, kaderine çatarcasına
Kalemi kaldırılmış sayfası dondurulmuş olan levh-i mahfuzun
Siğaya çekmek istemiştir çekmiştir ya da hizaya nefs-i emarenin
Sen ancak bu kadarsın ve sen ancak ve ancak cürmün kadar yer yakarsın
Yaksaydın ya, o küçücük cüssenle o devasa cehennemi
Bir sigara izmaritini avucunda söndürür gibi
Ne inse ne cana bulaşmaması için
Bana ne bugün sana çok kırgınım ey kalbim
Kelebekler gibi yanmadın ya dosttan rahmandan gelen müssahar bir ateşin
Kaynak: farklı Bakış