Taha Akyol yazdı;
Sistem yani Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen ve gelişmiş demokrasiler dünyasında benzeri olmayan bugünkü sistemimiz iyi yürüyor mu?
Çok kötü yürüyor. Bir makama bu kadar yetki veren bir “tek kişilik hükümet”in denetimli ve dengeli olması, iyi yürümesi mümkün değil.
Nitekim sistemin Erdoğan kadar mimarı olan Devlet Bahçeli’nin önemli değişikler teklif etmiş olması da CB Hükümet sistemindeki ciddi sorunların tescilidir.
Bahçeli, Cumhurbaşkanı’nın yanına onun gibi seçilmiş iki başkan yardımcısı koyarak onu ‘tek adam’lıktan bir ölçüde çıkarmak istiyor... Önemli atamalarını Meclis denetimine tabi tutuyor, ‘bakanlar kurulu’na benzer bir ‘başkanlık kabinesi’ öngörüyor… İdarenin kuruluşunda ‘kanunilik ilkesi’ne atıf yaparak Cumhurbaşkanı’nın kararnamelerle devlet teşkilatını dilediği gibi düzenleme yetkisini daraltıyor…
Adını bile değiştiriyor, ‘başkanlık sistemi’ diyor.
ERDOĞAN’IN TAVRI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı anayasa çalışmasının içeriği ise henüz açıklanmadı. Bahçeli’nin tekliflerini bütünüyle içine sindirebileceğini sanmıyorum.
Ancak, aynı gemide oldukları için Erdoğan ve Bahçeli er geç anlaşabileceklerdir.
Erdoğan, hazırlayacakları metnin Meclis’ten geçmeyeceğini aritmetik olarak da siyasi olarak da görüyor. Şu sözler onundur:
“Biz, en geniş anlamda uzlaşıyı sağlayamazsak, Cumhur İttifakı olarak kendi hazırlıklarımızı milletimizin takdirine sunmakta zaafa düşeriz. Bu, benim en büyük endişemdir.”
Güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunan muhalefetin biraz revize edilmiş CB sistemini desteklemesi beklenebilir mi? Sürekli muhalefete ağır sözlerle saldıran Erdoğan gerçekten uzlaşmalı bir yeni anayasa istiyor mu?
Belli ki, iktidar partisi, anayasa tartışması açarak ekonominin gündemdeki baskısını dengelemek istiyor…
MHP ise iktidara mutlak desteğini sürdürmekle beraber, AK Parti’den farklı görüşleri olan bir parti olduğunu göstermek istiyor.
CB SİSTEMİNİN MALİYETİ
CB sistemi bazı revizyonlarla düzelecek gibi değildir. Bunu dört yıllık uygulamada fiilen gördük. Bütün uluslararası raporlarda da Türkiye’nin “kurumsal” yapısının bu sistem yüzünden daha da zayıfladığı belirtiliyor.
Ülke için bu ağır bir maliyettir.
Beştepe’deki uzmanlar, CB sistemini iyi bulan bir tek uluslararası akademik araştırma gösterebilir mi?
Moody’s adlı derecelendirme kuruluşu 2014 raporunda Türkiye’de “kurumların güçlü ve kurumsal politikaların öngörülebilir” olduğunu rapor etmişti… (5 Kasım 2014)
Aynı Moody’s 2017 yılında “Türkiye’nin kurumsal gücünde yaşanan erozyonun devam” ettiğini açıkladı.
Türkiye hakkındaki 2020 raporunda ise “geçen üç yılda kurumsal ve yönetim gücündeki aşınmayı, uygulanan politikalardaki belirsizliği ve dış kırılganlıkları” kayda geçirdi. (1 Temmuz 2020)
Merkez Bankası’nın bağımsızlığına bile KHK’larla son verilerek “laf dinler” hale getirilmedi mi?.
Ve, 2014’ten sonra Türkiye’de kişi başına milli gelir düşmüştür. Cumhurbaşkanı’nın bütün çağrılarına rağmen yatırımcı gelmiyor. Yatırımcı kişisel güvenceye bakmıyor, kurumların güçlü olup olmadığına bakıyor.
SEÇİMLERDEN SONRA
Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni anayasa ve dolasıyla sistem konusunda gerçekten bir “en geniş anlamda uzlaşma” istiyor mu?
Evvela uzlaşıcı bir dil kullanmıyor. Yeni anayasayı konuşurken bile “Bunların anayasa metninde millilik, yerlilik olmayacak” diyerek peşinen muhalefeti dışlıyor.
Halbuki “milli ve yerli” ifadesi, kültürel bir kavramdır. Anayasa konusunun kavramları ise bellidir: Devletin nitelikleri, devletin esas teşkilatı, kuvvetler ayrılığı, hak ve hürriyetler…
Muhalefetin anayasa taslağında “değişmez” ilk üç maddenin yer alacağı da bellidir; “milli ve yerli” o maddelerin özüdür.
Bir anayasa yapmaya önderlik etmenin davranış tarzı bellidir: 1958’deki General De Gaulle gibi birleştirici, müzakereci ve çekici bir dil ve davranış…
Erdoğan, böyle davranmıyor.
Dahası, Erdoğan’ın savunduğu “başkan” sistemiyle, muhalefetin savunduğu “güçlendirilmiş parlamenter sistem”in arasını bulmak da mümkün değildir.
Siyasi kavgada mızrakların ucuna anayasa konularını da takacağız, bu belli oldu.
Dileğim, 2023 seçimlerini böyle geçirdikten sonra Türkiye’nin gündemine ciddi surette bir “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çalışmasının gelmesidir.