Bir sistem düşünün ki, anneliği ve ev hanımlığını basitleştirip, iş kadınlığını teşvik ediyor, ETCEP projesi, İstanbul Sözleşmesi, AB uyum yasaları, LGBT dernekleri, pozitif ayrımcılık, haksız nafaka yasaları ve yanlış aile politikalarıyla kendi toplumunun aile yapısını çökertiyor. Bu sistem, yuvalarımızın yıkılmasını ailelerimizin dağılmasını, kadınlarımızın şiddete maruz kalmasını önleyebilir mi?
Bir sistem düşün ki, kendi halkının kadınlarını genelevlerde vesikayla köle olarak çalıştırıyor, onların kazandığı paradan vergi alıyor, bu sektörü ve kazancı kanunla koruma altına alıyor. Zinaya düşmeyeyim, flörte bulaşmayayım diye evlenen gençleri erken yaşta evlendin diye çoluk çocuk sahibi olmalarına rağmen yıllarca sürecek hapis cezalarına mahkûm ediyor. Bu sistem, toplumdaki ahlak sorununu çözebilir mi?
Bir sitem düşünün ki, Allah’ın büyük bir nimet olarak verdiği tüm doğal güzelliklerini, sahillerini ve mekânlarını yabancı turistler daha rahat günah işlesin, daha çok içki tüketsin ve daha fazla dolar bıraksın diye içkili turistik mekânlarla, eğlence kulüpleriyle, tesislerle donatıp haramı, günahı ve çıplaklığı teşvik ediyor. Kendi memleketinin en güzel şehirlerinin, sokaklarının, çarşılarının büyük haramlarla ve günahlarla kirlenmesine müsaade ediyor. Buradan elde ettiği gelire de milli gelir adını veriyor. Bu sistem günaha giden yolları kapatarak kendi halkını ve nesillerini koruyabilir mi?
Bir sistem düşünün ki, evlenmek isteyen gençlerini faizli düğün kredisine mahkûm ediyor, okumak isteyen gençlerini faizli burslara mahkûm ediyor, ticaret yapmak isteyen tüccarını faizli borca mahkûm ediyor, ev almak isteyen babayı faizli ev kredisine, mobilya almak isteyen anneyi faizli mobilya kredisine mahkûm ediyor, çalışanlarını promosyonlarla, faizli bireysel emeklilik sitemiyle faize teşvik ediyor. Maaşlarınızı ille de faizli bankalardan alacaksınız diyor. Bu sistem kredi kartı taksitlerinin kıskacında inleyenlerin, borç batağında çırpınanların, kirasını ödeyemeyenlerin, evini geçindiremeyenlerin ekonomik sorunlarını çözebilir mi?
Bir sistem düşünün ki, kumarı bir sektör haline getiriyor, her şehre at yarışı pistleri kuruyor, her hafta toto-loto çekilişi yapıyor, kumara Milli Piyango adını veriyor, ilmi kurumların inşaatına bile kumar sektörünü sponsor yapıyor, kazı kazanıyla, iddiasıyla, bahisiyle, sanal kumarıyla, yılbaşı çekilişleriyle gençlerin kumara ulaşabileceği bütün yolları meşrulaştırıp, kolaylaştırıyor, reklamını yapıyor. İçkinin satılmasını serbest bırakıyor, fabrikalarını açıyor. Bu sistem kendi gençlerinin aklını, ruhunu, sağlığını koruyabilir mi?
Bir sistem düşünün ki, TV’lerinde yayınladığı yüz diziden doksan dokuzu ahlaksızlık kusuyor, boşanmayı, aldatmayı, haramı, içkiyi, kumarı, şiddeti ahlaksızlığı teşvik ediyor. Haber programlarında yalan ve iftiraya müsaade ediyor. Yarışma, evlilik ve magazin programlarıyla toplumu çökertiyor. Bu sistem kendi aile yapısını ve geleceğini koruyabilir mi?
Kim ne derse desin bu tezgâh eğridir. Eğri tezgâhtan doğru ürün çıkmaz. Zehir üreten bir fabrikayı kim işletirse işletsin o fabrika zehir üretmeye devam eder. Mesele fabrikanın sistemini, ayarlarını, tezgâhını ve makinelerini değiştirebilmektir.
Sistemi değiştirmeyi düşünmeyen işletmeciler sakallı da olsalar, başörtülü de olsalar, namazlı da olsalar, dindar da olsalar zehir üreten bir fabrika yine zehir üretmeye devam eder. Belki küçük bir fark olabilir, dindarların işlettiği bir fabrikada malzemeden çalınmaz, mesaiden çalınmaz, ürünlerin kalite kontörlü daha iyi yapılır. Herkes işini daha sağlam yapmaya çalışır ve böylece fabrika sistemi tıkır tıkır işler. Sonuçta daha hızlı ve daha kaliteli zehir üretilmiş olur.
Mesele sistemdir. Sistem değişmedikçe hiçbir şey değişmez…