Önce şu gerçeği aklımızda tutalım: Bugün ülkemizde, siyaset, dış politika, ekonomi dahil her alanda ne oluyorsa -ve hatta ne olmuyorsa-, bunun tek bir sebebi var: Seçim ufukta görünüyor…
İktidar cephesi gücünü önümüzdeki seçimde bir kez daha korumak istiyor; bunun için de hem genel seçimi hem de cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması şart. Birkaç zamandır siyasi alanda karşımıza çıkan her yeni durum, sandıkta bu sonucu alma amacıyla ilgili.
AK Parti, iktidarın büyük ortağı olarak, siyasi geleceğini bu seçime bağlamış durumda; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, seçimde aday olabilmeyi, aday olarak girdiğinde de ilk turda olmasa bile ikinci turda kazanmayı hedef olarak belirlemiş, bunu sağlayacak biçimde davranıyor.
[MHP için durum biraz daha farklı. İlk tercihi %7’ye indirilmiş barajı aşarak TBMM’deki varlığını devam ettirmesi olsa ve seçime kadar Millet İttifakı’na karşı propagandasını sürdürse de, rakip cephenin sandıktan galip çıkması halinde, MHP’nin AK Parti kadar üzülmesi gerekmeyecek. İYİ Parti’nin içinde yer alacağı yeni iktidar ‘MHP davası’nın başka bir isimle devamı olacak da ondan… Hele Mansur Yavaş cumhurbaşkanı adayı gösterilse ve kazansa, MHP kadrosu, kendileri zafer kazanmış kadar sevinç bile duyabilir.]
Seçimi hangi cephe kazanabilir?
Kamuoyu yoklamaları henüz bu soruya kesin cevap vermeye müsait değil.
Yapılacak seçimde sonucu, anketlerde ‘kararsızlar’ veya ‘protesto oyu kullanacaklar’ olarak geçen %20 oranını koruyan kalabalık grubun kararı belirleyecek.
[Ve bir dereceye kadar da HDP seçmeninin tavrı…]
O grubu oluşturan kitlenin geçmişte büyük çapta AK Parti’ye oy vermiş insanlardan oluştuğu biliniyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, genel başkanı olduğu AK Parti adına, hemen her gün bir yerlerde yaptığı konuşmalara ve hele hükümetin son zamanlarda siyasi gözlemcileri de şaşırtan politik yaklaşımlarına bu gözle bakıldığında, hemen bütününün, kararsız kitleyi yeniden AK Parti’ye oy verecek hale getirmeyi amaçladığı anlaşılacaktır.
Bu mümkün müdür?
Siyasette her şey mümkündür.
Dünyanın başka ülkelerinden de örnek verilebilir ama kendi yakın tarihimiz de yeterince açıklayıcı.
AK Parti 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimde beklenden daha az -%41- oy alarak 550 milletvekilinden yalnızca 258’ini kazanarak TBMM’deki çoğunluğunu kaybetti; ancak beş ay sonra -1 Kasım 2015 tarihinde- yapılan seçimde -%49.5 oy ve 317 milletvekili ile- tarihinin en başarılı sonucunu alabildi.
Bir başka örnek…
MHP, kurulduğu günden başlayarak, hükümet olduğu uzun yıllar boyunca, AK Parti’nin en şiddetli muhalifiydi; genel başkanı Devlet Bahçeli de hem AK Parti’ye hem de lideri Tayyip Erdoğan’a en ağır saldırıları yapan siyasi liderdi. Ne olduysa oldu ve MHP bugün AK Parti’ye toz kondurmuyor, henüz kendi partisi adını aday olarak telaffuz etmemişken “Bizim cumhurbaşkanı adayımız Tayyip Erdoğan’dır” açıklamasını ilk gündeme taşıyan da MHP lideri Bahçeli.
Ne demiştim, siyasette her şey mümkündür, değil mi?
Öyleyse, şimdilerde kesin alabileceği oy oranı %30 civarında görünse de AK Parti yeniden iktidarda tutabilecek bir duruma kendisini getirebilir, görev desteği döneminin en dibinde görünen Tayyip Erdoğan da, aday olabilirse, sandıktan yeniden cumhurbaşkanı olarak çıkabilir.
Muhalefet cephesi bunun çok farkında görünmese bile gerçek bu.
Farkında olmadıkları, kamuoyu yoklamalarına bakarak, iktidara gelmeleri kaçınılmazmış gibi davranmalarından belli oluyor. Muhalefet partileri seçimi çantada keklik görüyor. Millet İttifakı’nı oluşturan altı partinin liderleri her ay bir kez mutad olarak bir araya geliyor ve ardından yaptıkları açıklamayla kazanacakları seçime kadar gün saydıkları izlenimi veriyorlar.
İktidar şaşırtıyor, muhalefet henüz kimseyi şaşırtmayı başaramadı.
Kalemim izin verse, “Muhalefet şimdiye kadar verdiği izlenimin tersine sanki karşı cepheyi kazandırmak ister gibi” yazacağım ama, dedim ya, kalemim henüz buna izin vermiyor.
Bir önceki seçimde (2018) iktidarı değiştirmek veya hiç değilse zayıflatmak ve cumhurbaşkanı seçimini kazanmak mümkündü; öncesinde muhalefet cephesinde çıkan ihtilaf yüzünden sandıktan tam tersi bir sonuç çıkabildi.
Tarihin sürekli tekerrür ettiği ülkemizde gelecek seçimin öncesinde benzer bir gelişmenin yaşanmayacağını kim iddia edebilir?
Daha HDP seçmeninin kendi belirleyecekleri adaya oy vermelerini sağlamak için nasıl bir yol izleyecekleri belli değil Millet İttifakı’nın; ne zaman bu konu açılsa o cepheyi oluşturan partilerden çelişkili açıklamalar geliyor.
HDP’nin oranı %10’un altına düşmeyen seçmen kitlesi oy vermez ve HDP’nin kendisi de aday çıkarırsa Millet İttifakı’nın adayı cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazanamaz; öyle bir durumda ve hele Millet İttifakı yanlış bir adayla seçmen önüne çıkmışsa, şimdi ‘kararsız’ olduğunu beyan eden kitle, ikinci turda kararını eski tercihine doğru değiştirebilir.
Bu hesabı bile yaptıklarına inanmak için bir sebep yok Millet İttifakı’nın…
Durumu özetleyeyim:
İktidar cephesi -AK Parti ve MHP-, milleti ve hatta dünyayı şaşırtmak da dahil, seçim öncesi kendi hedeflerine ulaşmak için ellerinden geleni yapıyor; buna karşılık muhalefet cephesi –‘6’lı masa’da buluşan liderler- laftan başka bir şey üretmeden seçim günü geldiğinde sandığın kendilerine güleceği beklentisi içerisinde.
Bana ikisinden biri fena halde yanılıyor gibi geliyor…
Hangisi acaba?