Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bu dünyadan Oğuz da geçti

ŞAHİN ALPAY'ın Yazısı; Hayatımda iz bırakan dostlarım bir bir gidiyor.

Bu dünyadan Oğuz da geçti

 

Oğuz Öztuzcu (1942 - 2020) Türkiye'nin en yaratıcı, en özgün projelere imza atan mimarlarından biri olarak hatırlanacak


Resimaltı: Fatma'nın vefatından az sonra Oğuz bana bu anıyı göndermişti: En arkada Oğuz, önünde Fatma, en sağda ben. Altına da şu mesaj vardı: "1984 Uçaksavar, Etiler civarında piknikteyiz. Demek biz de gençmişiz bir zamanlar."

Hayatımda iz bırakan dostlarım bir bir gidiyor. Yaprak dökümü Silivri cezaevine tıkılmamdan kısa süre önce Tosun Terzioğlu'nun vefatı ile başladı. Kodeste olduğumdan Fahrettin Yağcı'yı anma toplantısına katılamadım. Cemal Uşşak, Ataman Onar, İshak Alaton, İnci Akyürek, hepsi ben içerideyken veda ettiler. Hapisten çıktıktan sonra Arif Tlabar ile ancak bir telefon görüşmesi yapabildim. Ardından sevgilim, bir tanem Fatma gitti. Geçen ay Haluk Beker, geçen gün de Oğuz Öztuzcu'yu uğurladık. İmkanım olduğunda kaybettiğim yakın dostlarımın ardından yazmayı aziz hatıralarına borç bildim. Ne mutlu ki Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) bana bu borcu yerine getirme fırsatını tanıyor.

Oğuz'la Robert Lisesi'nde; benim birinci sınıfta, onun son sınıfta okuduğu 1960 - 61 ders yılında tanıştık. Dostluğumuz ise on yıl kadar sonra, benim siyasi mülteci olarak, onun mesleki tecrübe geliştirmek üzere bulunduğumuz İsveç'te yeşerdi ve giderek yakınlaştı. "Silahlı terör örgütü üyesi olduğum, anayasayı ihlal ettiğim," vesaire iddialarıyla üç kez ağırlaştırılmış müebbed hapis istemiyle yargılandığım davanın bütün duruşmalarında hazır bulunması, Oğuz'la yakınlığımız hakkında bir fikir verecektir. Tutuksuz yargılandığım son iki duruşmaya, birkaç yıldır akciğer kanseriyle boğuştuğu için güçlükle yürüyebildiği halde, birlikte gitmemizde ısrarlı oldu. Ev hapsinden kurtulduğumda bunu onun evinde, en yakınlarımızla birlikte kutladık.

Oğuz Öztuzcu (1942 - 2020) Türkiye'nin en yaratıcı, en özgün projelere imza atan mimarlarından biri olarak hatırlanacak. İlkokulu babasının Kavala'dan mübadil olarak yerleştiği Samsun'da, orta ve liseyi Robert Lise'nde okudu. ODTÜ Mimarlık Fakültesi'ni bitirdikten sonra İngiltere'nin Liverpool Üniversitesi'nde lisansüstü öğrenim gördü. Askerliğini yaptıktan sonra mesleki tecrübe kazanmak amacıyla eşi Duygu'yla birlikte İsveç'e gitti. Onun oğlu Ant ve kızı Nil, benim oğlum Acar birlikte olduğumuz yıllarda Stockholm'de dünyaya geldiler. Ben İsveç'e sığındığımda eşim Fatma kızımız Elvan'ın velayetini almadan İsveç'e gelmek istememişti. Stockholm'de nikah tazelediğimizde, nikahımızı o sıra başkonsolos olan Mülkiyeli dostum Burhan Ant kıyarken, şahitliğimi Oğuz, Fatma'nın şahitliğini de 2012'de kaybettiğimiz can dostumuz mimar Dinç Gürs yaptı.

1970'lerin sonlarında ikimiz de yurda dönmeye karar verdik. İkimiz de Bülent Ecevit önderliğindeki CHP'nin Türkiye'yi ak günlere götüreceği zehabına kapılmıştık. 1980'lerde ben Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım, Oğuz mimarlık bürosunu açtı. Marmaris, Bodrum, Antalya ve İstanbul'da çeşitli büyük projelere imza attı. İstanbul Serbest Mimarlar Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı, 2012'de başkanı oldu. Özel merakı fotoğrafçılıktı. 1995-2015 arasında dört sergi açtı ve hepsini kitaplaştırdı. Her yaptığı işe büyük bir özen, büyük bir titizlikle yaklaştı. Örnek bir mimardı. Çok sevilen bir insandı.

Oğuz'la gerek Robert Lisesi'nde okumamız, gerek mübadil ailelere mensup olmamız, gerekse ortak İsveç tecrübemiz nedenleriyle birçok bakımdan aynı dili konuşurduk. İsveç'ten liberal eğilimli sosyal demokratlar olarak döndük. Birçok açıdan farklı düşünüp davrandığımız halde, aramızda karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan sahici dostluk hep sağlam kaldı. 1986'da Fatma Ayvalık, Çamlık'taki babasından kalan evi ablasıyla paylaştığında projeyi Oğuz bize hediye etti; ailece evin keyfini sürdük.

Anlaşamadığımız konular aramızda hep zenginleştirici, düşündürücü fikir teatilerini tetikledi. Oğuz benim devrimcilik çağıma olumsuz bakmamış ama, çok haklı olarak, pek akıl erdirememişti. Stockholm'de ilk biraraya geldiğimiz günlerde, "Devrimciliği bıraktım, ama hala dünya devrimine inanıyorum" dediğimi unutmuştum ama o hatırlatırdı. O, tarihimizdeki Kemalist döneme bütünüyle olumlu bakıyordu. Ben ise Kurtuluş Savaşı Kemalizmi'ne büyük saygı duymakla beraber, tek-parti döneminin otoriter uygulamalarını, sonuçları günümüze kadar uzanan olumsuzlukların, özgürlükçü demokrasiyi yerleştiremeyişimizin kaynağı olarak gördüm. Oğuz, katışıksız pozitivist, bilimci bir anlayışla, bilimin zamanla bütün soruları ve sorunları çözmeye kadir olduğuna inanıyordu: Ben ise eleştirel rasyonalizmden esinlenerek, bilim ilerledikçe gerçekte ne kadar az bildiğimizin ortaya çıktığını hatırlatıyordum.

Oğuz, Kemalist Türkiye'de uygulandığı şekliyle otoriter, yani devletin dini denetlemesi şeklinde laikliği makul buluyordu. Ben ise İsveç'in 2000 yılında başardığını, yani din ile devletin ayrılmasını Türkiye'nin de er geç yapması gerektiği kanısındayım. Oğuz katışıksız bir ateist idi; ben ise tutarsızlıklarına işaret ettiği bir tür deizmi benimsiyorum. "Zaman" gazetesinde yazmamı, birçok arkadaşım gibi o da hayli yadırgamıştı, ama bunu Türkiye'de özgürleşme ve demokratikleşmeye katkı umuduyla yaptığımı, başka hiç bir gazetede imkan bulamadığımı bilerek anlayışla karşıladı. Oğuz, gerçek dostlarımın yaptığı gibi, fikirlerimizdeki uyuşmazlıkları arkadaşlığımızın şaşmazlığı ile karıştırmadı. Çünkü Oğuz birçok konuda katı görüşlere sahip olduysa da, düşünce ve inanç özgürlüğüne tam olarak saygı gösteren ender Türk aydınlarından biriydi.

Oğuz'la en son 21 Şubat günü buluşacaktık. Başka arkadaşlarla birlikte beni de evine öğle yemeğine davet etmişti. O sıra soğuk algınlığı geçirmekte olduğum için, ona zarar vermemek kaygısıyla gidemedim ve maalesef onu son bir kez görme fırsatını kaçırdım. 17 Mart akşamı vefat ettiğini gelini Kristen'den, ertesi gün Ayvalık'tan İstanbul'a dönüş yolunda öğrendim. Sağlığı hiç iyi değildi, ama son yıllardaki hayat arkadaşı Sema'nın da desteğiyle kansere karşı verdiği örnek mücadeleye duyduğum güvenle, sonunun bu kadar yakın olduğu aklımdan geçmemişti. Cenazesine katılamadım. Çocuklarım ve çocukları bunu uygun görmediler. Corona günlerinin yaşattığı acılardan biri de bu oldu. Dostluğunu arayacağım.

P24 Blog



Anahtar Kelimeler: dünyadan geçti

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER