Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bu defaki ikrar Cemaat’i sarstı: ‘Soruların çalındığı gerçek!’

Alper GÖRMÜŞ ANALİZ ETTİ...

Bu defaki ikrar Cemaat’i sarstı: ‘Soruların çalındığı gerçek!’

"Gülen cemaatinin, bürokrasi içindeki örgütlenmesini kullanarak devlet kurumlarına giriş sınavlarının sorularını çalıp bağlılarına ilettiği iddiaları bugüne kadar Cemaat tabanında inandırıcı bulunmadı. Fakat eski Zaman muhabiri Ahmet Dönmez’in bu ayın başındaki “evet, gerçek” açıklamasıyla işin rengi değişti. Şimdi kafalar çok karışık."

***

15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlayan soruşturma ve kovuşturmalarda itirafçı olan Cemaat mensuplarının sayısının 20 bin civarında olduğu söyleniyor. Bunların bir bölümünün itiraflarının konusunu ise Gülen cemaatinin, bürokrasi içindeki örgütlenmesini kullanarak devlet kurumlarına giriş sınavlarının sorularını çalıp bağlılarına ilettiği iddiaları oluşturuyor.

Ne var ki, sayıları yüzleri bulan bu itiraflar Gülen cemaatinin tabanında önemli bir karşılık bulmadı. Tabandaki yaygın inanışa göre bu itiraflar ya baskı altında alınıyordu ya da Cemaat içine önceden sokulmuş kişilerin marifetiydi.

Ne var ki, eski Zaman gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez’in 1 Mart 2020’de kişisel internet sitesinde kaleme aldığı bir yazı konuyu yeniden alevlendirdi. Yazıya gelen tepkiler, Cemaat tabanındaki eski muhkem inkâr pozisyonunun dağıldığını, tabanda ciddi kuşkuların oluştuğunu gösteriyor.

O kadar ki, Zaman’ın eski genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı dün (10 Mart) konuya açıklık getirmesi için Gülen’i ziyaret ettiğini yazdı. Dumanlı’nın sorularına Gülen’in verdiği cevapları bu yazının sonunda okuyacaksınız.

“Başbakan’a soru soran muhabir...”

Ahmet Dönmez’in Cemaat içinde hayli düşük bir yoğunlukta seyreden “soru çalma” tartışmalarına dahil olup iddiaları doğrulamasının sarsıcı bir etki yaratması boşuna değil. Çünkü, daha önce başka bir vesilesiyle kaleme aldığım bir yazıda dile getirdiğim gibi, Ahmet Dönmez, Cemaat içinde 15 Temmuz’dan önce olduğu gibi 15 Temmuz’dan sonra da ciddiye alınan ve saygı gösterilen bir gazeteci... Sessizce işine odaklanan bir muhabir olarak 2014 Şubat’ına kadar kamuoyunda fazla bir bilinirliği yoktu. O tarihte başbakan Tayyip Erdoğan’a, azarlanmayı göze alarak (ki öyle oldu) birkaç soru sorunca, “Başbakan’a soru soran gazeteci” olarak anılmaya başladı. (Soru 17-25 Aralık sürecine dairdi... Ahmet Dönmez daha önce Uludere olayıyla ilgili olarak sorduğu bir soru nedeniyle Başbakan Erdoğan tarafından yine azarlanmıştı.)

Bir süredir yurtdışında, İsveç’te  yaşayan Ahmet Dönmez, özellikle 15 Temmuz’dan (2016) sonra ABD’de kurulan TR724 adlı internet sitesinde kaleme aldığı “Cemaat 15 Temmuz’un Neresinde?” başlıklı diziyle çok dikkat çekti. (TR724, Gülen Cemaati’ne mensup kişilerce 15 Temmuz’dan sonra yurtdışından yayın yapan internet sitelerinin başta geleni; onu, Cemaat’in yarı-resmi yayın organı diye tanımlamak da yanlış olmaz.)

“Doğru değil” diyen TR724 yazarına cevap

Ahmet Dönmez bir süre sonra görüş ve yaklaşım farklılığı nedeniyle TR724 ‘ten ayrıldı ve kendi kişisel internet sitesini kurdu.

Dönmez’in 1 Mart’ta kendi sitesinde kaleme aldığı ve soru çalma iddialarını doğrulayan “Geç kalmış bir hasbihal” başlıklı yazısı, eskiden yazarı olduğu TR724’te yayımlanan Alper Ender Fırat imzalı “Bir hasbihal” (7 Şubat 2020) başlıklı yazıya cevap niteliğinde. (Dönmez’in cevabi yazısı gerçekte üç bölümlü. Fakat soru çalma iddialarını somutlaştırdığı üçüncü yazı 1 Mart tarihini taşıyor.)

Alper Ender Fırat, yazısında ortalıkta dolaşan soru çalma iddialarının “geçersizliğini” kendi şahsi tecrübesinden yola çıkarak şöyle anlatıyordu:

“Aylarca arayıp sormayan birinci dereceden bazı yakınlarımız, bize yapılan bu muameleyi hak ettiğimizi düşünüyorlardı. Çünkü onlara göre cemaat soru çalmış, başkasının hakkına girmiş, kader de adalet etmişti. Hiç şikayet etmeye, sızlanmaya hakkımız yoktu. Soru çaldığımızdan o kadar emindi ki buna delil olarak da ‘kendi arkadaşlarınız yazıp itiraf etti’ diyorlardı.

“Bu söze nasıl cevap verilir ya da siz nasıl verdiniz bilemiyorum. Ben bir cevap veremedim. Belirsiz, müphem, ete kemiğe bürünmeyen ithamlarla kader bize adalet mi etmişti? Çünkü Allah da şahitti ki onlarca sınava giren çocuklarıma hiçbir zaman çalınmış bir soru gelmedi, ne benim çocuklarıma ne gazeteden tanıdığım insanların çocuklarına, ne yeğenlerime, ne akrabalarıma ne de benim herhangi bir şekilde tanıdığım birisine girdiği sınavın soruları önceden verilmemişti.”

Alper Ender Fırat, yazısında bu türden iddiaları müphem bir tonda ve imâlarla dile getirenleri eleştiriyor, “vicdanına, gazeteciliğine, araştırmacılığına her zaman kefil olduğum” dediği Ahmet Dönmez’in bir yazısını da bu kapsamda saydıktan sonra ona şöyle sesleniyordu:  

“Cemaate sempati duyanlar asla böyle şey yapmaz da demiyorum. Her yerde olduğu gibi bu camia içinde de yanlış işlere tevessül eden insanlar çıkabilir. Ancak bu konuları somut delillerle, somut kişiler üzerinden yazmadığımız müddetçe bilerek yanlışı tercih edip kötü yola düşenler ayıklanamayacak, ayıklanamadığı gibi de kendilerine koruma sağlamış da olacaklar. Yüzbinlerce insan da hiç bir zaman işlemedikleri günahların vebalini taşıyacaklar.”

Dönmez: “Kesin konuşuyorum, evet...”

Ahmet Dönmez işte bu çağrı üzerine, bu defa somut tanıklıklara yer vererek soru çalmaların Cemaat içi bir pratik olduğunu dile getirdiği 1 Mart tarihli yazısını kaleme aldı. Dönmez’e göre, geniş Cemaat tabanının haberdar olmadığı bir “yüzde 10” pratiğiydi bu:

“(...) Biliyorum ki bu bir ‘cemaat’ organizasyonuydu. Daha doğrusu cemaatin içinde ayrı bir cemaat olan ve kimseye hesap vermeyen karanlık birimlerin organizasyonu. Soru verme de orada sistematik olarak yapılan bir uygulamaydı.

“Cemaatin yüzde doksanının bunları bilmiyor oluşu, yeni yeni öğrenmeye başlayışı veya duyduğunda inanamayışı, bu işin yapılmadığının kanıtı değildir. Cemaatin dual yapısının kanıtıdır. Küçük ama çekirdeği teşkil eden, Hareket’in geri kalanından ayrışmış, bambaşka gündemleri olan ve yapıp ettiklerini en başta da cemaatin bu geri kalan diğer büyük parçasından gizleyen bir başka yapılanmanın kanıtı…

“Kesin konuşuyorum, evet.

“Çünkü ‘soru çalma’ iddiaları gerçek, biliyorum.

“Bilen başka binlerce insan gibi…

“Geç de olsa öğrendim.

“Daha önce ilk duyduğumda ben de bunu bir kaç düzdânenin marifeti sanmıştım.

“Peki beni bugün bunun sistematik bir irtikap olduğu noktasına ne getirdi?

“Anlatayım...”

Fethullah Gülen bu pratiğin neresinde?

... Ve tanıkıklara dayanarak anlatıyor Ahmet Dönmez.

Burada tanıklıkların ayrıntılarına girmeyeceğim, neler söylendiği tahmin edilebilir.

Peki Fethullah Gülen bu pratiğin neresindeydi acaba? Her şey onun bilgisi ve talimatı içinde mi yürüyordu?

Ahmet Dönmez, böylesine katı hiyerarşik bir örgütlenmenin liderinin olan bitenden haberdar olmadığını düşünmenin akla yatkın olmadığını kabul etse de, elinde delil olmadığı için bu konuda hüküm faslında konuşamayacağını söylüyor.

Ekrem Dumanlı’nın sorusu, Gülen’in cevabı

Soru çalma konusu bu defa Cemaat tabanında yaygın kuşkulara yol açınca, eski Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ve şimdiki TR724 yazarı Ekrem Dumanlı, iddialar hususunda Gülen’in ne dediğini öğrenmek üzere onu ziyaret etmiş. Dumanlı, dünkü (10 Mart) “Gülen: Soru çalmak haramdır, tasvip edilemez” başlıklı yazısında Gülen’e sorduğu soruları ve aldığı cevapları aktarıyordu okurlarına.

Bana göre muhtelif yorumlara açık bir cevap vermişti Gülen bu sorulara. Zaten Dumanlı’nın “kim nasıl yorumlarsa yorumlasın” cümlesi de bunu gösteriyordu.

Bakalım Gülen’in sözlerini siz nasıl yorumlayacaksınız? Yazıyı, Dumanlı-Gülen görüşmesinin ilgili bölümünün tamamını hiç kesmeden dikkatinize sunarak bitiriyorum.

“(...) Bütün bu tartışmalar uzayıp giderken uzun ve yorucu bir yolu kat ederek Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret ettim.

“Yorgundu, hastaydı. Konuşacak, tartışacak mecali yoktu. Bazılarının sabahtan akşama kadar bu konuyu tartıştığını da olur olmaz laflar edildiğini de bazı insaf ve vicdan sahibi kişilerin en üst seviyede bu iddialara bir cevap aradığını da bilmiyordu. Dolayısıyla durumu çok kısa bir sürede özetlemek zorunda kaldım. Soru çalma iddialarının yeniden alevlendiğini söyledim.

“’Maalesef bu işi de bizim üzerimize yıkmışlardı zaten’ dedi. Ben konunun yeniden gündeme geldiğini, insanların kafalarında soru işaretlerinin belirdiğini, vicdan ve insaf sahibi insanların bile kafalarının karıştığını ve kendisinden bu konuda bir açıklama beklendiğini ifade ettim.

“İlk tepkisi ‘böyle bir suçlama karşısında duruşumuz belli değil mi ki?’ şeklinde oldu.

“Haksız da sayılmazdı.

“Hiçbir zaman hizmet hareketi hırsızlıktan, yolsuzluktan yana tavır almamıştı; alamazdı da. Haksızlığın ve adaletsizliğin ‘bizcesi, sizcesi’ olamazdı! Hırsız her zaman hırsız değil miydi? Birisi yanlış yapmış ise o hatayı yapanlar ‘bizim arkadaşımız’ diye korunabilir miydi!

“Yine de bir açıklama yapmak gerekiyor. ‘Sınav sorularının çalınması konusunda temel yaklaşımınız nedir?’ diye sordum.

“Hocaefendi, ‘Bir kere şunu çok net bir şekilde ifade etmek lazım’ dedi ve ekledi: ‘Hırsızlık asla ve kata caiz değildir, bunu kimse tecviz edemez. Günahtır asla tasvip edilemez, buna mazeret uydurulamaz. Bu mevzuda kendi kendine tevil yapan olmuşsa vahim bir hata yapmıştır. Ben böyle bir günahı asla tasvip etmem. Zaten bir sınav sorusunun çalınması o imtihana giren başka insanların hukukuna da tecavüzdür.’

“Evet; sağlığının müsaade ettiği ölçüde yaptığımız çok kısa görüşmemizde, Fethullah Gülen Hocaefendi bu gerçeklerin çerçevesini çizdi. Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın, Hocaefendi’nin meseleye yaklaşımı aşikâr.

“Hukukta beyan esastır. Sağdan soldan derlenmiş, yarım yamalak duyumlarla desteklenmiş iddialara pek çok cevap verildi, veriliyor; Gülen’in açıklaması ise temel duruşu işaretliyor.”



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER